๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 26 Temmuz 2010, 19:31:11



Konu Başlığı: Yemek Yeme ve Sofra Adabı
Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Temmuz 2010, 19:31:11
Yemek Yeme ve Sofra Adabı
 

İslâm, kitap ve sünnetiyle insan hayatının her bölüm ve safhasıyla içice bulunuyordur. Aynı zamanda başta devlet teşkilatı olmak üzere insan hayatının düzen ve dengesine yönelik olan bütün kurum ve kurallarım, eğitim-öğretim başta olmak üzere bütün yetiştirip geliştirme müesseselerini en mükümmel anlam ve ölçüde kitap ve sünnette görmek mümkündür.

İslâm, duygulan akim emrine, aklı da din ve imanın emrine kontrolüne, veren en son aynı zamanda en mükümmel dindir. Akıl ön plâna alınıp imân başa geçirilince, bütün konu ve meseleleri sağlıklı biçimde çözme imkânları doğar. Bunun aksine aklı duygunun emrine verip din ve imânı arka plâna itince her kurum ve kural, her mesele ve konu duygunun dar çerçevesi içinde çözülmeye itilir ve bu sebeple de hiçbir konuda sağlıklı, rahatlatıcı ve amaca ulaştırıcı bir sonuç almak ya çok zorlaşır veyahut imkansızlaşır.

İnsanı ahsen-i takvim üzere yaratıp onu kâinatın özü, mayası ve hikmeti kılan Cenâb-ı Hak, bizzat bu müstesna canlının hayatını, yine onun ruhunun yüceliğine, hılkatmdaki hikmete ve iki dünya hayatıyla ilgili denge ve düzene uygun şekilde planlayıp programlamış ve bunun için kitap indirilip peygamber göndermiştir.

Kitap ve Peygamber bütünüyle insan hayatını iyiye güzele doğruya, düzene, adalete hakkaniyete, iffet ve namusa, kardeşliğe ve yardımlaşma ile dayanışmaya yönlendirmektedirler.

O kadar ki, sofra adabını, yemek yeme adabını dünya milletleri bilmez ve duymazken, İslâm onbeş asır önce bunu en güzel şekilde belirtip kurallara bağlamıştır.

Sofraya nasıl oturulur. Yemek yemeğe nasıl başlanır ve nelere dikkat edilir? gibi birçok soruları cevaplamış ve değişmez kurallar koymuştur. Aşağıdaki hadîsler bu kuralları en anlamlı şekilde yansıtmaktadır. [263]

 

Konuyla İlgili Hadisler
 

Hz. Aişe (r.a.) dan yapılan rivayette, Resûlüllah (a,s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğu haber verilmiştir: "Sizden biriniz yemek yerken Bismillah desin. Yemeğe başlarken bunu unutup söylemiyecek olursa, hatırlayınca şöyle desin: Başlangıcında da sonunda da Bismillah..." [264]

 Ömer (r.a.) dan yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğu belirtilmiştir: "Sizden hiçbiriniz sol eliyle yemesin ve sol eliyle içmesin. Çünkü gerçekten şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer." [265]

İbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimizin şöyle buyurduğu haber verilmiştir:"Bereket yemeğin ortasına iner. Artık siz yemeği (bulunduğunuz tabağın) iki kenarından yeyin, ortasından yemeyin." [266]

Ömer b. Ebî Seleme (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: "Ben Peygamber (a.s.) Efendimizin evinde temyiz çağında gelmiş bir çocuk idim. (Sofrada) elim yemek kabında döner dururdu. Bunun üzerine Peygamber (a.s.) Efendimiz bana: "A çocuk, Allah'ın adını an, sağ elinle ye ve (yemek kabının) senden tarafta olan kısmından ye" buyurdu. [267]

Ebâ Cuhayfe (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Bana gelince, (sırtımı) bir yere dayayarak yemek yemem." [268]

 

İlim Adamlarının İstidlal ve Görüşleri
 

İlim adamlarının cumhuru hadîslerin ışığında yemek yeme adabını çok detaylı işleyip sünnet ve müstehab kısımlarını bir bir belirtmişlerdir. Her konuda olduğu gibi, yemek adabı konusunda da ümmetine örnek olan Resûlüllah'ın (a.s.) bu hadîsleri kıyamete kadar geçerliğini koruyacak özelliktedir. Birkaç asır içinde kıtalar üzerine yayılan ve fethettikleri, girdikleri her ülkede ilmin ve medeniyetin temelini atan müslümanlar geniş imkânlara sahip olunca aktivitelerini yavaş yavaş kaybetmeye, imân aksiyonunu aynı hızla devam ettiremeyip duraklama ve sonra da gerilemeye başladılar. Batı âlemi kilisenin ilimle çatışan taassubundan kurtulmak için çırpmırken önlerinde ilmin ve medeniyetin atılmış temellerini buldular. İslâm âlimlerinin asırlara dayanan bu çalışma, gayret ve keşifleri onları bir anda büyüledi. Bövlece onlar kilisenin vesayetinden sıyrılıp ilim aşkıyla yola çıkarlarken İslâm âlemi tam bir rehavet içinde kendi kendini hareketsizliğe itmiş bulunuyordu. Çok geçmeden durum tam tersine döndü. Bu defa batılı ülkeler ilim ve medeniyetin meşalesini ellerine alıp dev adımlarla ilerlerken İslâm âlemi onlara hayranlık duymaya başladı. Batılı ülkeler ilim ve medeniyetin asıl sahiplerini, kâşif ve kurucularım küçümsemeye ve cehaletle damgalamaya yöneldiler. Din taassubuna kapılarak İslâm âleminin geri kalışına sebep olarak îslâmiyeti gösterdiler. Bu şeytanî fikir çok geçmeden İslâm aydınları (!) arasında yayıldı ve benimsenmeye başlandı. Oysa tarihî olaylar, ilim tarihi dikkatle incelenmiş olsaydı, İslâm, alemindeki ilim adamları bu hataya düşmeyeceklerdi. Hâlâ günümüzde Batı kültürünün, ilim ve tekniğinin tesiri altında kalıp kişiliğini yitiren ilim adamlarımız durmadan batılıların diliyle konuşmakta ve kendi öz değerlerimizi, ilim ve medeniyetin ana kaynağı ola» Kur'ân ve İslâm'ı bilinçsizce tahribe devam etmektedirler. İşin en hazin tarafı, durmadan tahribini sürdüren bu kişiler neyi niçin yıktıklarını bilmemekte ve yerine neyi getirip koyduklarının farkına bir türlü varamamaktadırlar. İşte bu ilimsiz, tarihsiz, delilsiz ve dayanıksız sataşma, küçümseme, aşağılama İslâm ülkeleri halkını birbirine düşman etmekte ve" önlem alınmadığı takdirde çok vahim neticeler doğuracağı aklı erenleri üzmektedir.

Bu aydınların, ilim adamlarının (!) unuttukları veya düşüneme­dikleri bir gerçek vardır. O da, her millet ve özellikle Türk milleti ancak kendi kültürüyle, öz değerleriyle ayakta durup varlığını koruyabilir. Milletimizin kültür mayasını ve özünü İslamiyet teşkil etmektedir. Onu bu sağlam, köklü ve yüceltici değerinden uzaklaştırdığımız takdirde güvenip üzerinde durabileceği bir temel, yücelmesini sağlayan itici bir kuvvet kalmaz ve sonunda Batılı ülkelerin oyuncağı haline gelir, şahsiyetini kaybetmiş, uşaklaştırılmış bir toplum olmaktan öteye geçemez olur.

Günümüzde sofra adabından tutun da toplum arasındaki adaba kadar misafir karşılama ve ağırlama adabından tutun da cadde ve sokaklardaki davranışlarımıza kadar, aile yapısından, aile fertleri arasındaki ilişki biçiminden tutunda dinî ve millî ahlaki değerlerden kopuk eğitim ve öğretime kadar, cenazeyi teşyi'den tutun da liderleri putlaştırmaya kadar günlük hayatımızın her bölüm ve dilimi batıyı ölçüsüzce, bilinçsizce taklide yönelik bulunuyor.

Müslüman olduğunu iddia edenlerin önemli bir kısmı da yeterli îslâm kültürü ve Kur'ân öğretimi alamadıkları için ziyafetlerde, davetlerde, lokantalarda ve belki evlerinde çatalın sol ellerinde bıçağın sağ ellerinde olduğu halde sofra adabı sürdürmekte ve bunu medenî olmanın gereği saymaktadırlar.

Oysa İslâm onbeş asır önce sofra ve yemek adabını da en medeni ve sağlıklı biçimde belirleyip birtakım kurallara, yani sünnet ve adaba bağlamıştır. [269]                                                               

 

Tahliller ve Rivayetler
 

612 no'lu Hz. Aişe hadîsim aynı zamanda Nesâî da tahrîc etmiştir, Nesâî bu tahricini Abdullah b. Ubeyd'den, o da Ümmü Gülsüm adındaki bir kadından rivayet ederek nakletmiştir. Tirmizî ise, bu kadını ismen belirtmiştir. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ise aynı hadîsi kendi müsnedinde Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr tarikiyle Hz. Aişe (r.a.) den rivayet etmiştir. Ancak o bu rivayetinde Ümmü Gülsüm'den söz etmemiştir.

Bu babda bir diğer hadisi Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve îbn Mâce Câbir (r.a.) den tahric etmiştir ki, meâlen şöyledir; "Adam evine girdiği zaman giriş anında Allah'ı anar ve yemek yerken de Allah'ı anarsa şeytan (kendi avenesine) şöyle der: "Sizin için bu evde gecelemek ve yemek yoktur..." Adam evine girişinde Allah'ı anmazsa şeytan (avanesine: "Geceleyin (kalıp faaliyette bulunacağınız) eve eriştiniz" der. Adam yemek yerken de Allah'ın ismini anmazsa, şeytan (yine avanesine): "Hem gecelemek için yere, hem de yemeğe eriştiniz" der." [270]

Yine Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâi'nin Huzeyfe b. Yeman (r.a.) dan yaptıkları rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir: "Bizler Resûlüllah'la (a.s.) beraber bir yemeğe hazır olduğumuzda, Resûlüllah (a.s.) elini yemeğe koymadıkça biz elimizi koymazdık. Şüphesiz biz (bir gün) O'nunla beraber bir yemeğe hazır olduk. Derken bir bedevi (çöl arabı) çıkageldi, sanki o yemeğe itiliyordu. Gelip elini yemeğe koymak (Elini yemeğe uzatıp almak) istedi. Resulü]]ah (a.s.) Efendimiz onun da elinden tuttu ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz şeytan, üzerine Allah adı anılmayan yemeği kendine helâl kılar ve doğrusu şeytan şu bedeviyle birlikte geldi, onun eliyle yemeği helâl kılmak istedi, ama ben o bedevinin elini tuttum (engel oldum). Ve arkasından o, bu câriye (kız) ile birlikte geldi de onun eliyle yemeği (kendine) helâl kılmak istedi. O sebeple ben cariyenin de elinden tuttum (engel oldum) canımı kudret elinde bulunduran Allah'a and olsun ki, şeytanın eli bu iki kişinin eliyle birlikte benim elimde bulundu.»" [271]

Bu babda bir diğer hadisi Tirmizi Hz. Aişe (r.a.) den rivayet etmiştir ki, mealen şöyledir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, ashabından altı kişiyle beraber yemek yiyordu. Derken bir bedevi geldi ve (o yemekten) iki lokma yedi. (yemek de bitiverdi). Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Eğer bu bedevi Allah'ın ismini ansaydı bu yemek size kafi gelirdi."

Böylece yemeğe başlarken Allah'ın ismini anmak, bismillah demek sünnettir. Bu sünneti yerine getiren kimsenin yemeğinde bir bereket oluşur. Terkedenin yemeğinde ise bereket kalkar. Başlarken unutur da henüz bitirmeden hatırlarsa, "başında da bismillah, sonunda da bismillah" demesi tavsiye edilmiş ve kalan kısmında bereketin yemden başhyacağı belirtilmiştir.

Tirmizi Hz. Aişe hadisini sahihlemiştir. O bakımdan istidlale salih görülmüştür.

614  no'lu İbn Abbas hadisini de Tirmizi sahihlemiştir. Hem sofrada toplu halde aynı kaptan yemek yenildiği taktirde nasıl davranılması gerektiği belirtilmektedir, hem de bu vaziyette yenilirken herkesin yemek kabının kendine yönelik kenarından yemesi, orta kısmından veya başkasına yönelik kenardan alıp yememesi tavsiye ediliyor ve bu sünnete veya adaba uyulduğu taktirde ilâhi bereketin o yemek üzerine ineceğine dikkatler çekiliyor.

615  no'lu Ömer hadisi sahih olup istidlale salihtir. îbn Abbas hadisini kuvvetlendirmekte ve aynı zamanda çocuklara küçük yaşta sofra adabım öğretmenin lüzumuna işaret edilmektedir.

616 no'lu Ebû Cuhayfa hadisi de sahihtir. Sofrada yemek yerken bir yere dayanmak veya yaslanmak suretiyle oturmanın sofra adabına aykırı olduğu bildiriliyor. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in bir defaya mahsus olmak üzere bir yere dayanıp öylece yemek yediği olmuştur. Ancak Melek Cebrail'in işareti üzerine bu tarz oturmayı terketmiş ve aynı zamanda ümmetinin de böyle yapmamasını istemiştir.

İmam Şafii, tabağın ortasından yemenin haram olduğunu, bu fiili işleyenin günahkâr olacağım belirtmiştir.

İmam Gazali de bu konu üzerinde durmuş ve sadece ortaya konan tabak ve benzeri yemek kabında bulunan yemekten yerken orta kısmından alınmasının mekruh olduğu belirtilmişse, ekmek yerken de ekmeğin kenarlarını bırakıp ortasından koparıp yemenin öylece mekruh ve adaba aykırı olduğunu söylemiştir. Çünkü bereket yiyeceğin ortasına iner. Bu yiyecek ister kaptaki yemek olsun, ister sofradaki yufka, somun veya benzeri bir ekmek olsun fark etmez.

Böylece İmam Nevevi'nin de belirttiği gibi, hadisler daha çok şu-üç sünneti yansıtmaktadır:

a) Yemeğe başlarken besmele çekmek.

b) Sağ eli ile yemek.

c) Kabın kendisine yönelik olan kenarından alıp yemek...

Bir yere dayanıp veya yaslanıp yemek, kibir ve gurur alameti olarak bilinir. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz ise, Cenab-ı Hakk'm sonsuz kudret ve azameti karşısında her zaman teslimiyet ve mahviyetini izhar eden ve tevazuu şiar edinen bir peygamberdir. Nitekim îbn Mâce ve Taberani'nin isnad-ı hasen ile rivayet ettikleri şu olay Resûlüllah'ın (a.s.) ne kadar çok mütevazi ve mahviyetkar olduğunu göstermektedir: "Kesûlüllah (a.s.) Efendimiz'e pişirilmiş bir koyun hediye edildi. O da iki dizi üzerine çökerek o koyundan yemeğe başladı. Derken bir bedevi şöyle dedi: "Bu nasıl bir oturmadır?!" Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Cenab-ı Hakk beni güzel, iyi, keremli bir kul kılmıştır: Beni zorba ve muaânnid (inadçı) kılmamıştir..." [272]

Şüphesiz Resûlüllah (a.s.) peygamber olarak mütevazi bir kul çizgisinde mi, yoksa hem hükümdarlık, hem de peygamberlik çizgisinde mi kalmak istediği bir soru olarak Cebrail tarafında kendisine tevcih edilince onun "Peygamber olarak mütevazi bir kul olmak isterim" diye cevap verdiği pek meşhurdur.

Ebû Davud'un Abdullah b. Amr b. As (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçenin şöyle haber verdiği belirtilmektedir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in bir yere yaslanıp da yemek yediği görülmemiştir!

Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere Resûlüllah'ın (a.s.) bir defa böyle yaptığını îbn Ebi Şeybe'nin Mücahid tarikiyle yaptığı rivayetten öğrenmiş bulunuyoruz. Adı geçen şöyle demiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bir yere yaslanarak yemek yememiştir, ancak bir defa böyle yapmış ve arkasından Allah'a yönelip şöyle arz-ı hal etmiştir: Allah'ım, şüphesiz ki ben senin kulun ve resulünüm..."

Bu rivayet murseldir. Yani senedinden bir sahabi düşmüştür. Bu rivayeti dikkate aldığımızda Abdullah b. Amr'm, Resûlüllah'ın (a.s.) bir defa böyle yaptığından haberi olmadığı anlaşılıyor.

Bu konuda bir de îbn Şâhin'in Atâ b. Yesar'dan murselen rivayet ettiği haberde şöyle denildiği belirtilmiştir: "Melek Cebrail, bir defa­sında Resûlüllah'ın (a.s.) bir yere yaslanarak yemek yediğini görmüş ve onu bundan men'etmiştir." [273]

616 no'lu Ebû Cuhayfa hadisinde geçen "mütteki" sıfatı üzerinde hayli durulmuş ve çok farklı şekilde yorumlanmıştır. Kimine göre sağ veya sol tarafa meylederek oturmaktır. Kimine göre, sol eli yere dayamak suretiyle oturmaktır. Kimine göre ise, sırtım bir yere dayayarak veya bir şeye yaslanarak oturmaktır. Sahih olan da bu yorumdur. O halde yemeğe oturan kimsenin ister sağ yanını, ister sol yanını, isterse sırtını bir yere dayayarak otursun bu "ittika" sayılır ve mekruhtur.

Ancak kişi fazla yaşlılığından veya rahatsızlığından veyahut bir ağrı ve acısından dolayı bir yere yaslanıp öylece yemek yiyebiliyorsa, bunda bir kerahet söz konusu değildir. [274]


Konu Başlığı: Ynt: Yemek Yeme ve Sofra Adabı
Gönderen: Rukiye Çekici üzerinde 21 Mart 2015, 15:14:24
Yemek yerken gerçekten de doğru ve adaplı bir şekilde yemeliyiz... yemeğe çok saygılı davranmalıyız...


Konu Başlığı: Ynt: Yemek Yeme ve Sofra Adabı
Gönderen: Haktann üzerinde 14 Nisan 2015, 22:01:20
Esselamu Aleyküm .
Yemek Yerken Ağızımızda Lokma Varken Konuşmamalıyız Ve Yemeğimizi Adaplı yemeliyiz . Paylaşım İçin çok Teşekkürler . Paylaşım İçin Allah Razı Olsun .


Konu Başlığı: Ynt: Yemek Yeme ve Sofra Adabı
Gönderen: Kaan Han üzerinde 14 Nisan 2015, 22:02:29
Yemek yerken gerçekten de doğru ve adaplı bir şekilde yemeliyiz... yemeğe çok saygılı davranmalıyız...