๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2010, 05:39:57



Konu Başlığı: Kısasın Sübutu Ya Katilin İkrarı Veyahut İki Adamın Şehadetiyle Gerçekleşir
Gönderen: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2010, 05:39:57
Kısasın Sübutu Ya Katilin İkrarı Veyahut İki Adamın Şehadetiyle Gerçekleşir
 

İslâm hukukunda suç ve ceza hususunda suçlunun suçunu ikrar etmesi yeterli kabul edilir. Suç zanlısı suçunu ikrar ve itiraf etmediği taktirde olayı gören iki şahide ihtiyaç vardır. Aksi halde suç sabit ol­maz.

Ancak şahitlerin ikisinin de erkek olması şart mıdır, yoksa bir er­kek iki kadın da olabilir mi? Mesele mezhepler arasında ihtilaflıdır. [117]

 

İlgili Hadisler
 

Râfi' b. Hadîc'den (veya Hudayc) yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir: "Ansardan bir adam Hayber'de maktul (öldürül­müş) olarak bulundu. Bunun üzerine o nun velîleri toplanıp Resûlüllah (s.a.v.) Efendimize geldiler ve durumu haber verdi­ler. Peygamber (s.a.v.) onlara: "Arkadaşınızın öldürülmesine şehadette bulunacak iki şahit size gerekir" buyurdu. Onlar da: "Ya Resûlallah! Orada müslümanlardan hiçbir kimse yoktur. Orada olanlar yahudilerdir ki bundan daha büyük suç işlemeye cesaret ederler" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz onlara: "Öyle ise siz oradaki yahudilerden elli kişi seÇip onlara yemin ettirin" buyurdu. Onlar da "Biz o yahu-dilerin yeminine razı olmayız" deyince Resûlüllah (s.a.v.) Efen­dimiz öldürülen o adamın diyetini beytülmaldan yüz deve vere­rek karşıladı. [118]

Ebû Dâvud değişik lafızlarla ve az farklı cümlelerle rivayet etmiş bulunuyor. Birinci rivayette öldürülen zatın Sehi olduğu ve ona bedel Resûlüllah'm zekât develerinden yüz tane diyet olarak verdiği belirtil­mektedir.

Diğer rivayetleri ise tahlil kısmında açıklamış bulunuyoruz...

Amr b. Şuayb'den, o da babasından ve dedesinden yaptığı rivayete göre, İbn Muhayyesete el-Asğar Hayber kapılarında maktul ola­rak bulundu. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz "onu kimin öldürdüğüne dair iki şahit ikame edin, ben de katili boynuna ip bağlı olduğu halde size teslimini sağlayayım" buyurdu. Onlar da: "Ya Resûlallah! Biz nereden iki şahit bulup ikame edebili­riz" diyerek şahitlerinin bulunmadığını beyan ettiler. Sedece Hayber'in kapılarında maktul olarak rastlandı. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) onlara: "Kasamet cihetiyle onlardan elli kişiye yemin edersin" buyurdu. O da: "Ya Resûlallah! bilme­diğim bir şeye karşı nasıl yemin edebilirim" diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v.) ona: "Sen yahudilerden elli kişinin kasamet cihetiyle yemin etmesini talep et" diye buyurdu. Adam, "Ya Resûlallah! Nasıl yemin etmelerini isteyelim ki onlar yahu-diler" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah maktulün diyetini onlar üzerine taksim etti ve yarısını da kendisi karşılamak suretiyle onlara yardımcı destek oldu. [119]

 

Mezheb İmamlarının İstidlalleri
 

a) Hanefîlere göre, katlin isbatı için ya suç zanlısının ikrar ve itirafı, ya iki şahidin şehadette bulunması gerekir. Aksi halde suç sabit olmaz ve zanlı serbest bırakılır.

Vârislerden biri babalarının katilinin kim olduğuna dair açık bir delil ve belge ortaya korken vârislerden biri hazır olmadığı için onun gelmesi beklenir ve o geldikten sonra hüccet yeniden ikisinden de iste­nir. İkisi ortaya koydukları hüccetle katilin babalarını kasden bilerek öldürdüğünü isbat edince kısas gerekir. Ancak hazır olmayan vâris lönünceye kadar birinci varisin ortaya koyduğu hüccete istinaden katil lapsedilir. Bu, îmam Ebû Hanîfe'ye göredir. İmameyn'e göre, hazır ol-nayan vâris gelince artık hüccet iade edilemez, o hüccete dayanılarak sısasen öldürülmesi gerekli olur.

Katil, hazır olmayan vârisin kendisini affettiğine dair bir delil ve belge ortaya koyduğu taktirde -hazır olan vâris de o hazır olmayan vârisin hasmı ise kaved (kısas) düşer ve diyet gerekir.

Katle şahit olanların ifadesi birbirini tutmaz, zaman veya mekân veyahut suç aleti hakkında farklı bilgi verirlerse veya şahitlerden biri "neden öldürüldüğünü bilmiyorum" derse ikisinin de şahitliği hükümsüz kalır. Zira öldürme tekerrür etmiyeceğine göre, bir yerde .işlenen öldürme cinayeti, aynen başka bir yerde işlenmiş gibi olur ki bu ımümkün değildir.

Böylece katile ilgili şehadette iki şahidin ifadesinin aynı olması, zaman, mekân ve alet üzerinde ittifak halinde bulunmaları şarttır.

Maktulü (a) öldürdü diye iki kişi şehadette bulunur, başka iki kişi de onu (a) değil (b) öldürdü diye şehadette bulunur ve maktulün velîsi' de (a) ile (b) nin öldürdüklerini iddia ederse her iki şahitlik de hükümsüz kalır. [120]           

b) Şâfiîlere göre, kısası gerektiren hüküm ancak katilin ikrarı veya âdil iki erkeğin şehadetiyle gerçekleşebilir. Diyet ise ya ikrarla veyahut iki erkek veya bir erkek iki kadının şahitliğiyle sübut bulup hükme bağlanır.

Şahidin olayın meydana geldiği yeri ve mesafe olarak miktarını beyân etnjesi gerekir.

İki adam diğer iki adam aleyhine şehadette bulunup maktulün o iki kişi tarafından öldürüldüğünü beyân eder, aleyhlerine şehadette bu­lunan iki.|kişi de şahitlikte bulunan o iki kişinin katil olduklarına dair şehadetteijbulunurlarsa, maktulün velisi ilk o iki kişiyi tasdik ederse onlar hakkında kısas hükmü gerçekleşir. Onları değil diğer iki kişiyi tasdik eder veya hepsini tasdik eder- veyahut hepsini yalanlarsa şahitlik hükümsüz kalır.

Şahitljer zaman, mekân, suç aleti ve öldürme şekli üzerinde ihtilâf eder, ifadeleri birbirini tutmazsa, şahitlikleri hükümsüz kalır. [121]

Kısasın ikrar ile sübutu ve bununla ilgili hadisler.

Vâil b. Hücr (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:                                 

"Peygamber (s.a.v.) Efendimizle beraber oturuyordum. Derken bir adam başka bir adamı boynuna taktığı enlice urgan­la çekip getirdi ve şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Bu adam bediim kardeşimi öldürdü." Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz boynuna en­lice urgan takılan adama sordu: "Bunun kardeşini öldürdün mü?" Onu çekip getiren adam hemen söze karıştı ve şöyle dedi: "Eğer Öldürdüğünü itiraf ötmezse, ona karşı beyyin ikame ede­rim!..." Bunun üzerine o adam: "Evet öldürdüm" dedi. Peygam­ber (s.a.v.) ona: "Nasıl Öldürdün?" diye sorunca o şu cevabı ver­di: "Benle o, ikimiz bir ağaçtan odun ediniyorduk. Derken söv­dü, bana ağır sözler söyledi, o kadar ki beni öfkelendirdi ve ben de balta ile başının bir tarafına vurup Öldürdüm." Peygamber (s.a.v.) ona: "Kendini (kısastan kurtarman) için ona vereceğin bir şeyin var mı?" diye sorunca o şu cevabı verdi: "Benim şu üzerimdeki elbisemle elimdeki baltamdan başka bir malım yok­tur". Peygamber (s.a.v.) ona: "Bir baksan ya senin kavmin seni satın alırlar" buyurdu. O da: "Kavmime göre ben verecekleri inaldan daha değersizim" diye cevap verince, Resûlüllah (s.a.v,) onun boynuna takılı olan enlice urganı fırlattı ve onu getirene: "İşte sen ve arkadaşın!... diyerek (nasıl karar vereceğini ona bıraktı). Adam da onu çekip   aldı ve arkasını dönüp gidince

Peygamber (s.a.v.) eğer onu öldürecek olursa, o da onun gibi olur..." buyurdu. Bunun üzerine adam geri döndü ve şöyle dedi: "Ya Resûlallahî Sizin (eğer onu öldürürse onun gibi olur) buyur­duğunuz bana haber verildi. Ben onu sizin eniriniz üzerine tut­tum!... Peygamber (s.a.v.) ona: "Sen istemez misin bu adam hem senin, hem de arkadaşın (kardeşin) in günahını yüklensin?" diye sordu.

Bunun üzerine  adam:  "Ey Allah'ın Peygamberi!...     (Râvî diyor ki adamın evet dediğini sanıyorum). Ve adam "Bu böyledir" dedi elindeki urganı attı ve katili serbest bıraktı. [122]

Diğer bir rivayette ise olay şu lafızlarla nakledilmiştir:

"Bir adam bir Habeşlî'yi alıp Peygamber (s.a.v.) Efendi­mize getirdi ve şöyle dedi: "Doğrusu bu benim kardeşimi öl­dürdü..." Peygamber (s.a.v*) ona: "Onu nasıl öldürdün?" diye sordu. O da: "Başına balta ile vurdum, öldürmek istemiyordum (ama öldü)" diyerek cevap verdi. Peygamber (s.a.v.) onun diyeti­ni ödeyecek kadar malın var mıdır?" diye sordu. Adam: "Hayır, yoktur" dedi. Peygamber (s.a.v.) ona: "Ne dersin seni göndersem de insanlardan isteyip diyetini toplasan..," diye sordu. O şu ce­vabı verdi: "Hayır olmaz..." Peygamber (s.a.v.) ona: "Senin efen­dilerin sana onun diyetini verseler ya" buyurdu. O yine "Hayır, o da olmaz..." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu getiren adama: "Al bunu götür" buyurdu. Adam da onu öldürmek üzere alıp dışarı çıktı. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Eğer onu öldürecek olursa onun gibi olur" buyurdu. Bu söz o adama ulaşınca (geri dönüp geldi) ve "İşte öldürmek istediğim adam. Onun hakkında dilediğinizi emrediniz" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.): "Onu bırak da hem Öldürdüğü adamın, hem de kendi günahını yüklensin de cehennem ehlin­den olsun..." buyurdu. [123]

Her iki hadîs de -şartlar ve ortam elverdiği taktirde- katil ve caniyi bağışlamanın çok güzel bir haslet olduğuna delâlet etmektedir. Ancak bu affetme yetkisi münhasıran öldürülenin vârislerine, velîlerine aittir. Devlet başkanının veya şûra'nm böyle bir yetkisi yoktur. [124]

 

Tahliller
 

720 no'lu Râfi* hadîsinin ricali rical-i sahihtir. Ancak Hasan b. Ali b. Râşid üzerinde durulmuşsa da ilim adamlarının çoğuna göre, sika olduğu belirlenmiştir. [125]

Ebû Dâvud bu hadîs hakkında bir görüş beyan etmemiştir. Bu da hadîsin sahîh olduğunu göstermektedir. Böylece katili meçhul olan öldürme olayında önce iki erkek şahidin kim tarafından öldürüldüğüne dair ittifak halinde şehadette bulunmaları gerekiyor. Tek şahitle suçun sübut bulmayacağı dolaylı şekilde anlatılmış oluyor. Sonra da mak­tulün ölü olarak bulunduğu semt halkından elli kadarının katilin kim olduğunu bilmediklerine dair yemin ettirilmeleri söz konusudur ki bu kasame hükmüne girmektedir.

Faili meçhul öldürülme olayının yahudilerin eyleştiği bölgede ce­reyan etmesi kasamenin uygulanmasını zorlaştırdığından ve esasen yahudilerin yeminlerine itiber edilmeyeceğine göre, diyet askıda kal­masın diye Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz zekât develerinden yüz tane vermiştir. Ancak bu bir istisna mı teşkil eder, yoksa cari bir hüküm ve kıstas olarak devam mı etmektedir? İlim adamlarının görüş ve yorum­ları farklıdır. Bunları kasame faslında açıklamış bulunuyoruz.

721 no'lu Amr hadîsini Hafız Ibn Hacer el-Feth'de has enlemiştir.

Böylece kasame dışında her iki hadîs ayrıca kati olayının ancak iki şahitle sübut bulacağına delalet etmektedir. Tabii katil bizzat suçunu ikrar ve itiraf edecek olursa, o taktirde iki şahide gerek kalmaz.

Her iki hadîste iki şahidden söz edilirken ifade tarzından şahitlerin erkek olması anlaşılıyor. O bakımdan kadınlardan da bu ko­nuda şahitliğin kabulünün caiz olup olmadığı üzerinde ilim adam­larının farklı görüş ve ictihadları ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, bir erkek, iki kadın bu hususta şahit olma bakımdan yeterli olur mu? Evzâî ve Zührî'ye göre, bu da emval gibidir, iki erkek olabileceği gibi, bir erkek iki kadın da olabilir.

Şafiî mezhebine göre, mal ve akidlerde ya iki erkek, veyahut bir erkek iki kadının şahitliği yeterlidir. Ama ukûbatta, yani had ve kısas hususunda mutlaka iki şahidin de erkek olması şarttır.

İmam Nevevî Minhac'da malî haklarda bir erkek iki kadın şahit olarak yeterlidir; ama ukubet konusunda -ki daha çok erkeklerin mut­tali olduğu meselelerde, meselâ nikâh, talâk, ric'a, İslâm'a girme, riddet (İslâm'dan çıkma), cerh ve ta'dîl, ölüm ve i'sar, vekâlet ve vasaya, şehadet üzerine şehadette- mutlaka iki şahidin de erkek omlası gerekir demiştir.   

Bir erkek iki kadın şahitliği caiz ve yeterlidir diyenler şu âyetin umumuna dayanıp istidlalde bulunmuşlardır: "ve erkeklerinizden iki de şahit tutun. Eğer ikisi de erkek olarak bulunamıyorsa, o taktirde şahitlerden razı olacağınız bir erkek, biri unutunca diğerinin ona hatırlatması için iki kadın tutun..." [126]

Had ve kısasda kadınların şahitliğinin kabul edilmiyeceğini savu­nanlar ise daha çok İmam Mâlik'in Zührf den yaptığı şu görüşe dayan­maktadırlar: "Sünnetin ortaya koyduğu kıstas odur ki, hudud, nikâh ve talâkda kadınların şahitliği caiz değildir."

Ancak bunu Zühri'den rivayet edenler zincirinden Haccac b. Ertat bulunuyor ki bu zat zayıftır. Aynı zamanda rivayet murseldir. Böyle bir rivayet ihticaca salih sayılmaz.

Konuyu oluşturan iki hadîsten ise, bir erkekle birlikte iki kadının şahitliğinin kabul edilmeyeceğine delâlet eden kesin bir beyân mevcut değildir.                     

722 no'lu Vâil hadîsinin sahîh olduğu söylenir. Ancak hadîsin delâletinden bir takım müşkiller ortaya çıkmaktadır: Katil suçunu ik­rar ve itiraf ederken öldürmek kaseliyle baltayı vurmadığını beyân etmiştir. Peygamber (s.a.v.) onun bu iddiasını yeterli görüp kısas hükmüne başvurmayarak diyet ödemesini emretmiştir. Böylece şibh-i amd ihtimalinin kuvvetli olduğu anlaşılıyor. Sonra da adam diyet vere-miyeceğini bildirince, bu defa Efendimiz, maktulün velîsine onu götürüp kısas uygulamasını emrediyor. Bu da katlin şibh-i amd değil doğrudan katl-i amd olduğuna delâlet etmektedir.

Bu ve benzeri müşkilleri çözmek gerekir. Kanaatimce Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz katlin amden işlendiğini biliyordu, ancak maktulün velîsine te'sir edip kısastan vazgeçireceğini umarak diyet teklif etmiştir. Adam diyet verecek durumda olmadığından, efendilerinin de bu diyeti ödemeyeceklerini bildiğinden diyete hayır demiştir. Bunun üzerine Efendimiz kısasın ulgulanmasını uygun görmüştür. Ancak bu kısas kim tarafından yerine getirilecekti? Hadîsin zahirinden, mak­tulün velîsinin bizzat onu yerine getireceği anlaşılıyor. Diğer bir ihti­mal, bu gibi olaylarda daha önce Resûlüllah kimleri görevlendirümişse, "al götür..." buyurunca onlara götürülmesini kasdetmiş olabilir.

Diğer bir husus da, maktulün velî ve vârislerinden sadece biri kısas veya diyete karar verebiliyordu. Bu, ya maktulün kardeşinden başka velîsinin olmadığına veyahut bir tek velînin bu hakkı hepsi adına kullanma yetkisinin bulunduğuna delâlet etmektedir.. Nitekim harbîlerden birinin bir müslümana sığınıp einan dilemesi ve o müslümamn ona eman vermesiyle bütün, müslümanların eman vermiş sayılması bir kural olarak bilinmektedir. Bu olay da ona benzer bir hüküm taşır denilebilir.

Aynı zamanda maktulün velîsi kısastan vazgeçip af yetkisini kul­lanırken isterse katili büsbütün affedip diyetten de vazgeçebilir. Nite­kim yukarıdaki hadîsler de buna açık delâlet vardır. [127]

 

Çıkarılan Hükümler
 

1- Katlin isbatı için ya katilin ikrar ve itiraf etmesi veyahut olaya şahit olan iki adamın şehadette bulunması gerekir.

2- Suç isbat edilinceye kadar suç zanlısı suçsuz kabul edilir. Zira beraet-i zimmet asıldır.

3- Katil, hazır olmayan vârisin kendisini affettiğini bir belgeyle is­bat ederse hazır olan vârisin kısas talebi reddedilir ve diyet ödeme cihe­tine gidilir.

4- Öldürme olayına şahit olan iki adamın zaman, mekan ve alet bakımından   ifadelerinin  birbirini   tutması   şarttır.   Aksi   halde şahitlikleri kabul edilmez.

5- Şahitlerden biri "neden ne ile Öldürdüğünü bilmiyorum" derse, ikisinin de şahitliği hükümsüz kalır.

6- Maktulü (a) Öldürdü diye iki kişi, (b) öldürdü diye de başka iki kişi şahitlikte bulunur ve maktulün velişî de her iki kişinin kısasen öldürülmesini talep ederse, şahitlikler hükümsüz kalır ve kısas hükmü düşer.

7- İki erkek şahit bulunmadığı taktirde bir erkek iki kadın şahit olarak dinlenir. Bu, Hanefîlere göredir.

8- Şâfnlere göre, her iki şahidin erkek-olması şarttır.

9- İki adam diğer iki adamın katil olduklarına, o diğer iki adamın da bunların katil olduklarına dair birbirlerinin aleyhine şahitlik yapar­lar ve maktulün velisi ise ilk iki kişinin şahitliğini tasdik ve kabul ederse o diğer iki kişi hakkında kısas hükmü gerçekleşir.

10- Maktulün velisi ilk iki kişiyi değil son iki işiyi veyahut hepsini tasdik ederse hepsinin şahitliği hükümsüz kalır.

11- Maktulün velisinin katili kısas hususunda affetmesi çok güzel bir haslettir.

12- Veli hiçbir zaman affetmeye zorlanamaz. Hür iradesine bırakılır.

13- Veli arzu ettiği taktirde hem kısastan, hem de diyetten vaz­geçebilir.

14- Katilin vârisleri, baba tarafından yakınları yoksa, diyet beytülmaldan Ödenebilir mi? Bu mesele diyet bahsinde açıklanmıştır.

15- Diyet için bir süre belirlenir.

16- Velinin kısastan vazgeçip diyet talebinde bulunmasını katıl kabul etmezse kısas uygulanır.   

17-  O bakımdan İmam Ebû Hanîfe,  diyete  katilin  de  rıza göstermesi şarttır demiştir.

18- Faili meçhul öldürme olayında kasame cihetine gidilir.

19- Kasame hükmü toplumda otokontrolü sağlar ve katillerin hi­maye görmesine imkân vermez.

20- Şâfıîlere göre, mal ve akidlerde ya iki erkek, değilse bir erkek iki kadın şahit olarak dinlenir. Hudûd ve kısas hususunda her iki şahidin erkek olması şarttır.

21- Azadlı kölenin diyetinin önemli bir kısmının veya tamamının beytülmaîdan karşılanmasının iki ana sebibi vardır: Birincisi kölenin diyeti ödeyecek akilesi yoktur. İkincisi ise, kısasa dönülmesi için diyet beytülmaîdan karşılanmış ve böylece kan pahası yerde kalmamıştır.

22- Aynı zamanda bu uygulamayla kan gütme davasının hortla­masına imkân verilmemiştir. [128]