Konu Başlığı: Teşehhüden Sonra Peygambere Salat Getirmek Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ağustos 2010, 15:31:21 Teşehhüden Sonra Peygambere (a.s.) Salat Getirmek
Allah'ı bize tanıtan, kulluğumuzu öğreten, bizimle Allah arasındaki engeleri kaldıran, insan ruhunun ancak ibâdetle arınabileceğini ve yeterli gıda alabileceğini beyân eden Resûlüllah (a.s.): Efendimizi salât ü selâmla anmamız Müslüman olarak terbiyemiz, nezaketimiz ve kadir bilirliğimizin gereğidir. O bakımdan namazda teşehhüde oturduğumuzda, Onun talim ettiği şekilde ibâdetimizi tamamlarken kendisini salât ü selâm ile yadetmemiz sünnet sayılmıştır. İlgili hadisler: Ebû Mes'ud (r.a.)’den yapılan rivayette demiştir ki: "Sa'd b. Ubade'nin (r.a.) meclisinde bulunduğumuz bir sırada Resûlüllah (a.s.) Efendimiz çıkageldi. Beşir bin Sa'd (r.a.), Peygamberimize dedi ki: "Allah bize sana salât getirmemizle emretti; sana nasıl (hangi lâfızlarla) salât getirelim?" Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) Efendimiz sustu, o kadar ki, keşke Beşîr O'ndan sormasaydı diye temenni ettik. Sonra Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Deyin ki: Allahümme Salli Alâ Muhammed'în Ve Alâ Âlî Muhammed'in Kema Salleyte Alâ İbrahim'e Ve Barik Alâ Muhammed'în Ve Alâ Âli Muhammed'in Kema Barekte Alâ Âli İbrahim'e, İnneke Hamîdün Mecîd. Selâm vermeyi daha önce öğrenmiş bulunuyorsunuz."[337] Kâb b. Ucre (r.a.)’den yapılan rivayette demiştir ki: "Bizler, Ey Allah'ın Peygamberi! dedik, sana nasıl selâm verilir, onu bize öğret veya tanıt. Şöyle buyurdu: "Deyin ki: Allahümme Sallî Alâ Muhammed'in Ve Alâ Âlî Muhammed'în Kema Sallayte Alâ Âli Îbrahîm'e İnneke Hamîdün Mecîd. Allahümme Bârik Alâ Muhammed'in Ve Alâ Âli Muhammedin Kema Barekte Alâ Âli Îbrahîm'e İnneke Hamîdün Mecîd"[338] Ancak Tirmizî bunu rivayette, her iki yerde de ayrıca İbrahim ismini kullanmış, âli'ni zikretmemiştir. Fezale bin Ubeyd (r.a.)’den yapılan rivayette, demiştir ki: "Peygamber (a.s.) Efendimiz, bir adamın namazda dua edip Peygamber'e (a.s.) ve âline salât getirmediğini işitti. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bu adam acele etti." Sonra da onu çağırıp ona veya başka birine dedi ki: "Sizden biri namaz kıldığı zaman, önce Allah'a hamd sena ile başlasın, sonra Peygamber'e (a.s.) ve âline salât getirsin, ondan sonra da dilediği kadar dua etsin." Aynı hadîsi Tirmizî rivayet edip sahîhlemiştir: Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır: 1- Namazın sonunda teşehhütten sonra Peygamber (a.s.) Efendimiz ile âline salât-ü selâm getirmek, yani hadîste belirtilen elfazı söylemek sünnettir. 2- Namazın birinci oturuşunda da aynı şeyin söylenmesinin müstehab olduğu anlaşılıyorsa da müctehit imamların farklı görüşleri söz konusudur. 3- Duada müstehab olan tertip şöyledir: Önce Allah'a ham ve sena edilir; sonra Peygamber (a.s.) Efendimiz'e salât-ü selâm getirilir; sonra da meşru sınırlar içinde duâ edenin arzusu doğrultusunda dilek ve hacetler arzedilir. Hadîslerin ışığında müctehit imamların istidlal, ihticac ve ictihatları: a) Hanefî mezhebine göre: Namazda birinci oturuşta sadece İbn Mes'ud (r.a.)’den rivayet edilen teşehhüt okunur, başkaca ne bir duâ, ne de salâvat söylenir. Nitekim et-Tahavî bu konuda şöyle demiştir: "Kim bundan fazla bir şey okur veya söylerse, gerçekten o, icmaa muhalefet etmiş sayılır." Şüphesiz ki, Ebû Cafer et-Tahavî selefin mezhebini en iyi bilenlerden biridir.[339] O halde birinci oturuşta teşehhütten sonra unutarak Allahümme Salli Ala Muhammed'in derse, îmanı Ebû Yusuf ile İmam Muhamnıed'e göre, yanılma secdesi gerekmez. Hasan b. Ziyat ise el-Amâlî'sinde İmam Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayette, yanılma secdesinin gerektiğini belirtmiştir.[340] Namazda ikinci oturuşta ise, teşehhütten sonra, kişi kendi hacetini ifade eder, ancak bunlar insan sözüne benzer ölçüde olmamalıdır. et-Tahavî ise, teşehhütten hemen sonra Peygamber (a.s.) Efendimiz'e salât-ü selâm getirilir ve sonra hacetini dile getirip birtakım dileklerde bulunur, demiştir. Bu arada kendisi, ana-babası ve bütün mü'minler için istiğfarda bulunur. Sahih plan da budur. Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Sizden biri namaz kıldığı zaman önce Allah'a hamd ve sena ile başlasın, sonra bana salât-ü selâm versin, sonra duâ etsin ve Peygambere (a.s.) salât getirsin." İşte ümmet için maruf olanı budur.[341] b) Şafii mezhebine göre: İkinci veya son oturuşta Peygamber'e (a.s.) salât-ü selâm getirmek farzdır. Mezhebin en zahir kavline göre, birinci oturuşta Peygambere salât getirmek sünnettir. Birinci oturuşta Peygamberin Âline salât getirilmez, sahîh olan budur. İkinci oturuşta getirmek sünnettir. Peygamber'e (a.s.) salâtın en kısa şekli şöyledir: Allahümme Sallî Alâ Muhammed'în Ve Âlihi.. Fazla olarak İnneke Hamidün Mecîd'e kadar uzatmak ise, son oturuşta sünnettir. Salâttan sonra duâ etmek de sünnettir, ancak me'sür olanını seçip söylemek af daldır. Salât ve me'sur duaları söylemekten âciz olanlar kendi dillerine çevrilmiş olanını söyleyebilirler.[342] İmam Şafiî de şöyle demiştir: "Peygambere (a.s.) salât getirmenin en uygun farz olduğu yer namazda teşehhütten sonra olanıdır. Ayrıca İmam Şafiî teşehhütten sonra, yani ikinci oturuşta söylenecek salât elfazını, Kâb b. Ucre ile Ebû Hüreyre'den (Allah ikisinden de razı olsun) rivayet edilenin daha uygun olduğunu söylemiştir.[343] c) Hanbelî mezhebine göre: İmam Ahmed b. Hanbel'e göre, teşehhütten sonra -son oturuşta- Peygambere (a.s.) salât getirmek vâcib değil, sünnettir. Nitekim el-Mervezî diyor ki: "Bir adam, İmam Ahmed'e dedi ki: Efendim, İbn Râhuye diyor ki: "Eğer bir adam teşehhütte Peygambere (a.s.) salât getirmeyi terkederse, namazı bâtıl olur, siz ne buyurursunuz? İmam ona şu cevabı verdi: Ben böyle demeye cesaret edemem.."[344] d) Mâliki mezhebine göre: Birinci oturuşta teşehhütten sonra sadece Peygambere (a.s.) salât getirmek, ikinci oturuşta yine teşehhütten sonra hem Peygambere (a.s.), hem onun âline salât getirmek sünnettir.[345] Konuyla ilgili diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller: Ihkâmü’l-Ahkâm sahibi İbn Dakiyk el-Iyd, Kâb b. Ucre (r.a.) hadîsini açıklarken şöyle diyor: Buhari bunu birden fazla yerde muhtelif lafızlarla tahric etmiştir. Ayrıca Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, Tirmizi ve İbn Mâce de aynı hadîsi tahrîc edenler arasında bulunuyorlar. Bu bapta bir çok, sahih değişik ibareler varit olmuştur. İmam Nevevî el-Mühezzeb Şerhi'nde diyor ki: "Salâtla ilgili varit olan sahih hadislerdeki lâfızları toplayıp şöyle demek daha uygun olur: Allahümme Salli Ala Muhammed'îni'n-Nebîyyi'l-Ümmiyyî Ve Alâ Âli Muhammed'în Ve Ezvacihi Ve Zühriyyetîhi Kema Sallayte Alâ İbrahim'e Ve Alâ Âli İbrahim'e Fi'l-Âlemîne İnnneke Hamîdun Mecîd. el-Irakî ise, bu hususta diğer sahih hadîslerle varit olan bazı lâfızlar daha kaldı ki onlar beş tanedir, hepsini şöyle demek suretiyle biraraya toplamış oluruz: Allahümme Salli Alâ Muhammed'în Abdike Ve Resûlîke'n-Nebiyyî'l-Ümmîyyi Ve Alâ Âlî Muhammed'in Ve Ezvacihi Ümmehâti'l-Mü'minîne Ve Zürriyetihi Ve Ehli Beytihî Kema Sallayte Alâ İbrahim'e Ve Alâ Âlî İbrahim'e İnneke Hamîdün Mecîd."[346] el-Münteka Şehr'inde diyor ki: "Hadîste Resûlüllah'ın (a.s.) "deyin.." emri, namazda salât getirmenin vücubuna delâlet etmektedir ki bu teşehhütten sonra söylenir. Nitekim Hz. Ömer, oğlu Abdullah, İbn Mes'ud ve Câbir b. Zeyd de aynı görüştedirler. Allah hepsinden razı olsun. İmam Şa'bî, Muhammed b. Kâb el-Kurezî, Ebu Cafer el-Bakır, el-Hâdî, el-Kasım, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, İshak da bu görüştedirler."[347] Ancak az yukarıda da açıkladığımız gibi, İbn Kudâme el-Muğnî'de İmam Ahmed'in görüşünü belirtirken, teşehhütten sonra salât getirmenin sünnet olduğuna kail bulunduğunu söylemiştir. el-Münteka sahibi ise, onun hilâfına bir tesbitte bulunmuştur. Kanatimce, İbn Kudâme'nin tesbiti daha sıhhatlidir. Nitekim Cumhur da teşehhütten sonra salât getirmenin vâcib olmadığını belirtmiştir ki İmam Mâlik, İmam Ebû Hanîfe ve arkadaşları, İmam Sevri, İmam Evzaî ve arkadaşları cumhurun bir kanadını oluşturmaktadırlar. Taberi ile Tahavî de önce gelen ilim adamlarıyla, sonra gelenler de salâtın adem-i vücubuna kail olmuşlardır, demişlerdir.[348] Aynı konuyu Sıddîk Hasan Han, Bülûğü'l-Meram şerhinde ele alıp üzerinde durmuş ve teşehhütten sonra salât getirmenin vâcib olup olamadığıyla ilgili görüşleri naklederek araştırıcılara malzeme, vermiştir. Ayrıca Peygamberin âline salât getirmenin gereği üzerinde durmuştur ki, ileride o konuyu ayrıca işleyeceğimizden burada üzerinde durmak istemedik.[349] Zeylai ise İbn Mes'ud hadîsini tahlil ederek diyor ki: Hadîsin son kısmında "böyle dediğiniz" veya "böyle söylediğiniz zaman..." cümlesi üzerinde durulmuş, Peygambere (a.s.) ait olup olmadığı hakkında farklı görüşler izhar edilmiştir. Eğer Peygambere ait olduğu sıhhat kazanırsa, o takdirde teşehhütte Peygambere salât getirmenin vacib olmadığı ortaya çıkar.[350] 956 nolu Ebû Mes'ud hadîsiyle istidlal edenler ise, teşehhütten sonra Peygambere (a.s.) salât getirmenin vâcib olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Hakim bunu el-Müstedrek'te tahrîc edip, Müslim'in şartı üzerine sahihtir, demiştir. Dârekutnî de kendi sünen'inde rivayet etmiştir. Vücubuna kail olanların ikinci delili şu hadîstir: Abdülmuheymin b. Abbas b. Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den, o da babasından, o da dedesinden, o da Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'den rivayet etmiştir ki, Efendimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Abdesti olmayanın namazı caiz değildir. Allah'ın ismini anmayanın abdesti caiz değildir. Peygambere (a.s.) salât getirmeyenin namazı caiz değildir. Ansarı sevmeyenin namazı namaz değildir."[351] İbn Mâce'nin tahrîc ettiği bu hadîs üzerinde hayli durulmuş, Hakim el-Müstedrek'te nakledip Buharî ve Müslim'in Abdülmuhaymin'den tahrîc yapmadıklarına dikkatleri çekmiştir. Dârekutnî kendi Sünen'inde rivayet ettikten sonra, "Abdülmuhaymin kaviy değildir" demiştir. İbn Hibban ise, onunla ihticac olunmaz, diyerek zayıf olduğunu belirtmiştir. Taberâni bunun bir benzeri hadisi Ubey b. Abbas b. Sehl b. Sa'd'den, o da babasından, o da dedesinden merfuan rivayet etmiştir ki, bu durumda Abdülmuhaymin'in hadîsi sevaba daha müşabih görülmüştür. Bununla beraber ilim adamlarından bir topluluk Ubey b. Abbas üzerinde hayli şeyler söylemişlerdir ki İmam Ahmed onlardan biridir. Nesâî ile İbn Maîn de onun zayıf olduğuna kail olmuşlardır. Nitekim Zehebî bu zat hakkında şöyle yazmıştır: "İbn Maîn onun zayıf olduğunu, Ahmed b. Hanbel münker olduğunu, Nesâî ve Dolabi onun kaviy olmadığını söylemişlerdir."[352] Zeylai'nin işaret ettiği Abdülmühaymin hakkında ise Zehebi şu sözleri yazmıştır: "Buharî, onun münkerü'l-hadîs olduğunu, Nesâî onun sika olmadığını Dârekutni onun kaviy olmadığını söylemişlerdir."[353] Namazda Resûlüllah'a (a.s.) salât getirme hakkında bir diğer hadîsi Dârekutnî Câbir ec-Cu'fî'den, o da Ebû Cafer'den, o da Ebû Mes'ud el-Ansarî'den rivayet etmiştir ki, adı geçen, Peygamber (a.s.) Efendimizin şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Kim bir namaz kılar da onda bana salât getirmezse ve ehl-i beytime de salât getirmezse, o namaz ondan kabul olunmaz." Dârekutnî bu hadîsi rivayet ettikten sonra râvi Cabir ec-Cu'fî'nin zayıf olduğunu belirtmiştir. Bu hadîs bazan mevkuf, bazan da merfu' rivayet edildiğine ve adı geçen râvinin de zayıf olduğuna göre, ihticaca uygun görülmemiştir. Zeylai'nin tesbitine göre, adı geçen râvinin sika olmadığı anlaşılmıştır.[354] Bu konuda bir diğer hadîsi Beyhaki, Yahya b. es-Sebbak'dan, o da Beni Hâris'ten bir adamdan, o da İbn Mes'ud (r.a.)’den rivayet etmiştir. Reslüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizde biri namazda teşehhüt okuduğu zaman şöyle desin: Allahümme Salli Ala Muhammed'in Ve Alâ Âli Muhammedin Ve Bârik Alâ Muhammedin Ve Alâ Âlî Muhammed'in Verham Muhammed'den Ve Âla Muhammedin, Kema Sallayte Ve Barekte Ve Terhamte Alâ Îbrahîm'e Ve Alâ Âli İbrahim'e İnneke Hamîdun Mecîd." Hâkim bunu Müstedrek'te riyâyet etmiş ve "isnadı sahih ve mühmeldir" demiştir. Bu hadisin senedinde meçhul bir râvi vardır; o bakımdan ihticaca uygun görülmemiştir. Nitekim müctehit imamlar bununla istidlal etmemişlerdir.[355] 956 nolu Ebû Mes'ud hadîsini aynı zamanda İbn Huzayme, İbn Hibban ve Dârekutnî tahric etmişler, Hakim ile Beyhakî onu sahîhlemişlerdir. Ancak birkaç tarikten rivayet edilen bu hadîsin metni bazı farklarla ve ilâvelerle nakledilmiştir. Meselâ, Muhammed isminden sonra en-Nebî el-Ümmî kelimeleri ve Alâ Âli Îbrahîm'den sonra Fi'l-Alemîn kelimesi eklenmiş halde rivayetler mevcuttur. Az yukarıda da kısmen bu hususa temas etmiştik. 957 nolu Kâb b. Ucre hadîsinden Peygambere (a.s.) salâtın Teşehhütten sonra meşru olduğuna delâlet vardır. 958 nolu Fedale b. Ubeyd hadîsi ise, namazda teşehhütten sonra Peygambere (a.s.) salâtı, duadan önce getirmenin meşru olduğuna delâlet etmektedir. Çıkarılan Hükümler: 1- Namazda birinci oturuştan sonra sadece teşehhüt okunur, ardından salât getirilmez ve duâ yapılmaz. Bu, Hanefîlere göredir. 2- Namazda birinci oturuşta teşehhütten sonra sadece Peygambere (a.s.) salât getirmek sünnettir. Bu, Şâfiilere göredir. 3- Namazda ikinci oturuşta teşehhütten sonra Peygambere (a.s.) salât getirmek, sünnet veya vaciptir. Bu, Hanefîlere göredir. 4- Namazda teşehhütten sonra son oturuşta salât getirmek farzdır. Bu, Şâfiilere göredir. 5- Her iki oturuşta da Peygambere salât getirmek sünnettir, ancak ikinci, oturuşta onun âline de salât getirmek sünnettir veya müstehabdır. Bu, İmam Mâlik'e göredir. 6- Birinci ve ikinci oturuşta teşehhütten hemen sonra, ikinci oturuşta yine teşehhütten hemen sonra ve duadan önce salât getirmek meşrudur. 7- İkinci oturuşta teşehhütten ve salâttan sonra duâ yapmak meşrudur. |