๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkamüs Sultaniye => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 16:49:01



Konu Başlığı: Arazîyi bir şahsa verme
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 16:49:01
ON YEDİNCİ BÖLÜM
Arazîyi Bir Şahsa Verme


A- DEVLET ARAZİSİNDEN FERDE MÜLKİYET HAKKI TANIMA
 

Devlet Arazîsi (diğer isimleriyle Hazîne veya Mîrî arazi): Halîfenin her türlü tasarrufta bulunabildiği, emirlerinin geçerli olduğu topraklardır. Bu arazinin mâlikini ve hak sahibini önce­den tâyin ve tesbit doğru değildir. Sultanî araziyi ikta iki kısımdır.

a) Temliki ikta,

b) İstiğlâlen ikta.

1) Temlikî iktaya Arz-ı Mukâtaa (mülkiyeti devlet tarafından şahsa verilen arazi) da denir. Kendi içinde 3 kısma ayrılır:

aa) Ölü Hazîne arazîsi,

bb) Mamur arazi,

cc) Mâdenler.            '

aa) Hazîneye âit ölü arazi de kendi içinde iki kısma ay­rılır.

aaa) Yıllar boyu ölü olan, daha önceleri üzerinde îmâr işlemle­ri yapılmamış olan topraklardır. İşte bu tip araziyi, işleyene halife verebilir. Hanefi mezhebine göre: Böyle toprakları işleyebilmek için halîfenin izninin olması şarttır. Çünkü ölü toprağı işe yarar hâle getirmek halîfenin izniyle mümkündür. Şafii mezhebine gö­re: Halîfenin iznine lüzum yoktur. Her iki görüşe göre de, Mirî ara­zinin bir parçasını işe yarar hâle getiren, başkalarından daha üs­tün bir hakka sahiptir.

"Resûlüllah (s.a.v), Zübeyr b. el-Avvam'a, Nakı' mıntıkasında ölü arazide at tâlimi yapmak için bir parça arazi verdi. Zübeyr, ar­tırmak için de okunu alabildiğince çekerek attı. Bunun üzerine Resûlüllah, (s.a.v),

- Sana okunun son vardığı yere kadar olan araziyi verdim[175] buyurmuştur.

bbb) önce imar olunmuş arazi iken sonradan harab olan, âtıl hâle gelen topraklardır. Bu da 1- Ya Câhiliyyet devirlerinden ka­lan arazidir. Ad ve Semûd kavmi topraklan gibi. Esasen Önce iş­lenmiş iken sonradan harap olan, mâliki bilinemiyen böyle arazi­ye Ad isminden "Adî arazî' denir. Böyle arazinin îmâr edenleri belli olmadığından ölü arazi hükmündedir. İşe yarar hâle getirene vermek caizdir. Resûlüllah (s.a.v) da:

"Adlıların arazisi Allah ve Resulü içindir. Sonra da o topraklar benden size kalmıştır." buyurmuşlardır.

2- Veyahut müslümanların arazisiyken harap olup ölü hale gelen topraklardır. Hukukçular böyle arazinin işe yarar hâle geti­rilmesinde 3 görüşde bulunmuşlardır. Şafiî'ye göre: Sahipleri bi­linsin, bilinmesin işe yarar hâle getirmekle mâlik olunamaz. İmam Mâlik'e göre: Sahipleri bilinsin, bilinmesin işe yarar hâle getirmekle araziye mâlik olunur. Ebû Hanîfe'ye göre: Sahipleri biliniyorsa ihya etmekle mâlik olunmaz. Sahipleri bilinmiyorsa ihya ile mâlik olunur. Hanefî mezhebine göre: Arazî tahsis edil­meksizin işe yarar hâle getirmek caiz değilse de, ölü hâle gelmiş toprakların sahipleri biliniyorsa, bu toprakları satmak, işe yarar hâle getirmek onların hakkıdır. Bilinmiyorsa ferdî mülkiyete tahsis etmek caizdir. Şartı da, işe yarar hâle getirmek için halîfeden izin almakdır.

Yukarıda açıklanan şekilde ölü arazi işe yarar hâle getirilmiş, mülkiyete konu olmuşsa, halîfenin tahsis ettiği kimsenin mülkü olur. Ama ihya etmedikçe mülkiyet hakkı kesinleşmez. İşe yarar hâle getirilmesine izin verilmişse, tam anlamıyla ihya edince o arazîye mâlik olunur. İşe yarar hâle getirilmesini Devlet yasakla-mışsa fakat şahıs da bu esnada ihya etmiş işlemişse zilyed olarak araziden yararlanır. Mâliki olamaz. Sonradan işlemesine engel olan duruma bakılır. Açık bir özür sebebiyle işe yarar hâle getire-memişse mâni kalkınca mâlik olur. Mâni devam ettiği sürece zil-yedliğine riâyet edilir. Özürsüz olarak ihya etmiyorsa, Ebû Hanîfe'ye göre: 3 sene geçinceye kadar zilyedliğine bir şey den­mez. 3 sene içinde işlerse mâliki olur. 3 sene geçtiği hâlde işlemez­se zilyed de olamaz, işlemek için üstün olan hakkını kaybeder. De­lili de, Hz. Ömer'in, araziyi ihya için verdiği şahsa 3 yıllık bir işle­me zamanı tanıyışıdır.

Şafiî mezhebine göre: Böyle bir süreye bağlamak gerekmez. Muteber olanı, işe yarar hâle getirme, ihya edebilme imkânını bu-labilmesidir. İmkân olduğu hâlde ihya etmiyorsa, kendisine,

- İşe yarar hale getir, ihya et, arazinin mülkiyeti senin için ke­sinleşsin, yoksa elini çek, zilyedliği bırak, önceki gibi mîrî arazî durumunu kazansın, denilir. Hz. Ömer'in bir vâdeye bağlayışı, özel sebeblerin gerektirdiği bir durumdur. Bu özel sebebi genel­leştirmek olmaz. Bu bakımdan Ebû Hanîfe'ye delili, göstermiş ol­duğu sebep özel olup her arazîye uygulanamaz.

Bir kimseye işe yarar hâle getirmesi için verilen araziyi, daha kuvvetli bir şahıs işe yarar hâle getirirse, durum ne olacaktır? Âlimler bunun hükmünde 3'e ayrılmışlardır. Şâfıî mezhebine gö­re bu meselenin çözüm tarzı: İşe yarar hâle getiren, o arazi parça­sı kendisine ölü olarak verilenden, malik olma bakımından üstün hakka sahiptir. Ebû Hanîfe'nin çözümü: 3 sene geçmeden bir baş­kası araziyi ihya etmişse arazi ihya etmek üzere mülkiyeti kendi­sine verilenindir. 3 sene geçtikten sonra bir başkası işlemişse, arazî muhyîin arazîyi işe yarar hâle getiren, işleyenindir. İmam Mâlik'e göre mes'elenin çözümü: İhya eden, o arazinin birisine ihya edilmek üzere verildiğini bilerek ihya işlemi yapmışsa ola­maz; mülkiyet, arazinin ihya edilmek üzere mülkiyeti verildiği kimsenindir. İşleyenin olamaz. Bilmeden işlemiş, işe yarar hâle getirmişse, mülk hakkı sahibi serbesttir. İsterse ihya edene bu işi için yaptığı masrafı verir, mülkiyeti kendinde kalır. İsterse arazinin ihya edilmeden önceki durumuna göre kıymetini alır, mülkiyet de işleyenin olur.[176]



[175] Buharî, humus 19. Müsned-i Ahmed, 6/347

[176] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 356-359.