Konu Başlığı: Allah hakları ile kul hakları Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Mart 2011, 18:07:14 J- ALLAH HAKLARI (KAMU HAKLARI) İLE KUL HAKLARI ARASINDA MÜŞTEREK OLAN KÖTÜ HAREKETLER Topluluğun ileri gelenlerini, insanların evlerinden farklı, yüksek ev yapmakdan, men eder. Tıpkı zımmîlerin müslümanla-rın evlerinden yüksek ev yapmalarını men etmesi gibi. Şayet yüksek binalar yapmışlar ve içinde oturmakta iseler, o binalardan daha yüksek binalar yapmalarım müslümanlara yasaklar. Zımmî-lerin, zımmîliklerinin alâmeti olan şeyleri giymeleri, belirtilen, tesbit edilen şekilden başka bir şekilde gezmemelerini emreder. Aksine hareket edenleri cezalandırır. Hz. Uzeyr ve Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu iddialarını alenen söylememelerini, sözle ve hareketle müslümanlara hakarette bulunmamalarını emreder. Bunlara uymayanları cezalandırır. Yolcuların uğrayıp namaz kaldığı, iş muhitlerinin bulunduğu yerlerdeki camilerin imamları namazları uzatıyorlarsa, halkın âcizleri, zayıfları âcizleniyor, yolcular, iş sahipleri fazla tutuluyorsa muhtesib böyle hareket eden imamları men eder. Resûlül-lah (s.a.v) de Muaz b. Cebel'in bir topluluğa namazı uzatarak kıldırması sonucu, onu bu hareketten men etti, şöyle buyurdu: "Halkı dinden soğutan, uzaklaştıran sen misin Ya Muâz?”[225] İmam namazı uzun kıldırmaya devam ediyor, huyundan vaz geçirilemiyorsa muhtesib, imamı cezalandıramaz. Ancak kısa namaz kıldıran birisiyle değiştirilir. Hakime müracaat edildiğinde taraflardan biri zarar görecek-se o ihtilafa muhtesib bakar. İsterse taraflardan biri veya her ikisi hâkim olsun. İhtilaflı olan şahısların rütbesi, muhtesibin ihtilâfa bakmasına engel teşkil etmez. Bağdat taraflarının hisbe memuru İbrahim b. Batha, zamanın baş kadısı Ebû Amr b. Hammâd'm evine uğrar. Davacıların, kapısı Önünde bekleştiklerini, aralarındaki ihtilâfa bakmasını gözettiklerini görür. Gün hayli ilerlemiş, güneş de Öğle vaktine yaklaşmış. Hemen orada durur ve Ebû Amr'in kapıcısını ister. Ona der ki: - Başkadıya söyle, dâvâcı ve dâvâlılar kapıda bekleşmekte, güneş hayli İlerlemiş, beklemekten sıkıntıya düşmüşlerdir. Ya makamına oturur, ya da özrünü bildirir, bekleşen halk da döner gider. Hizmetçi bulunduranlar, onlara güçlerinin yetmiyeceği işleri emre demezler. Muhtesib bunları hizmetçinin bildirmesi üzerine yasaklar, nasihatlar eder. Tekrar aynı işlere mâruz kalırlarsa o zaman efendileri men eder. Hayvan sahipleri de iş yapamıyacak hayvanları işlerinde kullanırlarsa bu hareketleri yasaklanır. Muhtesib, hayvan sahibini bu davranıştan men eder. Hayvan sahibi, hayvanın daha çalışabileceğini iddia ederse, duruma bakılır. Örfen bu iddia uygun bulunursa müsâade edilir, Örfen münâsib bir hüküm bulunmazsa hayvanı işte çalıştırması yasaklanır. Dinî bir hüküm aranmaz. Köle, efendisinin elbise ve yiyecek vermediğini iddia ederse, muhtesib elbise ve yiyecek vermesini emreder, vermezse zorla alır. Efendisinin, yiyecek ve giyeceği noksan verdiğini iddia ve şikâyet ederse muhtesib o zaman bu işe bakamaz. Efendiyi köleye karşı borçlu duruma düşüremez. Çünkü bunların takdiri hukukî bir esâsa ve bir karâra ihtiyaç gösterir. Ona da muhtesib salahiyetli değildir. Ama asılda bunlar hiç verilmezse, verilmesini temin içtihada lüzum göstermez. Bir ictihâd ve hüküm olmasa da aklen kölenin yiyecek ve giyeceğini vermek efendinin borcudur. Ne kadar verileceğinin tesbiti ise içtihada bağlıdır. Muhtesibler, gemi sahiplerinin, gemilerini belirli miktar yükten, tonajdan fazla yüklemelerine engel olur. Batmamaları için gerekli tedbirler almalarını emreder. Rüzgârlı ve fırtınalı havalarda seferden alıkor. Kadın ve erkek yolcular bindiriliyorsa kadın ve erkekleri ayrı yerlere oturtturmayı, aralarını kapatmayı emreder. Geminin müsâid oluşuna göre kadın ve erkekler için ayrı ayrı abdesthaneler yapılmasını, kadınlar için yapılan abdest-hâneye mümkünse bir vazifeli bırakılmasını emreder. Kadınların günlük alış-verişleri için en münâsib pazarlardan, çarşılardan biri tahsis edildiğinde muhtesip buranın gidişatını, emniyetini kontrol eder. Bir huzursuzluk çıkmadığı sürece kadınlar o yerden günlük aîış-verişlerini yaparlar. Şayet bir şüphe hasıl olur, bir kötülük ortaya çıkarsa kadınların alış-verişlerini yasaklar. Kadınlara bu yerlerde kötü muamele yapanları cezalandırır. Bir görüşe göre: Bekçiler, bölge idarecisinin yardımcıları, kadınlara mahsus çarşı ve pazarlarda bu işleri önlemede özel yetkiyi hâizdirler. Çünkü bu nevi hareketler zinanın başlangıcı sayılır. Bu bakımdan muhtesibin görevi içine girmez. Muhtesib, sokak ve caddelerde oturma işlerine nezâret eder. Gelip geçene zarar verilmiyorsa oturmaya müsâade eder, zarar veriliyorsa yasaklar. Bunun için herhangi bir müracaat ve şikâyete lüzum yoktur. İstediği an yetkisini kullanır. Ebû Hanîfe'ye göre: Bir müracaat olmadıkça yas aklayamaz. Bir topluluk, gelip geçilea âmmenin yararlandığı yere inşâat yaparsa muhtesip bunları yasaklar. Yol genişçe de olsa yapılan binayı yıkar. İsterse bina mescid olsun. Çünkü yollardan yararlanma, gelip-geçenler içindir. Yoksa bina yapmak için değildir. İnsanlar caddelerin kenarına, gelip geçilen yerlere, çarşılara, irtifak ve istifade hakkından mütevellid, bir yerden bir yere taşımak maksadıyla mallar, inşaat malzemeleri korlarsa ve gelip geçene zarar vermiyorsa müsaade edilir, zarar veriyorsa kaldırtıhr. Yollara evlerin saçaklarını çıkarma, çöplük yapma, su yolları, kanallar açma (septik çukurlar yapma) da muhtesib durumları inceler, halka zarar vermiyorsa müsâade eder, zarar veriyorsa önler. Bu işlerin zararlı olup olmadığını, örften faydalanarak vardığı sonuçla fikir ve içtihadiyle anlar. Bunların dînî esaslarla bir ilgisi yoktur. Dinden faydalanılması gerekli bir içtihad da bulunamaz. Araştırma yetkisi de yoktur. Muhtesib, sahipsiz arazîye defnolunmuş cenazenin naklini yasaklar. Ancak gasbolunmuş bir arazîye cenaze gömülmüşse arazînin sahibi cenazeyi çıkarıp nakledebilir. Sel yataklarından, bataklık hâle gelen yerlerden kabirlerin taşınması konusunda ihtilâf vardır. Zübeyrî, babası ve başkaları, bu durumlarda, nakle-dilebilir derler. İnsanların ve hayvanların kısırl aştırıl masını yasaklar. Şayet kısas veya diyet olarak hak sahibi tarafından husyelerinin kısası istenirse bu takdirde muhtesib yasakhyamaz. Allah yolunda savaşma arzusu hâriç, ihtiyarlığın beyazlığını ak saçların siyaha boyanmasını erkeklere ve kadınlara yasak eder. Yapanı cezalandırır. Kına ve Ketm otlarından elde edilen boyalarla boyanmayı, kına yakmayı yasaklayamaz. Kâhinlikle, eğlencelerle, fala bakmalarla para kazanma yolla-yasaklar, yapan ve yaptıranı cezalandırır. İşte buraya kadar sayılan bütün kötü hareketler birer örnektir, emsali saymakla bitirilemez. Sayılan kötü fiiller, daha temas edilmeyen nice kötü fiil ve hareketlerin bulunduğunun bir şahididir. Hisbe: Dînî işlerin esaslarındandır. Halkın hepsinin iyi olması, bu nevi işlerle meşgul olmanın sevabının bol oluşu sebebiyle ilk asır halîfeleri ve imamlar şehirlerde bu işi bizzat deruhte etmişlerdir. Zamanla halîfe bu işlerle meşgul olmadı, basit meşguliyet telâkki edip hafife aldı, işi terk etti. Devlet başındakiler rüşvetler aldı. Neticede insanlar pek çok zararlarını gördü. Hisbe görevi ihlâl edildiğinde bu görevi sona erdirici, düşürücü bir kaide yoktur. İslâm hukukçuları, belirtilen işlerin ihlâl edileceğini düşünmediklerinden, hisbe teşkilâtının teknik yönünün açıklamasını yapmamışlardır. Bizim, bu kitapta temas ettiğimiz konular, diğer hukukçuların hiç temas etmediği veya çok kısa temas ettikleri konulardır. Onların hiç temas etmediklerini veya çok kısa temas ettiklerini ele aldık, anlatmaya çalıştık, kısa olarak geçiştirdiklerini açıkladık. Allah'tan dileğimiz, işlerimizde başarılı kılmasıdır... Niyetlerimizde yardımını, minnet ve iradesiyle nasib eylesin. O, bana yeter. O, ne güzel bir vekildir.[226] [225] Müslim, salât 179. Neseî, iftıtah 71. vs. [226] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 477-481. |