Konu Başlığı: Teyemmüm Gönderen: Zehibe üzerinde 22 Ağustos 2010, 01:54:41 TEYEMMÜM
Teyemmüm, sözlükte, bir şeyi kasdetmektir. "Teyemmemtü fülânen" denilince, "falan kişiyi kasdettim" mânası anlaşılır. Şeriatta ise, namaza veya benzeri bir ibâdeti yerine getirmek niyetiyle tertemiz, toprağı kasdedip onu yüze ve iki kola sürmektir. Teyemmüm, Kitap, Sünnet ve İcma' ile sabit olmuştur. Allah'ın bu ümmete has kıldığı kolaylıklardan biridir. Teyemmüm'ün bir ruhsat mı, yoksa azimet mi olduğunda görüş farkı ortaya çıkmıştır: Su bulunmadığı zaman azimettir; bir başka özürden dolayı ise ruhsattır... Cünüb kimse su bulamadığı takdirde teyemmüm eder. Bu, dinimizin mü'minlere sağladığı kolaylıklardan biridir. Su bulunmadığı veya bulunduğu halde kullanma imkânı olmadığı veya aşırı soğuktan hastalık yapar endişesi bulunduğu gibi hallerde teyemmüm edilir. Gerek gusül gerekse abdest için aynı şey yapılır, yani iki el tertemiz toprağa sürülüp önce yüz meshedilir, sonra tekrar sürülüp kollar ve eller meshedilir. Neden Teyemmüm Emredilmiştir? Bu, kul ile Allah arasında hemen her hususta olduğu gibi, önemli sayılan hususlarda da irtibatı devam ettirmek, ruha şifâ verip kalbi huzura kavuşturmaktır. Namaz ciddî hazırlık isteyen bir ibâdettir O bakımdan önce iç ve dış temizliğini sağlayan abdest alınır. Abdest alma imkânı olmadığı zaman bu temizlik, yani iç temizliği ve hazırlık toprağa el sürülmek suretiyle yerine getirilir. Aynı zamanda toprağı alıp yüzümüze ve kollarımıza sürmekle her türlü kibir ve gururu atıyor, mütevâzi olmanın en güzel anlam ve ölçüsünü gerçekleştirmiş oluyoruz. Konuyla ilgili hadîsler: İmrân b. Husayn (r.a.)'den yapılan rivayette, demiştir ki: "Resûlüllah (a.s.) Efendimizle beraber bir seferde bulunuyorduk. O, oradakilere namaz kıldırdı. Ne var ki bir adam ayrılıp bir köşede bekleyip namaz kılmadı. Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) sordu: "Seni namaz kılmaktan alıkoyan nedir?" O da şöyle dedi: Cenabet oldum, su da yok..." Peygamberimiz (a.s.) ona: "Tertemiz toprağa gerekli ol, çünkü o sana kâfi gelir!" buyurdu.[357] Câbir (r.a.)'den yapılan rivayette, demiştir ki: "Bir yolculuğa çıkmıştık, bizden bir adamın başına taş düşüp yardıktan sonra adam ihtilâm oldu, Arkadaşlarına, "teyemmüm etmem için bana bir ruhsat yolu bulabilir misiniz," Diye sordu. Onlar da, biz senin için bir ruhsat bulamıyoruz, çünkü suyu kullanmaya kudretin yetmektedir, dediler. Bunun üzerine o adam su ile yıkandı ve o sebeple vefat etti. Dönüp Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e geldiğimizde olay kendisine haber verildi. Peygamberimiz (s.a.v.): "Onlar o adamı öldürmüşler, Allah da onları öldürsün! Bilmedikleri zaman sorsalar ya!.. Çünkü açıklamaktan âciz olmanın şifası sormaktır. Ona teyemmüm etmek ve yarası üzerine bir şey sıkıca bağlayıp sıkmak kâfi gelirdi veya yarası üzerine bir sargı sarar, sonra da üzerine meshedip bedeninin geriye kalan kısmını yıkardı..."[358] Amr b. Âs (r.a.)'den yapılan rivayette: Kendisi Zat-i Selâsîl gazasına gönderildiğinde, (durumunu şöyle nakletmiştir:) Çok soğuk bir gecede ihtilâm oldum. Yıkandığım takdirde ölmekten endişe ettim. Bunun üzerine teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e döndüğüm zaman, benim o halimi kendisine anlatmışlar. Onun üzerine bana şöyle sordu: "Ya Amır! Cünüp olduğun halde arkadaşlarına namaz mı kıldırdın?" "Ben de, Allah'ın "Kendi kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok merhametlidir..." buyruğunu hatırladım ve o sebeble teyemmüm edip namaz kıldım, diye cevâp verdi. Peygamberimiz (a.s.) tebessüm etti ve hiçbir şey söylemedi...[359] Ebû Zer (r.a.)'den yapılan rivayette, demiştir ki: "Medine'nin havasına pek intibak edemedim, o yüzden hastalandım ve bu arada kendimi toparlayıp Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e geldim ve Ebû Zer helak oldu" dedim. Peygamber (a.s.), "Ne halin var?" diye sordu. Ben de dedim ki: "Cenabet olmayı arzuladım, oysa yakınımda su yoktur..." Buyurdu ki: "Yerin üstü (toprak), on yıla kadar su bulamayan kimse için temizleyicidir!"[360] Amir b. Şuayb (r.a.)'den yapılan rivayette, o babasından, o da dedesinden nakletmiştir. Dedesi demiştir ki: Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Yeryüzü bana mescid ve temizleyici kılındı. Ne yerde namaz vakti girerse onu kendime sürer ve namaz kılarım!"[361] Ebû Ümâme (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimizin şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Yerin hepsi (heryanı) benim ve ümmetim için mescid ve temizleyici kılınmıştır. Ne yerde ümmetimden bir adama namaz vakti gelip yetişirse, onun mescidi de yanındadır, (abdest alması için) temizleyicisi de yanındadır."[362] Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır: 1- Namaz vakti daralır da su bulunmazsa, abdestsiz veya cünüb kimse toprağa el sürerek teyemmüm edip namaz kılar. 2- Hastalanan kimse su kullanamıyorsa, teyemmüm ederek namaz kılar. 3- Başında veya vücudunun herhangi bir yerinde yarası bulunan kimse, cünüb ise, vücuduna o yüzden su dokunduramıyorsa, teyemmüm eder. Dokundurabiliyorsa, yarasını iyice sarar, üzerine ıslak elle mesheder ve vücudunun diğer kısımlarını yıkar. Abdestsiz ise, yara abdest azasında değilse, hiçbir şey yapmaz, sadece su ile normal abdestini alıp namaz kılar. Abdest azasında ise, üzerini iyice bir bezle sarar, abdest alır, o kısma su dokundurmaz. Yalnızca ıslak elle üzerine mesheder... 4- Aşırı soğuktan dolayı suyu kullanmaya cesaret edemeyen kimse, teyemmüm edip namazını kılar. 5- Yeryüzünün her tarafı bu ümmete mescid kılınmıştır ve temiz olan her toprak da temizleyici kılınmıştır. Nerede namaz vakti girer de su bulunmaz ve bulunan suyu kullanma imkânı olmazsa, o takdirde toprağa el sürülerek teyemmüm edilir ve temiz bir yer üzerinde namaz kılınır. 6- Dinî hususlarda bilmediği veya tereddüt ettiği bir meseleyi bilenden sormak vâcibdir. Hadîslerin ışığında müctehid imamların ve diğer ilim adamlarının görüş, tesbit, istidlal ve ihticaclan: a) Hanefîlere göre: Teyemmümün rükünlerinden biri de, vakti daralan namaz için abdest veya gusle yetecek kadar suyun bulunmamasıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Teyemmümün cevazı için suyun yokluğu şart kılınmıştır. Suyun bulunmaması, biri mâna ve suret yönünden, diğeri de sadece mâna yönünden olmak üzere iki kısma ayrılır: Birincisi, suyun uzak yerde olmasıdır. Uzaklığın miktarı zahir rivayette açıklanmışsa da İmam Muhammed'den yapılan rivayete göre, o bunu bir mil olarak takdir etmiştir. Bundan daha aşağı bir uzaklıkta olursa teyemmüm caiz olmaz.[363] Uzaklık hakkında Hanefî imamlarının çok farklı yorum ve takdirleri vardır. Arzu edenler Fıkıh kitaplarından kaynak sayılanların o bölümüne bakabilirler. İkincisi, su yakın olmakla beraber onu kullanmaktan âciz durumda olmasıdır. Meselâ, yanıbaşında kuyu bulunuyordur, ama içinden su çekip çıkaracak hiçbir alet ve araç yoktur. Yine su yakında vardır, ama arayerde canavar, düşman, hırsız ve soyguncu gibi bir engel bulunuyordur. O durumda can ve mal tehlikesi söz konusu olduğundan suyu kullanamıyacak durumdadır. Veya yanında su bulunuyor ama onu abdest veya gusülde kullandığı takdirde susuz kalıp helak olma tehlikesi söz konusudur. Bu durumlarda teyemmüm edip namaz kılması caizdir. Bunun gibi, vücudunda veya abdest azasında yara bulunuyor veya suyu kullanamıyacak şekilde hasta olur, kullandığı takdirde zarar görürse, teyemmüm edip öylece namaz kılması caizdir. Aynı zamanda mal ve can tehlikesi söz konusu olduğu yerlerde de teyemmüme cevaz verilmiştir.[364] Abdestsiz veya cünüp kimse birtakım sebeblerden dolayı teyemmüm eder: 1- Suyun yokluğu. Yolculuk halinde bulunan kimse, kesinlikle suyun bulunmadığını biliyorsa, o takdirde aramaya lüzum görmeden teyemmüm eder. Ama kendi eşyası arasında, arkadaşlarının yanında veya çevresinde olduğunu tahmin ederse, yüksekçe bir yerde bulunuyorsa çevresine bir göz atar; çevreyi gezip dolaşmaya ihtiyâç duyarsa, arazi de engebeli ise, eşyasından ve arkadaşlarından uzaklaşmamak kaydıyla etrafı kolaçan eder de buna rağmen su göremez veya bulamazsa teyemmüm eder. Yolcunun ulaşabileceği bir su biliyorsa, yarım fersah (yaklaşık ikibuçuk kilometre) kadar bir uzaklıkta ise, mal ve canına bir zarar geleceğinden de endişe etmiyorsa, o takdirde gidip abdest alır; cünüb ise gusleder, öylece namazını kılar. Bir zarar geleceğinden endişe ediyor veya belirtilen uzaklığı aşacak bir mesafede ise, teyemmüm eder. Vaktin sonuna doğru kesinlikle su bulacağını biliyorsa, teyemmüm etmeyip bekler, beklemesi afdaldır. Sadece öyle sanıyorsa, vakti geciktirmeden teyemmüm etmesi afdaldır. Abdest veya gusle yetmiyecek kadar su bulursa, en zahir kavle göre, onu kullanması vâcibdir; yetmediği takdirde teyemmüm ederek tamamlar. 2- Muhterem bir canlının susuz kalması söz konusu olduğu takdirde yanındaki suyu abdest veya gusül için kullanmaz, onun yerine teyemmüm eder. 3- Suyu kullandığı takdirde mevcut hastalığın artacağından veya bir organını kaybetmesinde endişe duyduğu takdirde teyemmüm eder. 4- Şiddetli soğukta, suyu herhangi arızalı bir azasında kullanamıyorsa, üzerinde de bir örtü yoksa, teyemmüm etmesi vâcib olur. Üzerinde örtü, sargı varsa, teyemmüme gerek yoktur, ıslak elle üzerini meshetmekle yetinir. Sağlam azasını ise yıkar. Abdestsiz kimsenin iki azası yaralı ise, her biri için bir teyemmüm eder.[365] Teyemmümün caiz olması için sadece yolculuk halinde bulunmak şart değildir, evinde eyleşik olan kimse için de belirtilen şartlar gerçekleşince teyemmüm etmesi caiz olur. Şâfiiler bu hususta bir ayrım yapmamışlardır. c) Hanbelîlere göre: Yolculuk kısa olsun, uzun olsun her iki halde de şartlar müsait olduğu takdirde teyemmüm edilir. Uzun yolculuktan maksat, dört rek'atlı farz namazların iki rek'at olarak kılınmasının Ramazan ayında ise iftar etmenin mübah olduğu seferdir. Kısa olan yolculuk ise, bu ölçüde olmayanıdır. Ancak öyle de olsa, yolculuk yaptı, sefere çıktı denebilecek bir anlam taşımalıdır. Meselâ, birbirine yakın iki kasaba arasında yolculuk yapmak bu cümledendir. el-Kadî diyor ki: "Kendisine ait araziye gitmek üzere evinden çıkıp bulunduğu kasaba veya köyün binalarından ayrılan kimse de sözü edilen manayla yolculuk yapıyor, demektir ve bu durumda sebebler zuhur ettiği takdirde isterse elli adım atmış olsun, teyemmüm etmesi caiz olur. Aynı zamanda binek üzerinde namak kılabilir ve zaruretten dolayı ölmüş hayvan eti yiyebilir. Nitekim İmam Mâlikle İmam Şafii'nin ictihadı da bu anlam ve hükümdedir. Bazısına göre, teyemmüm ancak uzun yolculukta mübahtır. Oysa En’am: 6/5 sûre ve âyette mutlak sefer denilmiştir. Bu hususta meşru seferle, gay-i meşru sefer arasında fark yoktur, yola çıkan ister günah, ister sevap için çıkmış olsun, gerektiğinde teyemmüm edebilir. Hazarde, kişinin evinde, memleketinde eyleşik bulunduğu halde su kesilir veya su bulunmayan bir yere hapsedilirse, o takdirde namaz için teyemmüm etmesi gerekir. Nitekim İmam Mâlik, İmam Sevrî, İmam Evza'i ve İmam Şafiî de aynı görüştedirler. Bir rivâyete göre, evinde hapsedilen bir kişi su bulunmadığı takdirde, İmam Ahmed'e göre, teyemmüm edemez... Fetva bunun hilafınadır.[366] Namaz vakti girince muhtaç olduğu suyu bulamazsa ne yapar? Bu durumda teyemmümün sıhhatıyla ilgili üç şartın gerçekleşmesi gerekir: a) Namaz vaktinin girmiş olması, b) Suyu araştırıp bulmaya çalışması, c) Araştırdıktan sonra da suya iyice ihtiyâç duyması... Cünüp kimse bazı azasına yetecek kadar su bulursa, onunla yettiği kadarıyla vücudunu yıkar, yetmeyen yerler için teyemmüm eder. Bu konuda Ahmed b. Hanbel'in kesin ictihadı şöyledir: Bir kimse abdest alacak su bulur, ama gusledecek bulamazsa, mevcut su ile abdest alır ve gusül için de teyemmüm eder.[367] d) Mâlikîlere göre: Yolculuk kısa olsun, uzun olsun fark etmez, her iki durumda da gerektiğinde teyemmüm caiz olur. Evinde veya memleketinde su kesilir veya hapsedilerek susuz bırakılırsa, teyemmüm etmesi keza caiz olur.[368] Yahya Mâlik'den, o da Abdurrahman'dan, o da babasından, o da Hz. Aişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir. Hz. Aişe (r.a.) demiştir ki: "Seferlerinden bir seferinde Resûlüllah (a.s.) Efendimizle birlikte bulunuyorduk. Tâ ki, ıssız bir yere vardık veya ordunun gelip geçtiği bir kesime vardık, gerdanlığım koptu. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz de onu bulmak için kalınca beraberindeki insanlar da kaldılar, ne su başında bulunuyorlardı, ne de beraberlerinde su vardı. İnsanlar kalkıp Ebûbekir'e (r.a.) başvurmuşlar ve Aişe'nin yaptığını görüyor musun? Resûlüllah (a.s.) ile kaldıkları için arkadaşlarımız da kaldılar, oysa su başında olmadıkları gibi, beraberlerinde de su bulunmuyordur. Bunun üzerine Ebubekir (r.a.) geldi, o sırada Resûlüllah (a.s.) başını kucağıma koyup uyumuş bulunuyordu. Ebubekir (r.a.) bana sert bir dille: "Resûlüllah'ı alıkoydun ve insanları da alıkoymaya sebep oldun. Oysa ne su üzerinde bulunuyorlar, ne de beraberlerinde su vardır!" Hz. Aişe (r.a.) devamla diyor ki: "Ebubekir (r.a.) beni iyice azarladı, Allah'ın dilediği kadar sözler söyledi ve bu arada eliyle böğrüme dürtüp beni hırpaladı, ama Resûlüllah'ın (a.s.) başı kucağımda bulunduğu için yerimden kıpırdamamaya çalıştım. Resûlüllah (a.s.) sabah oluncaya kadar uyudu, sabahleyin kalkınca su namına bir şey bulunmuyordu. Bunun üzerine şanı yüce Allah teyemmüm âyetini indirdi.[369] İmam Mâlik'e soruldu: "Adam vakti giren namaz için teyemmüm ediyor, sonra diğer bir namazın vakti giriyor, o teyemmümle ikinci vaktin namazını kılabilir mi?" "Hayır, her namaz için bir teyemmüm eder, diye cevap vermiştir. Çünkü her namaz vakti suyu araması gerekir, bulamayınca da teyemmüm etmesi caiz olur." "Teyemmüm eden bir kimse, su ile abdest alanlara imamlık yapabilir mi?" Diye sorulmuş. Ona da şu cevabı vermiştir: "Başkasının imamlık yapması bence daha uygun ve iyi olur. Bununla beraber onun imamlık yapmasına bir sakınca görmüyorum."[370] Konuyla ilgili diğer rivayetler ve tahliller: 953 no'lu İmrân b. Husayn hadisi, teyemmümle kılınan namazın su bulunduktan sonra iade edilmesine gerek olmadığına delâlet etmektedir. Ayrıca su bulunmadığında abdestsiz ile cünüb kimse arasında teyemmüm hususunda bir fark olmadığı da hadîsten anlaşılıyor. Nitekim ilim adamlarının bu hususta icma'ı vardır. Şevkanî'nin tesbitine göre, Hz. Ömer ve İbn Mes'ud'a (Allah ikisinden de razı olsun) göre, cünüb kimse için teyemmüm caiz değildir. Buna benzer bir görüş de İbrahim en-Nahaî'den rivayet edilmiştir. Bazısına göre, Hz. Ömer'le İbn Mes'ud (r.a.) bu görüşlerinden rücu' etmişlerdir. Çünkü bunun cevazına delâlet eden hayli sahih hadîsler rivayet edilmiştir. Ancak cünüb kimse teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra su bulacak olursa, âlimlerin icma'ıyla gusletmesi vâcib olur.[371] 954 no'lu Cabir hadîsini aynı zamanda İbn Mace de rivayet etmiştir. Ancak râvîlerden Zübeyr b. Hurayk bunu rivayette yalnız almıştır ki bu zât kaviy sayılmamıştır. İbn Hibban onu sıka (güvenilir) olarak kaydederken, Darekutnî onu zayıf olarak vasıflandırmıştır.[372] Ebu Dâvud ise aynı hadîsi Evza'î'den rivayet etmiştir. Hâkim Bişir'den, o da el-Evza'î'den rivayet etmiştir. İbn Ebî Davud ise, Zübeyr hadîsi, Evza'î hadîsinden daha sahihtir, demiştir. İbn Huzayne İbn Hibban ve el-Hâkim ise Velîd b. Ebî Rebah'dan, o da Atâ' b. Ebî Rebahdan, o da İbn Abbas'dan rivayet etmiştir. Hadîs bu tesbitiyle merfu'dür. Darekutnî'ye göre, râvi Velîd zayıftır. Bu hadîs, sağlığa zarar verme tehlikesi bilindiği takdirde teyemmümün caiz olduğuna delâlet eder. Nitekim İmam Mâlik, İmam Ebu Hanîfe ve İmam Şafiî'nin de ictihadı bu doğrultudadır. Ancak İmam Şafiî'den değişik rivayetler yapıldığını da unutmamak gerekir. 955 no'lu Amir b. Âs hadîsini Buhari talikan rivayet etmiş, İbn Hibban ile Hâkim tahrîc etmişlerdir. Ancak ravî Abdurrahman b. Zübeyr hakkında ihtilâf söz konusu olmuştur: Kimine göre, o, Ebû Kays'den, o da Amır'dan rivayet etmiştir. Kimine göre ise, ondan, o da Amır'dan vasıtasız olarak rivayet etmiştir. Evzâî ise bu kıssayı Hasan b. Atiyye'den rivayet etmiştir. 956 no'lu Ebû Zerr (r.a.) hadîsini Nesâî ve İbn Mâce de tahrîc etmişlerdir. Râvîleri arasında Ebu Kalabe hakkında ihtilâf edilmiştir. Ayrıca hadîsi İbn Hibban, Hâkim ve Darekutnî rivayet etmişler ve Ebu Hatim ise hadîsi sahihlemiştir. 957 no'lu hadîsin aslı Buhari ve Müslim'de geçer. 958 no'lu Ebû Ümame hadisinin isnadı ise Müsned-i Ahmed'de şöyle geçmektedir: Muhammed b. Adiy bana haber verdi, o da Süleyman et-Teymî'den, o da Yesar'dan, o da Ebû Ümame'den rivayet etmiştir. Râvilerinin hepsi sıka (güvenilir)dir. Yesar ise sadûk (çok doğru) bir kişidir. Ayrıca bu konuda Bezzar, Hz. Ali'den (r.a.), Müslim ve Tirmizî ise Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel ise, İbn Abbas'dan (r.a.) rivayet etmiştir. Tirmizî bu hadîsin hasen ve sahih olduğunu belirtmiştir. Taberânî ise isnad-ı ceyyid ile nakletmiştir. Bezzar da İbn Ömer'den... Ancak râvileri arasında İbrahim b. İsmail b. Yahya b. Seleme bulunuyor ki, bu zat zayıftır. Ebu Zür'â, onu yumuşak bulmuş, Ebu Hatim ise metruk saymıştır.[373] "Yeryüzünün temiz toprağı müslümanın abdestidir, isterse -su bulamadığı takdirde- on yıl sürsün... Su bulduğu zaman ise onu tenine dokundursun." Ebu Dâvud bunu biraz daha uzun bir sözle rivayet etmiştir. Tirmizî ise bunun hasen ve sahîh olduğunu belirtmiştir. Nesâî Eyyub'dan, o da Ebu Kalabe'den iki tarikle rivayet etmiştir. İbn Hibban ise kendi Sahîh'inde 1/30 bölümünde, el-Hâkim ise el-Müstedrek'inde rivayetle sahîh olduğnu kaydetmiştir. Buhari ile Müslim bu hadîsi Amır'dan, Ebu Kalabe'den başkası rivayet etmediği için tahrîc etmişlerdir. Darekutnî iki tarikle kendi Sünen'inde rivayet etmiştir. İbn Kattan ise el-Vehm ve'1-İhâm adlı eserinde bunun zayıf olduğunu söylemiştir. Çünkü râvileri arasında Amir b. Bücdan bulunuyor ki, bu zatın durumu bilinmemektedir. Aynı zamanda onun yerine "bir adam'dan" diye nakledenler olmuştur. Oysa Tirmizî bu hadîsi sahihlemiştir. "Yerüstü toprağı müslümanın abdestidir, isterse on yıla kadar su bulmuş olmasın. Bulduğu zaman ise Allah'tan korksun ve onu tenine dokundursun." Bezzar, bu hadisin Mukdim b. Muhammed el-Mukdimî'den, o da Kasım b. Yahya b. Atâ' b. Mukdim'den, o da Hişam b. Hesan'dan, o da Muhammed b. Sirîn'den, o da Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etmiştir. Hadîsin bundan başka bir tarikinin tesbit edilmediğini Bezzar söylemiş ve ancak Mukdim'den işitildiğini belirtmiştir. Mukdim ise sıka (güvenilir) bir râvidir. Taberânî ise bunu kendi Mu'cemü'l-Vüsta'sında rivayet etmiş ve ravî zincirini şöyle belirtmiştir: Bize Ahmed b. Muhammed b. Sadaka haber verdi, o da Mukdim b. Muhammed el-Mukdimî'den, o da İbn Sirîn'den, o da Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etmiştir ki: Ebu Zerr el-Gıffarî Medine'ye (yakın bir yerde) ganimeti (gözettiği bir sırada) çıkagelmişti. Peygamber (a.s.) Efendimiz ona "Ya Ebâ Zerr!" diye seslenmiş, o susup cevap vermemiş, Peygamber (a.s.) aynı sözü tekrarlamış, o yine susup cevap vermemişti. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Anan seni yitirsin ya Ebâ Zerr!.." diye seslenince, o , "doğrusu ben cünübüm" demişti. Peygamber (a.s.) Cariye'ye ona su getirmesini söylemiş, getirilince, Ebu Zerr bineğini siper edinerek gusletmişti. Bunun üzerine Peygamber (a.s.) ona: "Yerüstü toprağı sana kâfi gelirdi... İsterse suyu on yıl bulmuş olma... Bulduğun zaman ise onu tenine dokundur." İbn Kattan bunun isnadının sahîh olduğunu kaydetmiştir. Ebu Hüreyre'den yapılan rivayet ise gariptir. Meşhur olanı Ebu Zerr'den nakledilen yukarıdaki şeklidir.[374] Yine bu konuda Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan yapılan rivayette, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğu tesbit edilmiştir: "Bana beş şey verilmiştir ki, onlar benden önce hiç kimseye verilmemiştir: 1- Bir aylık mesafeden (düşmanlarımın içine) korku (salmak) ile nusrata erdim. 2- Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Hangi adama namaz vakti gelip çatarsa namaz kılsın. 3- Ganimetler bana helâl kılındı. 4- Şefaat (yetkisi) bana verildi. 5- Daha önce peygamber yalnız kendi kavmine gönderilirdi. Ben ise bütün insanlara peygamber olarak gönderildim." Bu hadîsi Buhari ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir. Müslim'in bu anlamda Huzeyfe (r.a.)'dan yaptığı rivayette şu Lâfza yer verilmiştir: "Yeryüzünün toprağı bizim için temizleyici kılınmıştır, su bulamadığımız sürece (onu kullanabiliriz)." İttifakla rivayet edilen hadiste, yeryüzü cinsinden, yani toprak cinsinden her şey ile teyemmüm edilebilir, hükmü çıkarken, Huzeyfe'den yapılan rivayette sadece toprak ile teyemmüm edilir, hükmü çıkıyor. Ne var ki, cumhur toprak cinsi her şeyle teyemmüm cevazına kaildir.[375] Çıkarılan Hükümler: 1- Vakit daralır da su bulunmazsa, o takdirde teyemmüm edilir. Bu bir ruhsattır. 2- Su bulunur da bir milden fazla uzaklıkta olursa, o takdirde namaz için teyemmüm edilmesi caizdir. (Bu, İmam Muhammed'e göredir). 3- Su yakın yerde olur da onu bir özürden dolayı kullanma imkânı olmazsa, o takdirde teyemmüm caiz olur. Bu özür bir hastalık olabileceği gibi, mal ve can tehlikesi de olabilir. (Bunlar Hanefilere göredir). 4- Yolculuk halinde olan kimsenin kendi yükünde ve arkadaşlarında su bulunmadığı takdirde çevresini gözleriyle tarar, görebilirse gidip abdest alır, göremezse teyemmüm eder. Ancak düz bir arazide ise veya az tümsek bir yerin üzerinde bulunuyorsa, hüküm böyledir. Su, yarım fersah (yaklaşık iki buçuk kilometre) mesafede olursa, gidilir, daha uzak olursa, teyemmüm caiz olur. (Bu hüküm, Şâfiîlere göredir). 5- Abdest veya gusle mevcut su yetmediği takdirde, yettiği kadarıyla kullanılır, geriye kalan kısım için teyemmüm edilir. Hanefîlere göre, o suyu kullanmaz teyemmüm eder. Şâfiilerle Hanbelîler hem suyu yettiği kadar kullanmaya, hem de kalan kısım için teyemmüm etmeye cevaz vermişlerdir. 6- Şiddetli soğukta -bir zarar dokunur endişesi olursa- teyemmüm edilir. 7- Toprak ve toprak cinsi şeylerle teyemmüm edilir. 8- Hem abdest için, hem gusül için teyemmüm caizdir. Her ikisi için de aynı şekilde bir işlem yapılır. 9- Gusül için teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra su bulunursa, gusletmesi gerekir. Çoğu müctehidlerin ictihadı bu doğrultudadır. Bazısına göre vakit içinde su bulunursa hüküm böyledir, îadesi gerekmez diyenler de olmuştur. Konu Başlığı: Ynt: Teyemmüm Gönderen: Ceren üzerinde 07 Haziran 2018, 04:00:35 Esselamu aleykum. Rabbim su bulunmadığı vakit hakkiyla ve farza uygun olarak teyemmum eden ve feyze erişen kullardan eylesin bizleri inşallah. .
Konu Başlığı: Ynt: Teyemmüm Gönderen: Mehmed. üzerinde 07 Haziran 2018, 16:36:34 Ve aleykümüsselam Teyemmüm bizler için rahmettir Rabbim paylaşım için razı olsun
|