Konu Başlığı: Cizye ve haraç Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Mart 2011, 12:47:12 ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Cizye Ve Haraç A- CİZYENİN HUKUKİ MAHİYETİ, TOPLAMA USÛLÜ Allah'ın, müşriklerden alıp müslümanların genel nıenfaatına harcanmak üzere kabul ettiği iki hak vardır: Cizye ve Haraç. Cizye ve haraç üç hususta birlik, üç hususta da ayrılık gösterir. Bunların her biri sırasıyla etraflı bir şekilde anlatılacaktır. a) Cizye ve haracın birleştiği üç husus şunlardır. 1- Cizye ve haraç müşriklerden, küçüklüklerini, seviyece müslümanlardan aşağı durumda oluşlarını, alçaklıklarını göstermek için alınır. 2- Her ikisi de feyy sahiplerine harcanan, âmme işlerinde kullanılan mallardır. 3- Her iki vergi de her yıl gerekli süreyi doldurunca alınır. b) Ayrıldığı noktalar: 1- Cizye vergisi İslâm hukukunun kaynaklarında tesbit edilmiştir; hakkında dinî hüküm vardır. Haraç ictihadla sabittir. 2- Cizyenin en az miktarı dînî hükümle, en fazla miktarı ictihadla sabittir. Haracın en az ve an çok miktarı ictihadla sabittir. 3- Cizye vergisi, kâfir kalındığı sürece alınır, müslümanlıkla cizye vergisi düşer. Haraç vergisi kâfir ve müslüman iken alınır. Müslümanlıkla düşmez. Cizye adam başına alınır. Ceza kelimesinden türemiştir. Ya kâfir oluşlarına, bu işin kötülüğüne binâen bir cezadır, ya da müslümanlarm himayesinde oluşlarından, onlara iyi muamele edişe karşılıktır. Cizye hakkında asıl hüküm: "Kendilerine kitap verilenlerden ne Allah'a ne âhiret gününe inanmıyan, Allah'ın ve Peygamberinin haram ettiği şeyleri haram tanımayan, hak dînini dîn olarak kabul etmeyen kimselerle, hakîr ve zelîl kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe edin." (K. K. 9: 29) buyurul-muştur. Bu âyet-i kerîmedeki, "Allah'a îman etmiyenler..." hükmü karşısında her ne kadar Ehî-i Kitap Allah'ın birliğini kabul ederse de, şu hüküm onların îmanlarını reddetme anlamınadır. Ayet iki türlü açıklanır. 1- Allah'ın kitabına Kur'ânı'na îman etmemeleri, 2- Resulü Hz. Muhammed'e îman etmemeleri. Çünkü Peygamberi (s.a.v) kabul, ona gönderilen kitabı da kabul sayılır. "Âhiret gününe îman etmiyenler.." Hükmü de iki türlü açıkla- nır. 1- Sevap ve günâhı kabul etseler de âhiret gününün cezasından korkmazlar. 2- Allah'ın vasfettiği azabları kabul etmezler. "Allah'ın ve Peygamberinin haram ettiği şeyleri haram tanımayan.." hükmü de yine iki şekilde açıklanır. 1- Onların dininden birçok hükümlerin Allah tarafından kaldırılmasını, kabûl etmezler. 2- Allah'ın kendilerine helâl ettiğini helâl, haram ettiğini de haram saymazlar. "Hak dînini dîn olarak kabûl etmeyen kimselerle.." hükmünde de: 1- Kelbî'ye göre: Tevrat ve İncil'de Resûîullah (s.a.v)e uymayı emreden hükümleri kabûl etmezler. 2- Ekseri hukukçulara göre de: İslama girmeyi kabûl etmezler, şeklinde mânâlar verilir. "Kendilerine kitap verilenlerden..." Hükmünde de iki açıklama vardır. 1- Kendilerine kitap verilenlerin çocukları, 2- Aralarında ilâhî kitap olan kimselerdir, ki: O kitaba uymada, kitabın çocuğu sayılırlar, demektir. "Cizye verecekleri zamana kadar..." hükmünde de, 1- Cizyeyi bizzat verinceye kadar, 2- Cizyeyi ödemeyi yükleninceye kadar. Cizyeyi taahhüt etmeleri ile savaşı bırakmak gerekir. Şeklinde iki türlü açıklama yapılır. "CİZYE" kelimesine gelince: İki türlü açıklaması yapılır. 1-Tam karşılığı bulunmayan, ancak açıklamasıyla mânâsı anlaşılan, doğrudan doğruya bilinemeyen mânâsı mücmel, kısa ve kapalı bir isimdir. 2- Kitap ve sünnet delillerinin özel bir mânâya sevk etmediğinde âmm bir isimdir. Âyet-i kerîmede geçen "Elleriyle..." den maksat iki türlüdür. 1- Kudret ve zenginlik, 2- Müslümanların kendilerinden her yıl cizyeyi almaya kuvvet ve kudret sahibi olduklarına, onları inandırmak için, demektir. "Onlar, hakîr ve zelîl insanlardır." hükmünde de: 1- Alçak, bayağı insanlardır. 2- Onlara İslâmın hükmünü uygulamak gerekir. Bu bakımdan, devlet idarecisi ehl-i kitaptan, müslüman ülkesinde olduklarını göstermek için zimmet ehli olarak adam başına cizyeyi uygulaması vâcibdir, şeklinde iki açıklama vardır. Ehli kitabın cizye vermesiyle iki hakları ortaya çıkar. 1- Onlarla savaşılmaz. 2- Onları ve haklarını haksız saldırılara karşı korumak. Kendileriyle savaşılmamakla güven duyarlar. Himaye ile de korunduklarını anlarlar. Nâfi'in İbn Ömer'den rivayetine göre: İbn Ömer, Resûlüllah (s.a.v) in buyurdukları şeyin sonunda şöyle hükmediyordu: "Benim zîmmetimdekiyle beni koruyunuz." Arab olan gayr-ı müslimler de diğerleri gibidir. Ebû Hanîfe'ye göre: Araplar zelîl olmadıklarından (kendilerinden) cizye alınmaz, der. Mürted-lerden (Dinden çıkanlardan), dehrîlerden, putperestlerden de cizye alınmaz. Ebû Hanîfe, Arapların dışındaki milletlerin puta tapanlarından cizye alınır. Putperest Araplardan alınmaz, der. Ehl-i Kitapdan maksat da: Yahudi ve Hıristiyanlardır. Kitapları Tevrat ve İncildir. Her ne kadar kestikleri yenmez, kadınları İle nikâhlanılmazsa da Mecûsiler Ehl-i Kitap muamelesi görürler ve cizye alınır. Yıldıza tapanlar, Sâmirîler dinlerinin asıllarında, inançlarında Hıristiyanlık ve Yahûdîliğe uyarlarsa, teferruatta ayrılık da olsa yine cizye alınır. Dinlerin asıllarında benzerlik yoksa cizye alınmaz. Bir şahıs, İslâmîyetin gelişi ile Yahûdîlik ve Hıristiyanlık değişmeden önce, Yahûdîliğe veya Hıristiyanlığa girerse, ikrar ettiği dîne göre işlem görür. Yahûdîlik ve Hıristiyanlığa İslâmiyet geldikten sonra girerse, bu girişi kabul olmaz. Dînî durumu şüpheli olandan cizye alınır. Çestiği yenmez. Yahudilikten Hıristiyanlığa geçtiğini ikrar edenin sözü, dîn değiştirmesi, muteber olmaz. Müslüman olması gerekir. Bir kimse Önceki bıraktığı dîne dönerse ikrarı hakkında iki görüş vardır. Ya kabûl edilir veya edilmez. Müslüman olması istenir. Hayber ve diğer yerlerdeki Yahudiler, hukukçuların icmâma göre: Cizye hususunda bir sayılırlar, diğer yerlerdeki gibi cizye alınır. Cizye, müşriklerin hür olan erkeklerinden alınır. Kadınlardan, çocuklardan, delilerden, kölelerden alınmaz. Çünkü anılan kişiler, erkeklere bağlı, onların zürriyetidirler. Bir kadın tek başına yaşarsa, esasta cizye alınmaz. Her ne kadar tek başına ve yalnızsa da kavminin erkeklerine tâbidir. Düşman ülkesinden ayrılıp, ikâmet etmek için İslâm ülkesine gelip cizye veren kadın, verdiği cizye ile sorumlu tutulamaz, verdiği hibe sayılır. Kadın cizye vermekten kaçınırsa vermesi için zorlanmaz. Gelmiş olduğu müşrik milletine tâbi değilse zımmî olması gerekir. Erkek ve dişiliği belli olmayan şahıstan cizye alınmaz. Cinsiy-yet müşkilliği kalkar, erkek olduğu ortaya çıkarsa, geçmiş zamanları için ve müteakip yıllarında cizye alınır. Cizye'nin miktarı hususunda hukukçular farklı görüş açıklamışlardır. Şöyle ki: a) Ebû Hanîfe cizye verecekleri üç guruba ayırmıştır. 1- Müşriklerin zenginleri: Bunlardan 840 dirhem gümüş cizye alınır. 2- Orta hâili müşrikler: Bunlardan 420 dirhem gümüş cizye alınır. 3- Fakir müşrikler: Bunlardan da 12 dirhem gümüş alınır. Ebû Hanîfe bu miktarların en az ve en çoğunu göstermiştir. Yânı en çok 840 dirhem gümüş ve en az da 12 dirhem gümüş cizye alınır. Bunun dışında içtihatta bulunmayı idareciler yasaklamıştır.[140] b) İmâm Mâlik'e göre: Cizyenin en az veya en çok miktarı takdir ve tesbit edilemez. Her iki tarafın idarecilerinin anlaşmasıyla tesbit edilebilir. c) Şafiî'ye İJöre: En az miktarı 1 Dinar (altın)dır. Bundan aşağı olamaz. En fazla miktarı idarecilerin içtihadına bağlıdır. Müşriklerin mâlî durumlarına göre hepsine eşit miktarda veya farklı olarak cizye takdir ederler. Müşriklerin idarecilerinin rızâsı alınmak suretiyle müslüman idareciler cizyeyi karar! aştırırlarsa bu hüküm bütün cizye mükelleflerini ve sonraki asırlarda gelecekleri de bağlar. Bundan sonra idareciler kararlaştırılan cizyeden az veya fazla bir şeyle müşrik mükellefleri sorumlu tutamazlar. Cizyelerin artırılmasında anlaşılırsa, anlaşmaya göre artırma yapılır. Hz. Ömer; Tennuh, Behra ve Tağlib kabilelerinden alınan cizyeleri artırmıştır. Kadınlardan, çocuklardan cizye alınmaz. Çünkü cizye Feyy ehline harcanır. Kadınlar ve çocuklardan alman zekât bunun aksinedir. Cizye ile zekât arası birleştirilirse ikisi beraber alınır. Zekât olduğu belirtilmemişse ve 1 dinardan da aşağı değilse cizye sayılır. Müslümanlardan, cizye veren müşriklere uğrayanların misafir edilmesi hususunda anlaşma yapılırsa 3 gün takdir edilir, bundan fazla olamaz. Hz. Ömer de Şamlı Hıristiyanlarla, oraya gelen müslümanları 3 gün misafir etmeleri, yiyeceklerini sağlamaları hususunda anlaşma yapmıştır. Koyun, tavuk kesmelerine zorlanamazlar. Arpa vermeksizin hayvanlarını da barındırırlar. Bu nevi misafir ağırlama köy ve kasabalar içindir. Şehir için böyle bir şart yoktur. Ziyafet, sadaka ikramı şart koşulmamışsa, meyve ve hububattan sadaka verilmez. Yalnız yemek verilir. Yolcuları, gelip gidenleri ve dilencileri misafir etmeleri gerekmez. Müşriklerden cizye alınmasının kararlaştırılması 2 şarta bağlıdır. a) Müstahak olmaları. Bu 6 şart ihtiva eder. 1- Kur'ân hakkında kötü söz söylememeleri, tahrif edilmiştir iddiasında bulunmamaları. 2- Resûlüllah (s.a.v)'ı yalancılıkla itham etmemeleri, hakarette bulunmamaları. 3- İslâm Dînini yalan din olarak göstermemeleri, tenkid etmemeleri. 4- Müslüman kadınlarla zina yapma, evlenme hususuna yönelmemeleri, onları bu işler için zor-lamamaları. 5- Müslüman görünüp dinde fitne çıkarmamaları, müslümanları dinden caydırmamaları, onların mal ve dinlerine, hücumda ve tecâvüzde bulunmamaları. 6- Düşman tarafına yardımda bulunmamaları, zenginlerinin destek olmaması. îşte bunlar zımmîler için riâyeti gerekli, bağlayıcı şartlardır. Bunlar önceden şart koşulmasa da uymaları gerekir. Şart koşulursa anlaşmanın ağırlığım kuvvetlendirmek içindir. Anlaşmadaki bu şartlara uymazlarsa, anlaşmayı bozmuş sayılırlar. b) Müstehab: Bunun şartı da 6'dır. 1- Beyaz elbiseler giymek ve bellere bağlanan (kırmızı) Zünnâr'ı bağlamak suretiyle durumlarım belli etmek. 2- Müslümanlardan daha büyük binalar yapmamak. Bir sınırlama yoksa, ancak müslümanlarm evlerine eşit yükseklikte ev yapabilirler. 3- Çanlarının sesini, kendi din kitaplarını okuyuşlarını, Uzeyr ve Mesih'in Allah'ın oğlu olduğuna âit sözlerim müslümanlarm işitmemeleri gerekir. 4- Haç ve putlarını, domuzlarını, içki içişlerini göstermemelidirler. 5- Ölülerini gizli defnetmeli, ağıtlarını gizli yapmalı, feryâd etmemelidirler. 6-Koşu ve binek atlarına binmemek. Katır ve merkebe binebilirler. İşte bu 6 müstehab durum anlaşma maddelerinde varsa şart hükmünde olup uymaları gerekir. Yoksa o zaman zımmîleri bağlayıcı sayılmaz. Şart olarak ileri sürülmüş, fakat uymanıışlarsa anlaşma bozulmuş olmaz. Uymaları için zorlanılırlar. Zorla yerine getirtilir, hadleri bildirilir. Şart koşulmamışsa uymayınca cezalandırıl am azlar. Halîfe, müşriklerle yapılan anlaşmayı kâtiplere yazdırır, hükümleri tesbit ettirir. Şehirlere dağıtır, hükümlere uyulmadığında hemen müracaatı sağlar. Her kavmin anlaşma hükümleri ayrıdır. Başkaları muhalefet de etse, her anlaşma taraf olan milleti bağlayıcıdır. Cizye: Anlaşmanın yapıldığı Kamerî aydan itibaren 1 kamerî senenin geçmesiyle alınması gerekir. O sene içinde ölenlerin terekesinden cizye alınır. Müslüman olanların ise zımmî olarak geçen senelerinin cizyesi alınır. Ebû Hanîfe'ye göre: Şahsın müslüman oluşu ve ölümü ile cizye borçları düşer. Yetişkin olanlar, deli iken aklı başına gelenler, o andan itibaren 1 senenin geçişiyle cizye ile mükellef tutulurlar. Fakir zenginleşirse, zengin güç duruma düşerse cizye de ona göre alınır. Yaşlılardan cizye düşmez. Bir görüşe göre: Fakirlerden, yaşlılardan cizye düşer. Zımmîler dinlerinde, îtikadlannda ihtilâfa düşerlerse, onlara karışılmaz. Günlük işlerde, bir hak konusunda ihtilâf ederlerse, kendi hâkimlerine duruşma için gidebilirler. Buna engel olunmaz. Müslüman hâkimlere baş vurulursa, hâkim Islâmî hükümlere göre karar verir. Cezayı gerektirici bir fiil işlerlerse bunlara da gerekli cezayı tatbik eder. Anlaşmasını bozanlar güvendikleri yere giderler. Harbî durumuna düşerler. Anlaşmalı kimseler, İslâm ülkesine girince malları ve canları için güven vardır. Cizyesiz 4 ay, cizye vermek şartıyla 1 sene kalabilirler. Bu iki süre arasında ihtilâf" vardır. Zımmîler gibi sene dolmadan cizye verirse alınır. Zımmîlerde ise sene doima-yınca cizye vermeleri istenmez. Müslümanlardan âkil, baliğ bir yetkili harbî birine emân verir, güven garantisinde bulunursa bütün müslümanlar bu emâna uymak zorundadırlar. Emân konusunda, kadın, erkek gibi, köle, hür şahıs gibi, olup fark yoktur. Ebû Hanîfe'ye göre: Köleye savaşmak için izin verilmedikçe emân tanınmaz, tanınırsa hukuken muteber olmaz. Çocuklara ve delilere emân vermek doğru değildir. Kendine güven garantisi verildiği halde bu hükmü unutur, harp ülkesinden emîn yere ulaşırsa o zaman harbî hükmüne girer. Anlaşmalı ve zımmî olanlar müslümanlara karşı savaş açarlarsa o anda harbî duruma düşerler, öldürülürler. Savaşa katılmayanlara anlaşma hükümleri geçerlidir. Zımmîler cizyeyi ödemekten kaçınırlarsa ahidlerini bozmuş olurlar. Ebû Hanîfe'ye göre: Harp ülkesine gidinceye kadar bozmuş sayılmazlar. Harp ülkesine girmeden önce ahid hükümlerine uymaları için zorlanırlar. Tıpkı borcun edası gibi. İslâm ülkesinde kilise, manastır ve havra yaptıramazlar. Yapacak olurlarsa yıktırılır. Fakat eski, yıkık kilise ve manastırlarını yaptırabilirler. Zımmîler anlaşmalarını bozarlarsa hemence öldürülmelerini, mallarını ganimet olarak almayı, çocuklarını esir edinmeyi gerektirmez. Savaşa teşebbüs ederlerse, o zaman sözü geçen şeyleri yapmak caizdir. Anlaşmayı bozanlar en yakın, bir düşman ülkesine ulaşıncaya kadar, îslâm ülkesinden sürülürler. Kendi isteğiyle çıkmayanlar zorla çıkartılırlar.[141] [140] O zamanlar dirhem denilince piyasada geçerli ve etkin olan gümüş para söz konusu idi. Pek tabii gümüşün günümüzdeki rayici ile bu vergi hiç de önemli bir yekûn oluşturmaz. Bugün İngiltere gibi bazı ülkeler, kendi vatandaşlarından bile başvergisi almaktadır. [141] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 270-278. |