Konu Başlığı: Teşehhütte Ve İki Secde Arasında Oturmak Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ağustos 2010, 15:37:06 Teşehhütte Ve İki Secde Arasında Oturmak
Namazda her iki rekâtin sonunda oturmak ve her rekâtte yapılan iki secde arasında oturmakla ilgili birçok rivayetler mevcuttur. Çoğu bu iki yerde oturmanın sıfatı üzerinde durmuş ve Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in daha çok nasıl oturduğunu belirtmiştir. "Vâil b. Hücür (r.a.)’den yapılan rivayette, o, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in namaz kıldığını, kılarken de secde ettiğini, sonra sol ayağını yere döşeyip üzerine oturduğunu görmüştür."[313] Saîd b. Mansur (r.a.)’den yapılan rivayette, konu şu lâfızla nakledilmiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in arkasında namaz kıldım: Oturduğu ve teşehhüt ettiği zaman, sol ayağını döşeyip üzerine oturdu."[314] Ebu Humayd (r.a.)’den yapılan rivayette, o, Resûlüllah'ın (a.s.) ashabı arasında bulunan bir kişi olarak şöyle demiştir: "Ben, Resûlüllah'ın (a.s.) namazını sizden daha çok hafızamda tutmaktayım. Resûlüllah tekbir getirdiğinde ellerini omuzları hizasına kadar kaldırıyordu, rükû'a eğildiğinde elleriyle iyice dizlerini tutup karar kılıyor, sonra da belini dümdüz tutuyordu. Başını rükû'dan kaldırdığında her omurga yerine dönünceye kadar doğruluyordu. Secde ettiğinde ellerini tabi halinde tutup öylece yere koyuyordu, ayaklarının parmaklarını da kıbleye çeviriyordu, iki rekâtin sonunda oturunca, sol ayağının üzerine oturuyor, sağ ayağını dikiyordu. Son rekâtte oturunca, sol ayağını öne doğru kaydırıp diğerini dik tutmak suretiyle mak'âdı üzerine oturuyordu."[315] Hz. Aişe (r.a.)’dan yapılan rivayette, demiştir ki: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz namaza tekbir ve bir de El-Hamdü Lillahi Rabbi'l-Alemîn'i okuyarak başlardı. Rükû'a vardığında başını ne kaldırır, ne de eğerdi, bu ikisi arasında bir ölçüde tutardı. Rükû'dan başını kaldırdığında, iyice doğrulup ayakta durmadıkça secde yapmazdı. Secdeden başını kaldırınca, iyice oturmadan ikinci secdeyi yapmazdı. Her iki rekâtte et-Tahiyatı okurdu; aynı zamanda sol ayağını yere koyup sağ ayağını dik tutardı, kalçaları yere koyup bacakları dikmeyi men'ederdi, (buna akibi'ş-şeytan oturuşu denir). Aynı zamanda kolları, yırtıcı hayvanların ön ayaklarını yere yayıp uzattığı gibi yayıp uzatmayı de men'ederdi. Ve namazı selam vermek suretiyle tamamlardı."[316] Ebu Hureyre (r.a.)’den yapılan rivayette, demiştir ki: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz beni üç şeyden men'etti: (Namaz kılarken secde ettiğimde) horoz yeri gagalar gibi, başımı kaldırıp indirmemi, kalçayı yere koyup dizleri dikerek elleri yere koymak suretiyle köpek oturur gibi oturmamı, tilki gibi etrafa bakınıp iltifat etmemi..."[317] Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır: 1- Teşehhüde otururken, sol ayağı yere yayıp üzerine oturmak sünnettir. Sağ ayağı ise dik tutmak sünnettir. 2- Namazda tekbîr getirirken elleri omuz seviyesine kadar kaldırmak sünnettir. (Bu konu daha önce açıklanmıştır). 3- Rükû'da ellerle diz kapaklarını iyice kavrayıp istikrar sağlamak sünnettir. (Bu konu da daha önce açıklanmıştır). 4- Rükû'da beli düz tutmak sünnettir. (Buna da daha önce yer verilmiştir). 5- Rükû'dan kalkıldığında beli iyice doğrultup ayakta dimdik durmak sünnet veya vâcibdir. (Bu konuyu da daha önce açıklamış bulunuyoruz). 6- Secdede elleri normal vaziyette tutup yere koymak sünnettir. (Bunu da daha önce açıklamış bulunuyoruz). 7- Secdede ayakları dikip parmakları kıbleye çevirmek sünnettir. 8- Birinci oturuşta, az önce belirttiğimiz gibi, sol ayağı yere döşeyip üzerine oturmak, sağ ayağı dikmek sünnettir. İkinci oturuşta ise, sol ayağı biraz öne kaydırıp sol kalça üzerine oturmak ve sağ ayağı belirtilen şekilde dikmek sünnettir. 9- Namaza tekbîr ile başlamak farzdır. (Bu konuyu da daha önce açıklamış bulunuyoruz). 10- Tekbirden sonra kıraate başlanır. Bu konu hakkındaki tesbit ve ictihatları daha önce açıklamış bulunuyoruz). 11- Her iki rekâtin sonunda et-Tahiyat okumak sünnet veya vâcibdir. 12- Namazda kalçayı yere koyup dizleri dikmek mekruhtur. 13- Namazda secdeye varıldığında kolları yere sermek mekruhtur. (Bu erkekler hakkındadır. Kadınlar kollarını yere dokundurarak secdeyi yerine getirirler). 14- Namaz, selâm vermekle tamamlanır. Hadîslerin ışığında müctehit imamların görüş, tesbit, ictihat ve istidlalleri: Mezhep imamlarının tesbit ve ictihatlarını daha önce kısaca belirttiğimiz için burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Konuyla ilgili diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller. 932 dibnotlu Vâil hadîsi hakkında Tirmizi, hasen ve sahih kaydını koymuştur. Bu konuda Rıfaâ b. Râfi' (r.a.)’den yapılan rivayette ise, şöyle demiştir: "Peygamber (a.s.) Efendimiz, bedeviye dedi ki: "Secde ettiğin zaman secden için iyice temekkün eyle, her azan karar kılıp sakinleşsin. Oturduğun zaman, sol ayağın üzerine otur." Ahmed b. Hanbel'in kendi Müsned'inde naklettiği bu hadîsi, aynı zamanda İbn Ebî Şeybe ve İbn Hibban da tahrîc etmişlerdir. Bu iki hadîsle ihticac edenler, namazda sol ayağın üzerine oturmanın, sağ ayağı dik tutmanın müstehab olduğuna kail olmuşlardır. Nitekim Zeyd b. Ali, Ebû Hanîfe ve arkadaşları, İmam Sevrî ve arkadaşları aynı görüştedirler. İmam Mâlik, İmam Şafiî ve arkadaşları, son oturuşta teverrükün müstehab veya sünnet olduğuna kail olmuşlardır. İmam Âhmed b. Hanbel ise, bir rivayete göre, teverrükün sadece iki oturuşu olan namazlarda son oturuşta müstehab olduğunu, iki rekâtli namazların sonunda ise, sol ayak üzerine oturup sağ ayağı dik tutmanın müstehab olduğunu söylemiştir. Birinci grup, İmam Tirmizî'nin hasen ve sahîh kabul ettiği Ebû Humayd hadîsiyle istidlal etmişlerdir ki onu 934 numara ile nakletmiş bulunuyoruz. Ayrıca 935 nolu Hz. Aişe (r.a.) hadîsi de onlar için delil teşkil etmektedir. Müslim'in kendi sahihinde İbn Zübeyr hadîsini naklederek Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in üçüncü bir oturuş şeklini belirtmiştir ki o da şöyledir: Resûlüllah (a.s.) Efendimiz namazın son oturuşunda sol ayağını uyluğuyla bacağı arasına alıp sağ ayağını yayıp üzerine oturmuştur.. Nitekim Ebû Bekir el-Harakî bu rivayeti ihtiyar etmiştir. Ancak yapılan bütün araştırmalardan ve ilgili hadislerden, Resûlüllah'ın (a.s.) bir defaya mahsus böyle yaptığı ortaya çıkıyor. O bakımdan müctehit imamlardan hiçbiri bu rivayetle ihticac etmemiştir. Namazda son teşehhüt için oturmak vacip midir? Bu hususta farklı ictihat ve görüşler vardır. Onları da şöyle özetliyebiliriz: a) Ömer b. Hattab (r.a.), Ebu Mes'ud ve Ebû Hanîfe'ye göre vaciptir. İmam Şafii de aynı görüştedir. Ancak buradaki vücuptan maksat farzdır. O bakımdan Hanefî mezhebiyle ilgili fıkıh kitaplarında son teşehhütte oturmak farzdır diye yazılıdır. b) Hz. Ali (r.a.), İmam Sevrî, Zührî ve İmam Mâlik'e göre, vacip değildir. Birinciler, Resûlüllah'ın (a.s.) buna devam ettiğini dikkate alarak istidlal etmişlerdir. İkinciler ise, namaz kılmasını dosdoğru bilmeyen adama Peygamber (a.s.) Efendimizin namaz kılmayı öğretirken son oturuştan söz etmediğini dikkate alarak istidlal etmişlerdir. 934 nolu Ebû Humayd hadîsinde, Resûlüllah’ın (a.s.) namazı tarif edilirken secdeye vardığında iki ayağının parmaklarını kıbleye çeyirdiği belirtilmiştir. Nitekim müctehitlerin çoğu bu hadîsle istidlal ederek secdede ayak parmaklarını kıbleye çevirmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. 935 nolu Hz. Aişe hadîsine gelince: Bunu Ebu'l-Cevzâ'nın Hz. Aişe (r.a.)’dan rivayet ettiği bilinmektedir. İbn Abdilber, Ebû'1-Cevzâ'nın bunu Hz. Aişe'den işitmediğini söyleyerek mursel olduğunu belirtmiştir. Böylece hadisin senedinden bir sahabinin düştüğü anlaşılıyor. Bununla beraber sıhhatında pek şüphe edilmemiş ve o bakımdan istidlale uygun görülmüştür. 936 nolu Ebu Hüreyre (r.a.) hadîsini Beyhakî de tahrîc etmiştir ki, Leys b. Ebî Selim rivâyetiyle bilinmektedir. Ebu Ya'lâ ve Taberânî'nin de tahrîc ettikleri rivayetler arasında yer almaktadır. Mecmau'z-Zevâid'de, Ahmed'in isnadının hasen olduğu kaydedilmiştir.[318] "Karga yeri gagalar gibi" cümlesini Ebu Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, "Horoz yeri gagalar gibi" cümlesinin yerine zikrederek tahrîcde bulunmuşlar ve bu rivayeti Abdurrahman b. Şibl tarikiyle nakletmişlerdir. Namazda köpek oturur gibi oturmayı men'eden rivayeti aynı zamanda Tirmizi, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce tahrîc etmişlerdir.. Ancak hadîsin isnadında el-Hars el-A'ver bulunuyor. Şevkani Neylü'l-evtar'da bu râviye dikkatleri çekmişse de, Zehebî Mîzanü'l-î'tidal'da böyle bir isim üzerinde durmamıştır. Ancak İbn Mâce'nin Enes (r.a.)’den yaptığı rivayetin isnadında el-Alâ' Ebû Muhammed bulunuyor ki, bu zatın zayıf olduğunu bazı hadîs imamları tesbit etmişlerdir.[319] Ancak Beyhakî değişik bir lafızla yine onun rivayetinden bu manada bir hadîs tahrîc etmiş ve ayrıca Cabir b. Semure'den de buna yakın bir rivayet nakletmiştir. İbn Mâce ise şu mânada bir hadîsi Hz. Aişe (r.a.)’dan rivayet etmiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz secde ettiği zaman, başını kaldırınca iyice oturup belini doğrultmadan ikinci secdeye eğilmezdi ve sol ayağını yayıp üzerine otururdu." İbn Mes'ud'un (r.a) Teşehhüdü Bilindiği gibi, namazın birinci ve ikinci oturuşlarında teşehhüt okunur, buna et-Tahiyat da deriz. Ancak bu konuda Ashab-ı Kirâm'dan dört, beş kadar ayrı metin rivayet edilmiştir. Onlardan biri, İbn Mes'ud'un (r.a.) naklettiği teşehhüttür. Yapılan sahih tesbitlere göre, rivayet şu lâfızlarla nakledilmiştir: İbn Mes'ud (r.a.)’den yapılan rivayette demiştir ki: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bana, Kur'ân'dan nasıl bir sûre öğretiyorduysa, öylece teşehhüdü öğretti: Et-Tehiyyatü Lillahî Va's-Salavatu Va't-Tayyîbatü, Es-Selamü Aleyke Eyyühen-Nebiyyü Ve Rahmetü'llahi Ve Berekatuhü, Es-Selamu Aleyna Ve Alâ İbadillahi's-Salihine, Eşhedü Ella İlahe İllallah Ve Eşhedü Enne Muhammed'en Abduhü Ve Resuluhu.[320] Diğer bir lafızla Peygamber (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Sizden biri namazda oturduğu zaman şöyle desin: Et-Tehîyyatü Lîllahî... Ve Ala İbadillahî's-Salîhın dediğiniz zaman, gökte ve yerde Allah'ın her sâlih kulu üzerine selâm vermiş olursunuz. et-Tahiyat'ın sonunda ise, istediğinizi seçip isteyin."[321] Ahmed b. Hanbel'in Ebu Ubeyde'den yaptığı rivayette, Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz ona teşehhüdü öğretti ve insanlara öğretmesini emretti: Et-Tehiyyatü......"[322] İmam Tirmizî, teşehhüt hakkında en sahîh hadîs İbn Mes'ud'un (r.a.) hadîsidir ki, ilim ehlinin çoğu onunla amel etmektedir, demiştir. Rivayetlerin ışığında müctehit imamların ihticac ve istidlalleri: a) Hanefî mezhebine göre: Üç ve dört rekâtli namazlarda birinci oturuş vaciptir. Kasden terkeden isâet işlemiş olur, yanılarak terkedene yanılma secdesi gerekir. Çünkü Resûlüllah (a.s.) hayatı boyunca buna devam etmiştir ki, onun bu devamı vücuba delâlet eder. Birinci oturuşun farz olmadığı ise, şu rivayetten anlaşılmaktadır: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz birinci oturuşu yapmadan üçüncü rekâte kalktı, sübhanellah denildiği halde geri dönmedi.."[323] Hanefî fukahasından çoğu bunu dikkate alarak birinci oturuş sünnettir, demişlerdir. Bundan maksat, birinci oturuşun vücubu sünnet ile anlaşılmıştır veya vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnettir demektir. Namazın ikinci (son) oturuşunda Teşehhüt okumak vaciptir. İmam Şâfiîye göre, farzdır. Çünkü Resûlüllah (a.s.) Efendimiz hayatı boyunca buna devam etmiştir. Bu da İmam Şafiî'ye göre, onun farz olduğuna delil sayılır. Abdullah b. Mes'ud (r.a.)’den yapılan rivayette, demiştir ki: "Teşehhüt henüz farz kılınmadan önce biz namazda otururken Es-Selamü Ala Cibrîle ve Mikile derdik. Peygamber (a.s.) Efendimiz (bir gün) bize dönerek şöyle buyurdu: Et-Tehiyyatü Lillahi... deyin ve böylece Teşehhüt ile bize emretti. Bu da Teşehhüd'ün farziyetine delâlet eden bir diğer delil olarak bulunuyor.[324] Hanefîlerin bu husustaki delili ise, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in bedeviye: "Başını son secdeden kaldırdığın ve teşehhüt miktarı oturduğun zaman namazın cidden tamamlanmış olur.." Böylece namazın mücerret oturmakla tamam olacağı sübut bulmuş oluyor, o bakımdan Hanefilere göre, Teşehhüt okumak farz değil vaciptir. İbn Mes'ud'un Teşehhüd'ü okunur. b) Şafiî mezhebine göre: Az yukarıda Şafiî mezhebinin görüşünü kısa belirtmiş olduk. Ancak önemi bakımından o mezhepte kaynak sayılan kitaplardan bir iki parça nakletmemizde yarar görüyoruz. Namazın 11. rüknü, Teşehhüt ve kuuddür. Eğer bu ikisinden sonra selâm veriliyor, yani namaz bitiyorsa, ikisi de rükündür, selâm verilmiyorsa o takdirde sünnettirler. Bunun gibi son oturuşta Peygamber (a.s.) Efendimiz'e salât getirmek de farzdır. Birinci oturuşta ise, mezhebin en zahir kavline göre, sünnettir.[325] Birinci ve ikinci oturuşta okunacak Teşehhüdü İmam Şâfii, İbn Abbas'dan (r.a.) rivayet edilen şekliyle daha uygun görmüştür ki şu lafızlarla okunur: Et-Tehiyyatü Lillahi, Selamün Aleyke Eyyühe'n-Ne-Biyyü Ve Rahmetüllahî Ve Berakatühü, Selamün Aleyna Ve Ala İbadi'llahi's-Salihıne, Eşhedü Ella İlahe İllallah Ve Eşhedü Enne Muhammeden Resülüllah.[326] c) Hanbelî mezhebine göre: Diğer mezheplerde olduğu gibi, namazın sonunda oturmak farzdır. Ancak Hanbeli'lere göre, teşehhüt ve iki selâm miktarı oturmakla bu farz gerçekleşir. Şafiî mezhebinde ise, son oturuş teşehhüt ve salâvat miktarı oturmakla gerçekleşir. Okunan teşehhüde gelince, Hanefilere göre, vacip, Mâlikilere göre, sünnet Şâfiîlere göre farzdır. Hanbeli'lere göre, bir rivayete göre vacip, bir rivayete göre sünnettir. Onlar da lafız olarak, İbn Mes'ud (r.a.)’un rivayetini seçmişlerdir.[327] d) Malikî mezhebine göre: Bu mezhebin görüş ve ictihadını kısmen açıkladık. İmam Mâlik, Teşehhüt efazında Hz. Ömer'den (r.a.) yapılan rivayeti seçmiştir. Farz olan selâm miktarı oturmak farzdır, teşehhüt miktarı oturmak sünnettir. Peygamber'e (a.s.) salât-ü selam getirecek kadar oturmak menduptur. Sahih olan da budur.[328] Konuyla ilgili diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller: İbn Mes'ud hadîsini aynı zamanda Hafız Bezzar da hem rivayet etmiş, hem de bu konuda en sahihidir, demiştir. Yapılan tesbitlere göre, sözü edilen hadîs, yirmi küsur tarikle ele alınıp nakledilmiştir. el-Bağavi Şerhü's-Sünnet'te bunun üzerinde durmuş ve kesin ifadeler kullanmıştır. İmam Müslim ise, insanların daha çok İbn Mes'ud (r.a.)’ın rivayet ettiği teşehhüdü seçip üzerinde icma' etmesinin sebebini, İbn Mes'ud'un (r.a.) arkadaşlarının ve kendisine tabi olanların bu hususta birbirine muhalefet etmediklerinde görmektedir. Diğer ashaptan rivayet edilen Teşehhütler hakkında ise, onların arkadaşları ve kendilerine tabi' olanların farklı görüşleri bulunduğu tesbit edildiğinden, insanların çoğu o rivayetleri seçmemişlerdir. Teşehhüdü, İbn Mes'ud'dan başka birçok ashab-ı kiram, Resûlüllah'tan rivayet etmişlerdir. Onları şöyle sıralayabiliriz: 1- Câbir (r.a.) Bunu Nesâî, İbn Mâce, Tirmizi ve Hâkim rivayet etmişlerdir. Ricali sikat (güvenilirler) dir. 2- Hz. Ömer (r.a.) Hz. Ömer'in (r.a.) bu konudaki hadîsini İmam Mâlik, İmam Şafii, Hâkim ve Beyhakî rivayet etmişlerdir. Dârekutnî Hz. Ömer hadîsinin mevkuf olduğunu belirtmiş ve bu hususta farklı görüş ortaya koyan olmamıştır, demiştir. 3- İbn Ömer (r.a.) Onun hadîsini Ebû Dâvud, Dârekutnî ve Taberânî tahrîc etmişlerdir. 4- Hz. Ali (r.a.) Onun hadîsini sadece Taberâni, isnad-i zayıf ile tahrîc etmiştir. 5- Ebû Musa (r.a.) Onun hadîsini Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve Taberânî rivayet etmişlerdir. 6- Hz. Aişe (r.a.) Onun hadîsini Hasan b. Süfyan kendi Müsned'inde tahric etmiş, Beyhakî de ona yer vermiştir. Dârekutni onun mevkuf olduğunu belirterek bu yönüyle ağırlık kazandığını, söylemiştir. 7- Hz. Semüre (r.a.) Onun hadîsini Ebû Dâvud tahrîc etmişse de isnadı zayıf kabul edilmiştir. 8- İbn Zübeyr (r.a.) Onun hadîsini Taberâni tahrîc etmiştir. Ancak rivayet zincirinde İbn Lühay'a teferrüt etmiştir.[329] 9- Muaviye (r.a.) Onun hadîsini Taberâni isnad-i hasen ile tahrîc etmiştir. 10- Selmân (r.a.) Onun bu konudaki hadîsini Taberâni, Bezzar ve Ebû Nuaym rivayet etmişlerdir. İsnadı zayıftır. 11- Ebu Humayd (r.a.) Onun hadîsini Taberâni tahric etmiş, Hafız Bezzar isnad-i hasen ile rivayet etmiştir. Ayrıca İbn Ebî Şeybe mevkufen rivayet etmiştir. 12- Hüseyin b. Ali (r.a.) Onun bu konudaki rivayetini Taberâni tahric etmiştir. 13- Talha b. Ubeydullah (r.a.) el-Hafız tahrîc etmiş ve isnadının hasen olduğunu belirtmiştir. 14- Enes (r.a.) Yine el-Hafız onu rivayet etmiş ve isnadının sahih olduğunu söylemiştir. 15- Ebû Hüreyre (r.a.) Onun hadîsini yine el-Hafız tahrîc etmiş ve ve isnadının sahih olduğunu belirtmiştir. 16- Ebû Saîd (r.a.) el-Hafız onun da isnadının sahih olduğunu kaydetmiştir. Bunlardan başka Ümmü Seleme, Huzayfe ve Muttalib b. Rabi'a ile İbn Ebî Evfâ (Allah hepsinden razı olsun) Teşehhütle ilgili rivayetler yapmışlardır. Ancak bir kısmının isnadı üzerinde bazı şeyler söylenebilir. Teşehhüt'te yer alan bazı kelimelerin açıklanması: et-Tehıyyat, "tehiyye" nin çoğuludur. Selâm, Baka, Azamet. Selâmet ve Mülkü saltanat gibi manalara delâlet eder. Bütünüyle tâ'zimi müşirdir. es-Salâvat, beş vakit namaz, bütün namazlar, Hakk'a yapılan her türlü ibâdet ve dualar demektir. Ayrıca rahmet manasına da delâlet eder. Bazı ilim adamlarına göre, et-Tehiyyat, sözlü ibâdete; es-Salâvat, fiilî ibâdetlere; et-Tayyibat malî ibâdetlere işarettir. et-Tayyibat, güzel ve uygun sözler, Allah'ı anmalar, salih ameller gibi manalara delâlet eder. Teşehhütle ilgili diğer iki hadis: İbn Abbas (r.a.)’dan yapılan rivayette demiştir ki: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bize Kur'ân'dan sûre öğrettiği gibi, Teşehhüd'ü de öğretti. Resûlüllah şöyle buyurdu: "et-tahıyyatü el-mubarekâtü es-salavatü et-tayyibatü es-selamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetü'llahi ve berekâtühü, es-selâmü aleyna ve ala ibadîllahi's-salihîne, eşhedü ella îlahe illallah ve eşhedü enne muhammeden resûlüllah."[330] Tirmizi bu hadisi sahihlemiş ve içinde geçen "es-Selâm" kelimesini "selâmün" şeklinde elif-lâmsız rivayet etmiştir. İbn Mâce de bunu Müslim gibi rivayet etmiş, ancak "Resûlüllah" yerine, "abdühü ve resulühü" lafızlarını zikretmiştir. İmam Şafiî ile İmam Ahmed b. Hanbel de "es-Selâm" lafzını nekre, yani elif-lâmsız ve sonunda "eşhüdü" lâfzını zikretmeyip sadece "ve enne Muhammed'en.." şeklinde rivayet etmişlerdir. Nesâi de Müslim gibi rivayet etmiş, sadece "es-selâm" yerine "selâm" lafzını koymuştur. Hz. Ömer'den (r.a.) yapılan rivayette, demiştir ki: "Namaz ancak teşehhütle yeterli olur."[331] Çıkarılan Hükümler: 1- Namazın son oturuşunda Teşehhüt okumak vaciptir. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. İmam Şafiî'ye göre, farzdır. 2- Namazın birinci oturuşunda Teşehhüt okumak sünnettir. Mâlikîlere göre, her iki oturuşta da Teşehhüt sünnettir. 3- Üç ayrı Teşehhüt şekli rivayet edilmiştir. En sahih, İbn Mes'ûd'un ki kabul edilmiştir. Bununla beraber gerek İbn Abbas'tan, gerekse Hz. Ömer'den (Allah ikisinden de razı olsun) rivayet edilen şekilleri okumakta bir sakınca yoktur. Konu Başlığı: Ynt: Teşehhütte Ve İki Secde Arasında Oturmak Gönderen: ❣ Muhammed ❣ üzerinde 03 Eylül 2015, 12:57:43 Esselamu Alleyküm Ve Rahmetullah Ve Berekatuh...Rabbim efendimizin hadislerede tarif ettiği gibi hakki manada salih namaz kılanlardan eylesin bizleri İnşaAllah.Allah c.c razı olsun İnşaAllah...
|