๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 20 Ağustos 2010, 16:01:02



Konu Başlığı: Uzak Mesafede Olanların Kıblesi
Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ağustos 2010, 16:01:02


Uzak Mesafede Olanların Kıblesi
 

Mekke'den uzak ülkelerde oturanların kıblesi, Hicaz cihetidir. Kabe veya Mekke'nin tam kendisine isabet farz değildir; çünkü ge­nellikle böyle bir isabette bulunmak mümkün değildir. Gerçi gelişen teknik imkânlarla Mekke'yi belirleyip yönelmek bir bakıma müm­künse de bu herkes için söz konusu değildir. İslâmiyet ise, her konuda olduğu gibi, kıble konusunda da kolaylığı âmirdir. Müctehid imamlar dinimizin bu genel kaidesi ile, mezkur hadîslerin ışığında -esası zedelememek şartıyla- birtakım kolaylıklar getirmişlerdir.

İlgili hadîsler:

Ebû Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimizin şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Doğu ile batı arası kıbledir."[12]

Ebû Eyyüb (r.a.)'den yapılan rivayette ise, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, "Tabii ihtiyacınızı giderirken ön ve arkanızı Kıbleye çe­virmeyin, ya doğuya ya da batıya çevirin!" buyurmuştur.[13]

Hadîslerin açık delaletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:

1- Kabe'den uzak yerlerde oturanların kıblesi, o cihettir, Kâbe veya Mekke'nin kendisi değildir; çünkü isabet etmek çok zordur.     

2- Doğu ile batı arası denilince bu konuda ilk akla gelen Arap Yarımadasıdır. O halde uzak mesafede bulunanlar Hicaz kesimine isabet ederlerse, kıbleyi bulmuş sayılırlar.

Hadislerin ışığında müctehid imamların görüş, istidlal ve icti­hatları:

a) Hanefîlere göre:

Kur'ân'da kıble konusunda "şatır" tabiri kullanılmıştır ki, bu, daha çok Mekke dışında olanların o cihete yönelmesinin yeterli olduğuna delâlet eder. O bakımdan Mekke'den uzakta bulunan kimselerin o cihete yönelmesiyle farz yerine gelmiş sayılır. Hanefî fukahasının çoğunun görüş ve ictihadı böyledir. Kerhî ve er-Râzi gibi fıkıhta söz sahibi ilim adamları da aynı şeyin sıhhatini belirtmişler­dir Ancak Ebu Abdillah el-Basrî ve benzeri birkaç ilim adamı, Ka­be'nin kendisine isabet etmek şarttır, bu da ictihad ve araştırma ile sağlanır, demişlerse de, onların bu görüşünde ümmet için zorluk söz konusu olduğundan pek itibar görmemiştir.[14]

b) Şâfiilere göre:

Mekke'de bulunduğu yerde Beytullah'ı göremiyorsa veya Mek­ke dışında ise, farz namaz vakitlerinde Kabe'ye isabet etmek için, yıldızlar, güneş, ay, rüzgâr, dağ ve kıbleyi belirlemeye yarayacak şeylerden yararlanmaya çalışması gerekir.[15]

Kıble'yi araştırdıktan sonra kendi ictihadına göre namaz kıldıktan sonra hatâ ettiği belli olursa, vakit içinde ise iade etmesi, vakit çıkmışsa kaza etmesi gerekir.[16]

c) Hanbelîlere göre:

Kabe'yi görecek durumda ve yerde ise, Kabe'nin kendisine yönelip namaz kılması gerekir. Mekke dışında ise, araştırıp o ciheti be­lirlemesi, ictihatta bulunması söz konusudur. Şehir ve kasabalarda ise, mihraplara minare kapılarına bakmak suretiyle kıbleyi tayin eder. Başka bir yerde ise, Kabe'nin kendisine isabet etmesi şart değildir. İctihat edip kendi reyine göre, belirliyerek namazını kılar. Namazda hata ettiğini anlarsa, iadesi gerekmez. Bu, İmam Ahmed'den yapılan bîr rivayete göredir.[17]

d) Mâlikîlere göre:

Kabe'yi gözle görebilecek bir yerde ise, Kabe'nin kendisini be­lirleyerek namaz kılar. Mekke dışında ise, bazı alâmetlere bakar. Mihrap ve benzeri şeyler birer delil sayılır. Onlar yoksa ictihat edip araştırır ve bu durumda Kabe'nin kendisine isabet ettirmesi şart de­ğildir, o ciheti belirleyip yönelmesi yeterlidir.

Diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller:

565 nolu Ebû Hüreyre hadîsini, dipnotta belirttiğimiz gibi, Tirmizî ve İbn Mâce, Ebu Ma'şer tarikiyle rivayet etmişlerdir. Bu riva­yette Ebu Ma'şer'e, Ali b. Zebyân (Halep kadısı) da tabi olmuştur ki, İbn Adıy el-Kâmil'de bu hususu belirtmiş bulunuyor. Ancak Ali b. Zebyân hakkında hayli şeyler söylenmiştir. İbn Main, "o bir şey değildir" derken, Nesâî onun için "metrukü'l-hadîs"tir demiştir. Ancak Ebû Hatim'in onu sıka saydığı söylenir. Ahmed b. Hanbel ise, onun kaviy olmadığına dikkatleri çekmiştir.

Aynı hadîsi el-Hâkim ile Darekutnî de rivayet etmişlerdir. Tirmizi de onu Ebu Ma'şer'den başka bir tarikle ikinci defa tahrîc ettik­ten sonra hasen ve sahih olduğunu kaydetmiştir. Beyhakî ise, aynı isnadı zayıf kabul etmiştir. Nitekim isnadı incelendiğinde Osman b. Muhammed b. Muğîre b. Ahnes bulunuyor ki, bu zat üzerinde hayli durulmuştur. Ali b. el-Medenî, onun birçok münker hadîs rivayet ettiğinden bahsetmiştir. Ancak İbn Main ile İbn Hibban onun sıka (güvenilir) olduğunu söylemişlerdir. O halde bu hususta en isabetli tesbit, Tirmizî'nindir.

566 nolu hadîse gelince, onu tabi ihtiyacı giderme bölümünde yeterince açıklamış bulunuyoruz.

Bu hadîsi kuvvetlendiren bir diğer rivayeti Beyhakî İbn Abbas (r.a.)'den şöyle yapmıştır. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz buyurdu ki:

"Beytullah, Mescid ehlinin kıblesidir. Mescid, Harem ehlinin kıblesidir. Harem ise, yeryüzünün doğularında ve batılarında (yaşayan) ümmetimin kıblesidir."

Ancak Beyhakî bu rivayeti naklettikten son­ra, isnadında Ömer b. Hafs el-Mekkî'nin teferrüd ettiğini ve o za­tın zayıf olduğunu belirtmiştir.

Ashab-ı Kiram da kıble tayini konusunda birtakım kolaylıklar ortaya koymuşlardır:

a) İbn Ömer (r.a.) şöyle demiştir:

"Kıbleye yönelirken batı cihetini sol tarafına, doğu cihetini sağ tarafına aldığın zaman bu ikisinin arası kıbledir."[18]

b) İbn Mübarek ise şöyle demiştir:

"Doğu tarafında oturanlar için doğuyla batı arası kıbledir. "Şüphesiz ki, İbn Mübarek'in bu be­lirlemesi genel anlamda değildir, Irak ve benzeri taraflarda oturan­larla yakından ilgilidir, ancak bir kolaylık getirme bakımından dikkat çekicidir. Nitekim Beyhaki'nin el-Hilâfiyat'ta yaptığı şu rivayet, İbn Mübarek'in görüşüne dayanak gösterilebilir: Ebu Hureyre (r.a.)'den yapılan rivayette, demiştir ki: "Doğuyla batı arası Irak hal­kı için kıbledir."

c) İbn Ebi Şeybe'nin yaptığı rivayette ise, İbn Ömer (r.a.) bir başka defa şöyle demiştir:

"Batıyı sağ tarafına, doğuyu sol tarafına aldığın zaman ikisi arası doğulu kimseler için kıbledir."

 

Çıkarılan Hükümler:
 

1- Mekke'de oturanlar için, Beytullah'a isabet ettirip yönel­mek farzdır.

2- Mekke dışındakiler için, Beytullah'ın kendisi değil de o ci­het kıbledir.

3- Mekke dışında kıbleyi tayin için ictihat edip araştırmada bulunmak gerekir. Şehir ve kasabalarda cami ve mescitlerin mihra­bına bakmak, ona göre belirlemek yeterlidir.

4- Şehir dışında sağlam bir pusula varsa, onunla belirlenir. Yoksa güneş, yıldızlar, ay ve benzeri şeylerle belirlemeye çalışılır.

5- Mekke'den uzak yerlerde şehir dışında kıbleyi kendi icti­hadıyla belirleyip namaz kıldıktan sonra hata ettiğini anlarsa, ar­tık iade etmesi gerekmez. Ancak Mâlikîlere göre, gerekir.