๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkamüs Sultaniye => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 14:04:53



Konu Başlığı: Devlet gerilerine bakan dîvan
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 14:04:53
D- DEVLET GELİRLERİNE BAKAN DÎVAN


Bir kısım Devlet haklarını, vergi işlerini yürüten ikinci Dîvan, Vergiler Dîvanıdır. Vergi işlerine bakan bu dîvamn görevleri ve hakları 6 kısımdır.

1) Yapılacak devlet işlerini sınırlamak, hükümleri ayrı olan bölgeleri açıklamaktır. Her bölge için bir sınır koymak sure­tiyle diğerlerine karışmasını önler. Bölgeler içindeki nahiyelerin hükümleri değişikse bunları açıklar. Ayrıca nahiyeler içinde hü­kümleri ayrı köyler, yoksa açıklama en son nahiyelerde kalır. Ayrı köyler varsa bunları da açıklar.

2) Bölgenin harple mi, sulh yoluyla mı alındığını ve top­rağının haraç  mı,  öşür mü olduğunu tesbit etmek.

Nahiyelerin hükmü değişir mi, yoksa içinde bulunduğu bölge ile aynı hükme mi tâbidir? Bu sorunun cevâbı 3 ihtimâllidir: Ya böl­genin bütün arazisi öşür arazi; ya bütün toprak haraç arazi; yahut bir kısmı haraç bir kısmı öşür arazî olur.

a) Bütün bölge arazisi öşür arazi ise, arazinin alanını ölç­mek gerekmez. Çünkü öşür, mahsulden alınır. Araziyi ekmekten vazgeçenler öşür defterine durumu yazdırır, onun haraç dîvanı, defteriyle işi yoktur. Haraç vermesi de gerekmez. Dîvan memurla­rı toprağı ekmeyenin ismini deftere yazar ki kendisinden öşür is­tenmesin. Arazi sahibi mahsûlü kaldırmışsa kendi ismini, mah­sulün cinsini, miktarını, araziyi ne ile nasıl suladığını Öşür dîvanına yazdırır, ona göre de kendisinden öşür alınır.

b) Bölgenin arazisinin tamamı haraç arazî ise: Arazinin tamâmının ölçülmesi gerekir. Çünkü haraç, alan üzerinden alı­nır. Alınacak haraç ücret hükmündeyse arazi sahiplerini kaydet­meye lüzum yoktur. Çünkü müslünıan ve kâfir bu haracı vermek­te aynı hükme tâbidir. Alman haraç cizye hükmünde ise, arazi sa­hibinin, mâlikinin vasfını (müslüman veya kâfir oluşunu) kaydet­mek gerekir. Çünkü arazi mâlikinin bu durumuna göre haraç alı­nacak veya alınmayacaktır. Müslüman olmuşsa cizye mahiye­tindeki bu haracı vermez.

c)  Arazinin bir kısmı haraç, bir kısmı öşür ise: Haraç dîvanı haraç araziyi, öşür dîvanı da öşür araziyi belirtip tesbit et­tikten sonra haraç arazide haraç hükümleri, öşür arazide öşür hü­kümleri uygulanır.

3) Haraç hükümlerine tâbi araziler: Bu araziden alınacak haracın alan üzerinden mi, yoksa çıkacak mahsul üzerinden mi alınacağı hususları belirtilir.

aa) Mahsuller üzerinden haraç alınacağı kararlaştırılmışsa, arazi sahipleri, haraç dîvanından, alınacak haraç nisbetlerinin belirtilmesini isterler. Dörtte bir (1: 4) mi, üçte bir (1: 3) mi, yarı (1: 2) mı haraç verecek, bu belirtilir. Çıkan mahsulden, ölçek hesabıyla belirtilen miktar haraç alınır.

bb) Haraç para olarak alan üzerinden almacaksa, mahsulün cinsinin, miktarının değişik oluşu eşit miktarda haraç almaya te­sir etmez. Mahsul değişik olmakla beraber eşit şekilde haraç alı­nırken haraç arazi ölçüleri çıkarılır, ona göre tahakkuk edecek ha­raç öğrenilir, hesapları yapılır. Mahsulün toplanması, kaldırılma­sı gerekmez. Ücret mahiyetindeki haraç hem alan hem içindeki mahsule göre hesaplanıyorsa, bu durumda arazinin hem alanını hem de içindeki mahsulün cinsini, miktarını belirtmek gerekir. Bunlara göre de haracı hesaplanır ve alınır.

4) Her bölgedeki zımmîlerin sayısı ve bunların verecek­leri cizye miktarları kaydedilir. Zengin veya fakir oldukları dîvan defterlerinde isim ve sayılarıyla beraber belirtilir. Bu şekil­de aralarındaki zengin ve fakir miktarı bilinir. Fakir ve zengin ayırımı yok, herkes eşit miktarlarda cizye verebilme şartını taşı­yorsa o zaman dîvanda yalnız adetleri belirtilir. Her yıl cizye veren zımmîlerin durumları gözden geçirilir. Bulûğa erenlerine cizye vergisi konur, ölenlerinden düşürülür. Müslüman olanları varsa cizye ödemekten kurtulur. Böylece kayıtlar yalnız cizye ödeyecek kimselere âit olmuş olur.

5) Bölgelerdeki mâdenler varsa, bunların cinsleri, mik­tarı kaydedilir. Buna göre de devlet mâden hakkını alır. Mâden hakkının hesabında çıkarılan mâden miktarı mühimdir. Arazinin miktarı, öşür veya haraç arazi oluşu Önemli değildir. Mâdenin çı­karılışına, çalışanların, işletenlerin hak ve masraflarına göre mâden hakkı tesbit edilir.

Mâdenlerin cinsi ve alınacak vergi miktarları konusunda hu­kukçuların görüşleri daha önce geçmiştir. Eğer çıkarılan mâden hakkında daha önce bir hüküm uygulanmamı şs a halîfe, mâdenin cinsine, çıkarılışına, miktarına göre ictihâd eder. İki şekilde hare­ket edebilir. İctihâd ehli ise, ictihadda bulunur. Yahut da daha ön­ce bu cinse benzeyen bir mâden hakkında bir tatbikat geçmişse, vergi alınacak yeni mâden hakkında da, aynı şartlar varsa, önceki ictihâd ve tatbikatı uygular. Tatbikatta mâdenin cinsi esas alınır, mâden hakla ona göre kesinleşir. Yoksa ocaktan çıkarılan miktar, mâden hakkında esas olamaz. Cinsle hükmetme mevcut mâden­lerde muteberdir. Miktar olursa yalnızca mâdenin ağırlığına îti-bar edilmiş olur. Halbuki cinsle hükümde hem ağırlık, hem de kıy­met göz önünde tutulmuş olur. Bu nevi hareket daha çok tercih edilir. Miktarla hüküm verme, ortada olmayan mâdenler için mu­teber, tatbik edilen bir vergileme metodudur.

6) Bölgeler düşmanla sınır ise, mallar düşman tehlike­sinden uzak, emniyetli bir yere getirilir. Sulh yapılıncaya ka­dar getirilen bu mallar dîvanda tesbit edilir, korunur. Buna karşı­lık onda bir (1: 10) veya beşte bir (1: 5) gibi vergi alınır. Malların değişmesi ile ilgili ihtilâflar çıkarsa dîvan kayıt ve tariflerine göre ihtilâf çözülür. Dîvân malların özelliklerini, miktarlarını tesbit eder ki geriye iadesi kolay olsun, karışıklık çıkmasın. İslâm ülke­sinde hiçbir sebeb yokken öşür arazîden alınan vergilerin zorla bir yerden bir başka yere taşınması haramdır. Din buna müsâade et­mez, aksine ictihad da yapılamaz. Devlet idaresi, âdil kararlarla da taşınmasını meşru hâle getiremez. Böyle bir duruma müslü-man olmayan ülkelerde büe az rastlanır. Resûlüllah (s.a.v)den de bu konuda şu hâdis-i şerîf rivayet edilmiştir.

"İnsanların en şerlisi, haksız vergi alanlar ve mal toplayanlardır."[186]

Bölge, eyâlet valileri, bölgenin tesbit edilmiş olan vergi mik­tarlarını değiştiriri erse yaptıkları bu işlemlere bakılır. Zaruret îcâbı ve ictihad yapmanın caiz olduğu bir al.ansa din buna engel ol­maz. Çünkü ortaya çıkan zarurî bir sebeble Devletin haklarını dînin müsâade ettiği bir alanda artırıyor veya azaltıyor. Bu du^> '( rumlarda son değişikliğe göre vergiler toplanır. Vergi Dîvânının^ işlerini, değiştirmişse, Dîvan da bu değişikliğe göre hareket eder, geçmişteki usulleri nazara almaz. Bu nevi değişiklikleri yapan makam sahibinin ihtiyatlı hareket etmesi gerekirse ve kendisi de ihtiyatı elden bırakmak istemezse, değişiklik yapmayı gerektirici sebebîerin ortadan kalkmasıyla tekrar eski duruma döner.

İdareciler dînî hükümlerin içtihada müsâade etmediği yerde, ictihadda bulunurlarsa haklar ilk şekli ile kalır. Yapılan değişik­likler reddedilir. Yapılan değişiklikler haklan azaltsın veya artır­sın farketmez. Çünkü vergilerini artırmak halka zulümdür, ver­gileri azaltma da Hazîneye, âmme işlerine bir zulümdür. İdareci­lerin bu tarz hareketleri vergi Defterlerindeki kayıtlardan ileri geliyorsa, Kâtiplerinden değişiklikleri yapmayı gerektiren sebeb­îerin çıkarılıp tesbit edilmesini ister. Daha önce konu hakkında yeteri kadar bilgisi yoksa bu şekilde hareket eder. Durumu yakînen biliyorsa, devletin toplanılan vergilerinde, değişikliği ge­rektirici sebebler varsa ikinci hâlde, değişik şekline göre vergi alı­mına devam eder. Sebebler kalkmışsa ilk hâle döner. Hakların ödevlerin tatbikini ancak bu şekilde sağlar.[187]




[186] Dârimî, zekât 28. Müsned-i Âhmed, 4/142,150.

[187] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 389-393.