๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Ocak 2012, 22:34:33



Konu Başlığı: Namaz Vakitleri
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Ocak 2012, 22:34:33
2. Namaz Vakitleri

 

393. ...İbn Abbâs (r.a.)dan   demiştir ki;

Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Cebrail aleyhisseiâm Kabe'nin yanında iki defa bana imam ol­du. Öğleyi güneş batıya eğilip (gölge) nalının tasması kadar olduğu zaman ikindiyi, (her şeyin) gölgesi kendisi kadar olunca; akşamı, oruç­lunun iftar ettiği vakitte; yatsıyı, şafak kaybolunca; sabahı da (oruç­luya yemek ve* içmenin) haram olduğu zaman kıldırdı.

Ertesi gün ise öğleyi, (her şeyin) gölgesi kendisi kadar; ikindiyi, iki misli olunca; akşamı, oruçlunun orucunu açtığı zaman; yatsıyı, gecenin üçte birine doğru; sabahı da ortalık ağarınca kıldırdı. Sonra da bana dönüp şöyle dedi:

Ya Muhammed, bu senden evvelki nebilerin vaktidir ve vakit, bu iki vaktin arasıdır.[18]

 

Açıklama
 

Namaz vakitlerini öğretmek maksadıyla Cebrail aleyhisselâm' in Hz. Peygambere imam olarak namaz kıldırdığı bu hâdise, Şevkânî'nin İbn Abdilberr'den naklen bildirdiğine göre, İsrâ Gecesi'nden sonraki günde olmuştur. Bu şekilde kılman ilk namaz da meşhur olan kavle göre öğlen namazıdır.

Hadisten de anlaşılacağı üzere, Cebrail aleyhisselâm'in Resûlullah (s.a.)a imam olarak namaz kıldırması, peşipeşine iki günde olmuş ve bazı namazla­rı her iki günde de aynı vakitte kıldırdığı halde, bazılarımı değişik zaman­larda kıldırmıştır. Bu hal namaz vakitlerinin tâyininde ulemâ arasında bazı ihtilâflara sebeb olmuştur. Bu ihtilâfların beyânına geçmeden önce, hadis metninde geçen ve açıklanmasına lüzum görülen bir iki hususa temasta fay­da mülâhaza edilmiştir.

1. Güneşin, nâlinin tasması kadar olması meselesi; bundan maksat gü­neş batıya yönelince doğuya doğru hareket eden gölgedir. Burada mecaz var­dır. Sebep zikredilmiş,müsebbeb kastedilmiştir. Çünkü güneş gölgeye sebebtir, Tirmizî'nin "İlk günde öğleyi gölge nalinin tasması gibi olduğu zaman kıldırdı" şeklindeki rivayeti bu anlayışı te'yid etmektedir. Bu ifâdeden mu­rat şudur, öğle namazının vakti, zevalden sonra gölgenin artmaya başladığı zamandır.

2. Üzerinde durduğumuz hadis-i şerifte, Cebrail aleyhisselâm ikinci gü­nü namazları kıldırdıktan sonra, hiç bir istisnada bulunmadan, "Ya Muham­med, bu, senden evvelki nebilerin vaktidir" demiştir. Bu ifâde, ulemânın üzerinde durduğu konulardan biri olmuştur. Çünkü Efendimizden gelen di­ğer bazı rivayetlerde, yatsı namazının ümmet-i Muhammed'e has bir namaz olduğu, önceki ümmetlerde bu namazın olmadığı açıkça beyân edilmekte­dir. Meselâ, Tahâvî'nin Ubeydullah b. Muhammed tarikiyle Hz. Âişe'den rivayet ettiği bir haberde beş vakit namazın her birinin ilk defa hangi Pey­gamberler tarafından kılındığı ifâde edilmiştir. Bu rivayete göre, sabah na­mazını ilk defa Hz. Âdem, öğleyi Hz. İbrahim, ikindiyi Hz. Uzeyr, akşamı Hz. Dâvüd, yatsıyı da bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (aleyhimusselâm) kılmışlardır. Yine bu rivayette akşam namazının üç rekât oluşunun se­bebi şu şekilde beyân edilmiştir:

Hz. Dâvûd (aleyhisselâm) evlâ olanı terk ettiğinden dolayı işlediği hata affedilince kalkıp dört rekat namaz kılmak istemiş, fakat üç rekati kılınca ağlamaktan dolayı namaza devam edemeyip selam vermiş, böylece akşam namazı üç rekât olmuştur.[19]

İlk bakışta, bu hadisler arasında bir ihtilâf olduğu izlenimi ortaya çık­maktadır. Bu görünümü izâle ve hadislerin arasım birleştirme sadedinde de­ğişik görüşler ortaya atılmıştır. Bunların içerisinde en muvafık görüneni Kâdî'nin şu sözleridir:

"Yatsı namazını diğer peygamberler nafile olarak kılardı. Teheccüdün farz olmadığı gibi yatsı da onların ümmetlerine farz değildi. Yatsı namazı bizim Peygamberimize farz kılınmıştır. Bu durumda hadisler arasında zıd­diyet yoktur. Çünkü yatsı namazının bu vaktinin diğer nebilerin vakti olu­şu, onların yatsıyı nafile olarak kıldıklarına itibar iledir."

Aliyyü'1-Kârî de, Kâdî'nin bu açıklamasını beğenmiş ve "gerçek şu ki hak Kâdî ile berat erdir" demiştir.

Ulemâ her namaz için muayyen bir vaktin olduğu ve vaktinden evvel kılınan namazın edâ sayılmayacağı konusunda müttefik oldukları halde bu vakitlerin başlama ve bitme anları konusunda ihtilâf etmişlerdir.

Öğle namazının vakti: Güneşin zevalinden itibaren başlar. Bunda ulemâ müttefiktir. Bu vaktin ne zamana kadar devam ettiği ise, ihtilaflıdır.

Şafiî, Mâliki, Hanbelî mezhepleri ile İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre fey'-i zevalden (bir şeyin gölgesinin en kısa olduğu andan) başlar, her şeyin gölgesi bir misli oluncaya kadar devam eder, buna "Asr-ı evvel" denilir.

Ülkemizdeki amel de bu istikâmettedir.

İmam Azam'a göre ise, Fey'-i zevaldan başka her şeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar devam eder. Buna "asr-ı sâni" denilir.

Ülkemizin birçok köyünde amel buna göredir.

İmam Mâlik ve bir kısım ulemâya göre öğle namazı ile ikindi namazı arasında müşterek bir vakit vardır. Her şeyin gölgesi bir misli olduktan son­ra, hem öğlen hem de ikindinin edasına uygun dört rekat kılacak kadar bir zaman vardır. Bu zaman öğle ve ikindi namazları arasında ortak vakittir. Diğer ulemâ ise, böyle ortak bir vaktin olmadığı fey'-i zeval hariç her şeyin gölgesi bir misli olunca öğlenin vaktinin çıktığı görüşündedir. Tabii İmam-ı Âzam da gölge iki misli olduğu zaman öğlenin vakti çıkar görüşündedir.Cuma nın vakti de öğlenin vaktidir.

İkindinin Vakti: (Öğle ile ilgili ihtilâflar nazar-ı itibara alınarak) öğle­nin vakti çıktığı andan itibaren başlar. Cumhura göre güneş batıncaya ka­dar devam eder. İmam Şafii'den ise iki kavi vardır:

a. Her şeyin gölgesi iki misli olunca ikindinin vakti çıkar, fakat.akşa­mın vakti girmez. Bu zamanla güneşin batması arasında boş bir vakit vardır.

b. Her şeyin gölgesi iki misli olunca ikindinin mustehap vakti sona erer, vaktin aslı ise güneş batıncaya kadar devam eder. Şafiî mezhebinde fetva bu kavle göre verilmiştir. ,

Akşam Namazının Vakti: Güneş battığı andan itibaren başlar, Şafak kayboluncaya kadar devam eder, Şafağın ne olduğu hususu ihtilaflıdır. İbn Ömer, İbn Abbâs, Mekhûl, Tâvûs, Mâlik, Süfyan es-Sevrî, İbn Ebî Leylâ, Ebû Yûsuf, Muhammed, Şafiî, Ahmed b.Hanbel, İshâk b. Râhûye ve İmam-ı Azam'dan bir kavle göre şafak güneşin battığı taraftaki kırmızılıktır. Ebû Hureyre.Ömer b.Abdülaziz, İmam Ebû Hanife'nin esah kavli veEvzâî'ye göre ise, ufuktaki kızıllıktan sonra beliren beyazlıktır.

Âlimlerden bazıları ''Akşam namazının vakti abdest alıp, ezan ve ka­metle birlikte uç rekât namaz kılıncaya kadarlık bir müddettir. Bundan son­raya kalırsa edâ olmaz kaza olur" derler.

Her ne kadar cumhurun görüşü bu değilse de, akşam namazının ilk vak­tinde kılınması müstehabtır.

Yatsı Namazının Vakti: Akşamın vakti çıkınca başlar. (Tabii burada ak­şamın vaktinin çıkışındaki ihtilâf aynen mevcuttur). İkinci fecrin (fecr-i sâdıkm) doğuşuna kadar devam eder. Hanefî ve Şâfiüer bu meselede müttefiktir. Yatsı namazının son vaktinin gecenin üçte biri ve gece yarısı olduğunu söy­leyen âlimler de vardır.

Hanefî mezhebine göre, her ne kadar yatsının vakti yukarıda işaret edil­diği gibi ise de, gecenin üçte birine kadar te'hiri müstehab gece yarısına ka­dar te'hiri mubah, fecrin doğmasından hemen evvele kadar beklemek de (bir özür yoksa) mekruhtur. Uyuyup da uyanamayacağından korkan kimse namazını yatmadan kılmalı, gecenin üçte birine bırakmamalıdır.

Vitir namazının vakti de aynen yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı yatsı kılındıktan sonra kılınmalıdır. Bu İmam-ı Azam'a göredir. İma-meyn'e göre vitir namazının vakti yatsı namazı kılındıktan sonra başlar. Bu ihtilâfın sonucunda şöyle bir mesele ortaya çıkar: Bir kimse yatsı ve vitir na­mazlarını kıldıktan sonra yatsı namazının herhangi bir sebepten!dolayı sahih olmadığı ortaya çıksa, İmam-ı Azam'a göre sadece yatsıyı, İmameyne göre ise, hem yatsıyı hem de vitir namazını iade etmesi gerekir.

Sabah Namazının Vakti: İkinci fecrin (fecr-i sâdıkın) doğması ile girer. Fecr-i sâdık güneşin doğduğu istikâmette; genişlemesine (yatay) beliren ve kaybolmayan aydınlıktır. Bundan önce doğan ve yukarıdan aşağıya (dikey) uzanan bir fecir daha vardır ki buna "fecr-i kâzib" denir. Fecr-i Kâzib, oruç tulan kimsenin yemesine içmesine mâni değildir. Bu fecirle sabahın vakti gir­mez. Sabah namazı vaktinin giriş zamanında ihtilâf yoktur. Vaktin çıkışı ko­nusu ise ihtilaflıdır. Hanefilere göre sabah namazının vakti güneş doğuncaya kadar devam eder.

Şafiilere göre sabah namazının dört vakti vardır:

a. Efdal olan vakit: Tam fecir doğduğu zaman,

b. ihtiyar vakti: Ortalık ağarıncaya kadar süren zaman.

c. Cevaz vakti: Kırmızılık doğduğu zamandır.

d. Tahrfm vakti: Namaz yetiştirilemeyecek kadar az olan zamandır. Buna göre Şâfiîler sabah namazını erken kılmayı efdal addederler. Ha­nefilere göre ise, sabah namazını ortalık aydınlanınca kılmak müstehaptır.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız namaz vakitleri gece ve gündüz nor­mal olup bütün namaz vakitleri belli olan mutedil bölgelere göredir. Gecele­rin çok uzun veya çok kısa olması sebebiyle bazı namaz vakitleri namazın edasına müsait olmayacak kadar dar, veya hiç olmayan gayr-i mutedil böl­gelerde namaz vakitlerinin nasıl tayin edileceği konusunda ulema değişik gö­rüşlere sahiptirler.

Nuru'l-İzah Şerhi, Merakıl-Felah'ta, Şafak kaybolmadan önce fecrin doğduğu bölgelerde yatsı ve vitir namazlarının vacip olmadığını söyler. Şû-runbilâlî bundan sonra bu meselenin, Hz. Peygamber'den rivayet edilen, Dec-câlin bir gününün bir seneye denk olacağını ve bu zamanda namazların takdir edilerek kılınacağını bildiren hadisin hükmüne girmediğini ilâve eder. Şurun-bilâlî'nin bu ifadelerinden vakit olmadığı için kılanamayan bu namazların kazasına da lüzum yoktur, manası çıkarılır.

Kemal İbnu'l-Hümam Hidâye Şerhi Fethu'l-Kadîr'de yukarıda mevzuu bahs edilen Deccal Hadisini zikrettikten sonra şunları kaydeder:

"Anladık ki vacip olan namaz umûmu üzerine beştir. Ancak bunların vakitlerine tevzii vaktin mevcudiyetine bağlıdır. Vaktin olmayışı namazın farziyyetini düşürmez. Resulullah (s.a.) da:

"Allah beş vakit namazı kullarına farz kıldı" derken bunu söylemiştir."

Tenvîru'l-Ebsâr'da da, şafak kaybolmadan fecrin doğduğu bölgelerde müslümanın yatsı namazı ile mükellef olduğu ve onu takdir ederek kılacağı ifâde edilmektedir.

İbn Âbidin'in Reddü'l-Muhtar'daki beyânına göre, Hanefî ulemâsın­dan Bakkalı bu bölgelerde yatsının vacip olmadığını söyler. Hulvanî öncele­ri farz olduğuna fetva verirken bilahare, Bakkalî'nin fikrine dönmüştür. Burhânu'l-Kebîr, İbn Emiri'1-Hac, Şeyh Kasım b. Kutlu Boğa, İbn Hümâm ve İbn Şıhne ise, vaktin belli olmadığı bölgelerde namazın farz olduğunu ve takdir edileceğini kaydederler. Tenvirü'I-Ebsâr'da bu mezhebin görüşü ola­rak takdim edilmiştir.

Hanefî fıkıh kitaplarından, Kenz, Diirer, Müllekâ'da bu durumda müs-lumanların namazla mükellef olmayacağı gorüşu benimsenmiştir.

İbn Âbidin, yukarıdaki âlimlerin birbirine zıt olan görüşlerini uzun uzadıya aktardıktan sonra kendi görüşünü şu cümle ile ortaya koymuştur:

"Hülasa bu iki görüş de sahihtir. Ancak beş vaktin gerektiğinde müd­det takdiri ile kılınması icap ettiğini söyleyen görüş daha kuvvetlidir. Bilhas­sa bu görüşü savunanlar arasında Şafiî gibi müctehid bir imamın olması, bu görüşü daha da kuvvetlendirmektedir."

İslâm dininin namaza verdiği önem, oturmaktan âciz olanın yattığı yer­den, abdest ve teyemmüm imkânı bulamayan kimsenin abdestsiz, üzerine gi­yecek bir şey bulamayanın çıplak olarak namaz kılmasının gereği ve namazı terk edene karşı takınılan kesin tavır gözönüne alınırsa bu mutedil olmayan bölgelerde (Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka vs.de) yaşayan müslümanların yatsı namazlarını terketmeyip Burhânü'l-Kebir, İbn Hümam, İbn Emiri'l-Hac, Kasım b.Kuthıboğa, İbn Şıhne, İbn Âbidin gibi büyük hanefi alimleri­nin ifâde ettikleri gibi vakti takdir ederek kılmaları icâb eder. Bu, vaktin ta­hakkuk etmediği yerlerde namazın farz olmadığını söyleyen âlimlerin görüşünü alıp namaz sayısını dörde indirmekten çok daha ihtiyatlı ve isabetlidir.

Bu konuda büyük Şafii âlimi İmam NevevFnin sözleri çok daha açık ve kesindir. Nevevî şöyle der:

"Şafak hiç batmadığı için yatsının vakti belli olmayan bölgelerde, yat­sının ilk vakti, şafağın battığı en yakın bölgeye göre kıyas edilir. Yani şafa­ğın battığı o komşu memlekette güneşin batışı ile şafağın batışı arasında geçen müddet, şafağın kaybolmadığı bölgede güneşin battığı âna eklenir ve bu vakit yatsı namazının vakti olmuş olur."[20]

 

Bazı Hükümler
 

1. Namaz İbadetinin kadri yücedir ve ona ihtimam lâzımdır. Çünkü Cenab-ı Allah, namaz vakitlerini ve kılınışını sadece sözle bildirmekle kalmamış fiilen tatbik ederek göstermesi için en büyük meleğini, Cebrail aleyhisselâmı göndermiş ve tatbik ettirmiştir...

2. Resûlullah (s.a.), kendi kendine hüküm koymamış, yaptığı ve istedi­ği şeyleri Cenab-ı Hakk'ın talimine göre yapmıştır.

3. İbâdet Cenab-ı Allah tarafından bildirilen amellere mahsustur.

4. Namaz vakitleri kavlen ve fiilen beyân- edilmiştir.

5. Daha faziletli olan birisinin kendisinden daha az fazilet sahibi olan birinin arkasında namaz kılması sahihtir.

6. Beş vakit namazı mescidde kılmak teşvik edilmiştir.

7. Bütün Peygamberler kendilerine mahsus vakitlerde namaz kılmışlardır.

8. Namaz vakitleri (akşam hakkındaki ihtilâf hâriç) belirli biri noktaya hasredilmemiş ve aralarında belli süre olan bir başlama ve bitiş vakti arasın­da geniş tutulmuştur.[21]

 

394. ...İbn Şihâb'ın Usâme b. Zeyd el-Leysî'ye bildirdiğine göre;

Ömer b. Abdil-Aziz (bir gün) minberde oturmakta idi. Bu yüz­den ikindiyi birazcık geciktirdi. Bunun üzerine Urve b. Zübeyr ken­disine:

Dikkat et, Cebrail (aleyhisselâm), Muhammed (sallellahü aleyhi ve sellem)e namaz vakit(leri)ni haber verdi, demiş. vÖmer de Ona:

Söylediğini iyi bil[22]  karşılığını vermiştir. Bu sefer Urve:

Ben Beşîr b. Ebî Mes'ud'dan işittim; O da Ebû Mes'ud el-Ensârî'den duymuş; Ebû Mes'ud demiş ki: Resûlullah (s.a.):

"Cebrail indi ve bana namaz vakt(ler)ini haber verdi. Ben de onunla namaz kıldım. Sonra (yine) onunla namaz kıldım, sonra (yi­ne) onunla namaz kıldım, sonra (yine) onunla namaz kıldım, sonra (yine) onunla namaz kıldım" buyuruyor, parmaklan ile de beş nama­zı sayıyordu.

(Ebû Mes'ud devamla şöyle dedi):

Resûluılah'ı öğle namazını güneş batıya eğildiği zaman kılarken gördüm. Hava sıcak olduğu zaman ise, bazan biraz geciktirirdi. İkindiyi güneş sararmadan önce beyaz ve yüksek bir halde[23]  iken kıl­dığını gördüm. Bir kimse (ikindi) namazından çıkar ve güneş batma­dan önce Zul-Huleyfe'ye[24] gelirdi. Resûlullah akşam güneş battığı, yatsıyı da ufuk karardığı zaman kılardı. Bazan da insanların toplan­ması için geciktirirdi. Sabahı bir sefer alacakaranlıkta, başka bir sefer de ortalık ağarınca kıldı. Bundan sonra, Efendimizin sabah namazı, ölünceye kadar alaca karanlıkta oldu, bir daha ortalık, ağarınca kılmadı.[25]

Ebû Dâvûd dedi ki:

Bu hadisi ZuhrVden, Mâmer, Mâlik ve İbn Uyeyne, Şuayb b. Ebî Hamza, Leys b. Sa'd ve başkaları da rivayet etti. Bunların hiç biri Re­sûlullah 'in namaz kıldığı vakit(ler)i zikretmediler ve açıklamadılar. Aynı şekilde, Hişam b. Urve ve Habîb b. Ebî Merzûk da Urve (b. Zü-beyrj'den Ma'mer ve Ashabının rivayetleri gibi rivayet ettiler. Ancak Habib Beşîr'i zikretmedi. Vehb b. Keysân da Câbir kanalıyla Resû­lullah 'tan akşamın vaktini rivayet etti. (Bu rivayette Câbir) şöyle dedi:

Sonra (Cebrail) ertesi günü güneş battığı zaman tek vakit ola­rak akşam için geldi.

Ebû Dâvûd devamla şöyle dedi:

Ebû Hureyre vasıtasıyla Hz. Peygamber'den aynı şekilde rivayet edilmiştir. (Bu rivayette) Resulütlah (s.a):

"Sonra bana akşamı (yani ertesi günü  -tek vakit olarak- ) kıldırdı" buyurdu,

Abdullah b. Amr b.-el-As'dan Hassan b. Atıyye'nin hadisi, Amr b. Şuayb 'dan; O babasından, O da dedesinden Ebû Hureyre ve Câ­bir'in rivayetleri gibi rivayet edilmiştir.[26]

 

Açıklama
 

Devlet başkanına imam denir ve imamlar, ümmetin lideri, devletin başkanı olması hasebiyle devletin özel işlerini de ca­milerdeki mimberlerden ümmete hutbe ile irad ederlerdi. Bu alışkanlık ve dinî örfün gereği Ömer b. Abdülaziz'in o gün ikindi olmasına rağmen hut­beye çıkışı yorulup oturuşu, devlete ait özel durumu halkına iletmek için ol­sa gerektir.

Olay, Hz. Peygamber'in "ümmetimikindiyi güneşin sararmasına, ak-samı yıldızların çoğalmasına, kadar te'hir etmiyorsa hâlâ o ümmetimde ha­yır vardır" hadisini duyan ve bilen bir kişinin emiru'l-mü'minîni ikaz etmesinden başka bir şey değildir.

Hadis-i şeriften de anlaşıldığına göre Halife Ömer b. Abdülaziz min­berde otururken ikindinin vakti girince kalkıp hemen namazı kıldırmamış biraz geciktirmiş. Cemaat içerisinde bulunan Urve b. Zübeyr bu durumu hoş karşılamayarak kendisini uyarmış ve Ebû Mes'ud el-Ensârî tarafından riva­yet edilen Hz. Cebrail'in, Resûlullah (s.a.)a namaz vakitlerini öğrettiği hâ­diseyi nakletmiştir. Halife'nin namazı te'hiri, Nevevî'nin dediği gibi ya Cebrail'in imameti ile ilgili haber kendisine ulaşmadığından, ya da vakit çık­madıkça namazın te'hirini caiz gördüğünden dolayıdır. Çünkü Râfiî'nin de işaret ettiği gibi Ömer İbn Abdülaziz gibi kişiler, bile bile efdali terk etmez­ler. Hz. Urve'nin kendisine ihtarda bulunması ikindiyi Cebrail'in kıldırdığı faziletli vakitten geriye bırakmasındandır. Bu Hadis-i Şerif de bundan önce­ki hadiste olduğu gibi namaz vakitlerini bildirmektedir. Ancak o hadiste Pey­gamber Efendimiz Cebrail (aleyhisselâm)ın hangi namazı hangi vakitlerde kıldırdığını teker teker bildirdiği halde, bu rivayette açıklanmamış, sadece Cebrail'in kendisine beş defa namaz kıldırdığını söylemekle iktifa etmiştir. Buna mukabil, Râvî Resûlullah'ın namaz kıldığı vakitleri haber vermiştir. Buna göre Efendimiz genellikle öğleyi güneş batıya yönelir yönelmez kılmış, fakat hava sıcak olduğu bazı zamanlarda te'hir etmiştir. İkindi namazının vakti de güneş daha sararmadan hararet ve ışığı varkendir. Akşam, güneş batınca yatsıida,ufuk kararınca kılınır. Ancak Efendimiz bazı günler yatsıyı tehir etmiştir. Sabah namazını ise, ekseriyetle alaca karanlıkta kılmış, bazan da ortalığın ağardığı vakitte kılmıştır. Bu, sabah namazını alaca karanlıkta kılmayı efdal gören Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlerin görüşünü takviye etmektedir. Sabah namazını ortalık ağarınca (güneş doğmadan) kılmayı, daha faziletli sayan Hanefîler ise, "Sabahı aydınlığa bırakınız. Çünkü onun ecri daha büyüktür" hadis-i şerifini esas almışlardır. Resûlullah'ın bu namazı alaca karanlıkta kılması kendi füli,ortalık ağarınca kılınmasını emretmesi de üm­metine ait bir emri olması mümkündür.

Müellif, hadis-i şerifin devamında başka isnadlara ve farklı rivayetlere de işaret etmiş ve sarihler bu rivayetlerle ilgili hayli tafsilât vermişlerdir. An­cak biz bu bilgileri buraya almaya lüzum görmedik.[27]

 

Bazı Hükümler
 

1. Namaz'ın edası için vakit şarttır.

2. Sıcak günlerde öğle namazını geciktirmek caizdir.

3. Akşam ve ikindiyi kılmakta acele etmek efdaldir.

4.  Yatsı namazını geciktirmek meşrudur.

5. Sabah, (Şafiî, Mâliki ve Hanbelî mezheplerine göre) alacakaranlıkta (Hanefilere göre de) gün ağardıktan sonra kılmak daha efdaldir.[28]

 

395. ...Ebû Bekr b. Ebî Musa'dan rivayet edilmiştir ki;

Bir adam Resûlullah (s.a.)a (namaz vakitlerini) sordu. Fakat Efen­dimiz hiç bir cevap vermedi. Bilâl'e (ezan okumasını) emretti, O da fecir doğduğu zaman (ezan okudu ve) kamet etti. Efendimiz (sabahı)

bir kimse (yanındaki) arkadaşının yüzünü tanıyamadığı veya[29] bir kimse yanındakinin kim olduğunu tanıyamadığı bir zamanda (alaca karanlıkta) kıldı. Sonra Bilâle emretti o da öğle namazına güneş ba­tıya eğildiği zaman kamet getirdi.Öyle ki cemaatten (en bilgili olan) biri: "gündüz yarı oldu" demişti. Sonra Bilâl'e yine emretti o da gü­neş bembeyaz ve yüksekte iken ikindiye ikâmet etti.

Akşam namazı için de güneş battığı zaman ikâmet ettirdi. Şafak kaybolduğunda Bilâl'e emretti, o da yatsı için kamet etti.

Ertesi günü, sabah namazını kıldı ve çıktı. (O kadar geciktirmişti ki) biz "güneş doğdu mu ne?" dedik. Öğleyi bir evvelki günün ikindi vaktinde, ikindiyi güneş sararmış bir halde iken  -veya[30] akşam olunca- akşamı şafak kaybolmadan biraz önce, yatsıyı da gecenin ilk üçte birinde kıldı ve:

Namaz vakitlerini   soran nerede?  Vakit işte bu ikisinin arasındadır" buyurdu.[31]

Ebû Dâvûd dedi ki:

Süleyman b. Mûsâ Atâ'dan, Ata Câbir'den o da Resûluîlah (s.a.)'dan akşam namazı vaktini yükyandaki rivayette olduğu gibi ri­vayet etti. Câbir (devamla): "Resûlüllah sonra yatsıyı kıldı, sahâbilerden bazısı onu gecenin üçte birinde bazısı da yarısında kıldığını söyledi."

İbn Büreyde de babası vasıtasıyla Resûluîlah 'tan aynı şekilde ri­vayet etti.[32]

 

Açıklama
 

Ashâb-ı Kiramdan birisi Resûluîlah (s.a.)'a namaz vakitlerim sormuş, Efendimiz ise, sözle cevap vermemiş, soruyu fii­len bizzat tatbik ederek cevaplandırmıştır. Bu hareketi Hz. Peygamberin so­rulan soruyu cevapsız bıraktığı anlamına gelmez. Çünkü Efendimizin sorulan her soruya mutlaka cevap verdiği inkârı imkânsız gerçeklerdendir. Nitekim - hadis-i şerifin Müslim'deki bir rivayetinde Efendimizin soru soran zata:

"Bizimle beraber namazda hazır bulun" Tirmizî'dekinde de;

"Bizimle beraber dur inşallah" buyurması, Resûlüllahın maksadının soruyu cevapsız bırakmak değil, fiilen tatbik ederek cevaplandırmak ol­duğunu gösterir. Bir şeyin açıklanmasını ihtiyaç vaktine kadar geciktirmeyi caiz görenler Efendimizin bu hareketini esas almışlardır.

Bu hadis-i şerif de öteki hadislerde olduğu gibi namazların ilk ve son vakitlerini beyan etmektedir. Bu vakitler hakkında mezheplerin görüşleri ve hangi namazın hangi vakitte kılınmasının daha efdal olduğu 393. hadisin açık­lamasında verilmiştir.[33]

 

Bazı Hükümler 
 

1. Dinin hükümleri öğrenilmelidir.

2. Soru sorulanın mevkiinin büyüklüğü soru sorma­ya mâni olmamalıdır.

3. Namaz vakitleri müslümanlara kolaylık olması bakımından geniş tu­tulmuştur.

4. Âlimin câhili öğretme yolunda bütün gayretini ortaya koyması ve en faydalı metodu seçmesi lâzımdır.

5. Öğretmenin öğretimde hem söz, hem de hareketten faydalanması, öğ­renci için en faydalı metod sayılır.[34]

 

396. ...Abdullah b. Amr (r.a.) ResûluIIah (s.a.)ın şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmiştir:

"Öğlenin vakti, ikindi vakti girmedikçe; ikindininki güneş sararmadikça, akşamın vakti de şafağın kırmızılığı kalbolmadıkça (de­vam eder); yatsının vakti gece yansına; sabah namazının vakti ise, güneş doğuncaya kadardır."[35]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif namaz vakitlerinin çıkış zamanlarını tesbit etmektedir. Burada üzerinde durulmayı gerektiren iki husus vardır:

Biri ikindi namazı ile ilgili bölümdür. Bu hadis-i şeriften ikindinin vak­tinin güneşin sarardığı ana kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Halbuki başka rivayetlerde ikindi namazının güneş batmcaya kadar kılınabileceği beyân edil­mekte idi. Buna göre hadisler arasında bir tearuz olduğu görünümü ortaya çıkmaktadır. Ulemâ bu tearuzu ortadan kaldırmak üzere bu hadis-i şerifte gösterilen ikindi vaktinin kâmil vakit olduğunu söylemişlerdir. Buna göre ikindi namazını güneş sararmadan önce kılmak efdal, fakat güneşin batma­sından önce kılmak kerâheten caizdir.

İkincisi de akşam namazı ile ilgilidir. Ulemâdan bir kısmı akşam nama­zı vaktinin batıdaki kırmızı şafağın kaybolması ile son bulduğu, diğer bir kısmı da kırmızılıktan sonra meydana gelen beyazlığın kaybolması ile son bulduğu görüşündedirler. İmam Şafiî, Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed bi­rinci görüştedir. Bu hadis-i şerif bu görüşü takviye etmektedir. İmam Âzam ve Evzâî de ikinci görüştedirler. Hanefî mezhebinde fetva Ebû Yûsuf ve Muhammed'in görüşlerine göre verilmiştir.[36]

[18] Tirmizî, salât 1: Ahmed b. Hanbel, I , 223, 354; III, 30.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/118-119.

[19] Şerhu Meâni'l-Asâr, I, 175.

[20]     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/119-123.

[21]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/123-124.

[22]  Bu cümleyi "söylediğini açıkla" manasına göre şeklinde okuyanlar da vardır. 

[23] Bu güneşin ışık ve ısısının mevcut olduğu zamandan kinayedir. Her şeyin gölgesi bir misli olduğunda güneş bu haldedir.

[24] Zül-Huleyfe: Medine'ye altı mil uzaklıkta bir yerin adıdır. Medinelilerin mîkatıdır.

[25] Buhârî, mevâkit 1; tbn Mâce, salât 1.

[26]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/124-126.

[27] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/126-127.

[28] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/127-128.

[29] Buradaki şüphe râvilerden birisine aittir.

[30] Şüphe râvilerden birine aittir.

[31] Bk. Buhârî, mevâkıt 1: Müslim, mesâcid 176; İbn Mace, salat 1: Tirmizî, mevâkît i; Nesâî, mevâkit 1, 24; Muvatta; vakt 3; Ahmed b. Hanbel, IV, 416-.V, 349.

[32] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/128-129.

[33] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/129-130.

[34] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/130.

[35] MüsIim, mesâcid 172; Nesâî, mevâkît 15; Ahmed b. Hanbel, II, 21. 213, 223, 232.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/130.

[36] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/130-131.



Konu Başlığı: Ynt: Namaz Vakitleri
Gönderen: kaan 7A üzerinde 21 Aralık 2014, 23:38:44
Şafiilere göre sabah namazının dört vakti vardır:
a. Efdal olan vakit: Tam fecir doğduğu zaman,
b. ihtiyar vakti: Ortalık ağarıncaya kadar süren zaman.
c. Cevaz vakti: Kırmızılık doğduğu zamandır.
d. Tahrfm vakti: Namaz yetiştirilemeyecek kadar az olan zamandır. Buna göre Şâfiîler sabah namazını erken kılmayı efdal addederler. Ha­nefilere göre ise, sabah namazını ortalık aydınlanınca kılmak müstehaptır.
Ülkemizdeki amel de bu istikâmettedir.


Konu Başlığı: Ynt: Namaz Vakitleri
Gönderen: sedanurr üzerinde 28 Nisan 2018, 09:59:54
 Esselamünaleyküm Rabbim bizlere namazlarımızı vaktinde , huşu içerisinde kılabilmeyi nasip eylesin. Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Namaz Vakitleri
Gönderen: Mehmed. üzerinde 28 Nisan 2018, 14:18:18
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri namazi dosdoğru kilanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun