๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 30 Temmuz 2010, 18:13:04



Konu Başlığı: Kendisine Had Gerektiğini İkrar Edip, Neden Dolayı Olduğunu
Gönderen: Zehibe üzerinde 30 Temmuz 2010, 18:13:04


Kendisine Had Gerektiğini İkrar Edip, Neden Dolayı Olduğunu Açıklamayan Adamın Durumu
 

Adam veya kadın kendinin suçlu olduğunu ve işlediği suçtan do­layı had cezasına müstahik olduğunu ikrar eder, ama ne gibi bir suç işlediğini açıklamazsa, sadece bu ikrarından dolayı had uygulanmaz. Zira her ne kadar kişinin ikrar ve itirafı delil olarak yeterliyse de suçun mahiyeti ve cinsi bilinmedikçe bu ikrar ve itirafın islam şeriatına göre geçerliliği yoktur. Hem hakim böyle bir ikrar karşısında kişiyi, suçunun cinsini, türünü açıklamaya zorlayamaz. Zira bir suç ve günahın -bir fit­neye ve hakların zayi' olmasına sebeb olmuyorsa- gizli kalması açığa çıkmasından, çıkarılmasından hayırlıdır. [319]

 

İlgili Hadisler
 

Enes'den (r.a.) yapılan rivayete göre, adı geçen diyor ki:

"Peygamber efendimizin (s.a.v.) yanında oturuyordum. Derken bir adam geldi ve şöyle dedi:

- 'Ta Rasulallah! Haddi gerektiren bir suç işledim, beni ce­zalandır (had ikame eyle)" dedi.

Peygamber (s.a.v.) ondan işlediği suçun ne olduğunu sor­madı ve namaz vakti girdi. O adam da Peygamberle birlikte na­maz kıldı. Peygamber efendimiz (s.a.v.) namazını eda ettikten sonra o adam kalkıp Peygamberin huzurunda durdu ve şöyle dedi:

-  "Ya Rasulallah! Şüphesiz ben haddi gerektiren bir su< işledim; hakkımda Allah'ın kitabındaki hükmü uygula."

Bunun üzerine Rasulüllah efendimiz (s.a.v.) ona:

- "Sen bizimle birlikte namaz kılmadın mı?" diye sordu. O La:

-  "Evet..." diye cevap verdi. Peygamber efendimiz <s.a.v.) şöyle buyurdu:

- "Şüphesiz Cenab-ı Hak senin günahını bağışlayıp temizle­di. (Veya senin had cezanı bağışladı.)" [320]

"Aranızdaki hududu karşılıklı hoşgörüyle bağışlayıp (anlaşarak çözün). Bana intikal eden bir had elbette gerekli olur (uygulamam gerekir)." [321]

ilim adamları, haddi gerektiren suç ve günah işlediğini itiraf edip suç ve günahım açıklamayan adama had uygulanmayacağı gibi, suç ve I günahının ne olduğu da sorulmaz demişlerdir. Ancak kılman namaz ile zina ve benzeri had gerektiren suç ve günahların bağışlanıp bağışlan­mayacağı hakkında ilim adamlarının görüş ve yorumları farklıdır: İmam Nevevi, Müslim'in şerhinde diyor ki: "Bu had'dan maksat günah­lardan bir günahtır ki ta'ziri gerektirir." [322]

Böylece namaz ile bağışlanacağı umulan günahın küçük günahlar­dan biri olabileceği ihtimali ağırlık kazanmaktadır. Zira haddi gerekti­ren bir suçun namaz ile bağışlanacağına dair açık ve kesin bir beyan mevcut değildir. Namaz, tevbe ve istiğfarla haddi gerektiren suçtan do­layı ortaya çıkan günah bağışlanabilir, ama haddin kendisi sakıt olmaz.

Rasulüllah efendimiz (s.a.v.), adamm haddi gerektiren ne gibi bir suç işlediğini sormaya gerek görmemiştir. Zira mü'minin ayıp ve günahının gizli kalması açığa çıkmasından hayırlıdır.

Bu hususta Rasulüllah efendimizin (s.a.v.), ashabın bulunduğu mecliste şöyle buyurduğunu Ubade b. Samid (r.a.) rivayet etmektedir:

"Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamanız, zina etmemeniz, hırsızlık yapmamanız, haklı bir sebep dışında Allah'ın, öldürül­mesini haram kıldığı bir canı öldürmemeniz üzere bana bey'at ediniz. Artık kim buna vefa eder, sözünde durursa onun müka­fatı Allah'a aittir. Kim de bunlardan birini işler de ondan dolayı (dünyevi) cezaya çarptırılırsa, bu onun için keffaret olur (günahının bağışlanıp temizlenmesine vesile kılınır). Kim de bu saydıklarımızdan bir günahı işler de Allah onu ona karşı setr ederse (gizli tutarsa) onun durumu Allah'a kalır: Dilerse onu bağışlar, dilerse ona azab eder."  [323]

Bu babda iki hadis daha bulunuyor. Birincisi Ebu Ümame'den (r.a.) rivayet edilmiştir ki, adı geçen diyor ki:

"Rasulüllah efendimiz (s.a.v.) mescid-i saadet'te bulunduğu ve biz de onunla beraber olduğumuz halde bir adanı geldi ve şöyle dedi:

-  "Ya Rasulallah! Doğrusu ben had cezasını gerektiren bir suç işledim. Hakkımda had uygula." Rasulüllah (s.a.v.) susup bir şey söylemedi. Adam yine aynı sözü söyledi. Peygamber (s.a.v,) yine sustu ve o sırada namaz için ikamette bulunuldu. Rasulüllah (s.a.v.) namazı kılıp namaz kıldığı yerden ayrılınca o adam Peygamberi izledi ve ben de Rasulüllah'm (s.a.v.) ona ne cevap vereceğim görüp anlamak üzere O'nu izlemeye başladım. Rasulüllah (s.a.v.) efendimiz ona:

-  "Ne dersin, evinden çıktığın zaman abdest aldın ve abdestini güzel yerine getirdin değil mi?" diye sordu. O da:

- "Evet ya Rasulallah!" diye cevap verdi. Rasulüllah (s.a.v.) devam­la:

- "Sonra bizimle beraber namaza hazır oldun değil mi?" diye sordu. Oda:

- "Evet..." diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) ona: .

- "Şüphe yok ki Cenab-ı Hak senin haddini (sana verilecek cezayı) bağışlamıştır." [324]

Bir adam da Peygamber (s.a.v.) efendimize gelerek dedi ki:

-  "Ya Rasulallah! Doğrusu ben Medine'nin öbür ucunda bir kadınla buluşup ondan yararlandım, cinsel temas dışında diğer şeylerin hepsini yaptım. îşte ben (huzurunuzdayım), dilediğin cezayı benim hakkımda uygula."

Bunun üzerine orada hazır bulunan Ömer (r.a.) ona şöyle uyarıda bulundu:

- "Andolsun ki Allah senin o işlediğin günahı setretmiş idi, sen de onu gizleyip açıklamasaydm ya..."

Peygamber (s.a.v.) ise hiçbir cevap vermeyip sustu. Adam ayrılıp gitti. Peygamber (s.a.v.) bir kişiyi onun arkasından göndererek onu çağırdı ve şu ayeti okudu: "Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri temizleyip giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüt, bir hatırlatmadır." Bunun üzerine orada bulunanlardan biri sordu:

- "Ya Rasuîallah! Bu ayet sadece o adam hakkında mı hastır, yok­sa bütün (mü'min) insanlar için de mi kapsamlı bir hükümdür?"

Peygamber (s.a.v.) bütün (iman eden) insanlar içindir de..." diye cevap verdi. [325]

Üç hadiste geçen "had" kelimesinin -siyak ve sibak da dikkate alındığında- ta'zir dahil bütün cezaları kapsamaktadır, islam fıkıhçıları ise, bunu sadece konunun başında açıkladığımız üzere zina, içki içmek, kazf (namuslu kimseye zina isnad etmek), hırsızlık, yol kesmek, riddet (dinden dönmek) ve devlete karşı baş kaldırıp isyan etmek suçlarına ve­rilmesi gereken ceza hakkında kullanmışlardır.

Anlaşılan odur ki, Rasulüllah (s.a.v.) efendimiz zamanında bu ke­lime bütün cezalarla ilgili olarak kullanılmış ve ta'ziri (kısas ve had cez­aları dışında kalan diğer suçlara verilecek cezayı) gerektiren hususlar da "had" olarak vasıflandırılmıştır.

Böylece işlediği bir suçtan dolayı Hz. Peygamber'e başvurup had uygulamasını isteyen mü'minlere ne gibi bir suç işlediklerini sormamış, sadece kıldığı namazların had ve diğer günahları temizleyip bağışlan­malarına vesile olduğunu bildirmiştir. Şüphesiz Rasulüllah (s.a.v,) efen-dimiz'in bu güzel tavrı bizim için en güzel örnektir. Her konuda olduğu gibi, suçların örtülü kalmasında ve affedilmesinde de dinin nasıl rah­met dolu kolaylık getirdiğini bu sözleriyle de bir defa daha ortaya koy­muştur. [326]

 

Çıkarılan Hükümler
 

1- Haddi gerektiren bir suç işlediğini itiraf eden kimseden ne gibi bir suç işlediği sorulmaz. Rasulüllah (s.a.v.) buna gerek görmemiştir.

2- Namaz ibadeti birçok iyilikleri, hayırları ve faziletleri berabe­rinde taşımaktadır. O bakımdan işlenen birçok küçük günahlar namaz ile affedilmekte ve kulu manevi kirlerden temizlemektedir.

3- Adamın işlediği suç ve günahı -insan haklarını ihlal etmiyor, kamu düzenim ve aile yapısını bozmuyorsa- gizli tutması, ifşa etmemesi daha uygundur. [327]