๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2010, 05:33:56



Konu Başlığı: İki müslümanın Vuruşması ve İntiharb Olayı
Gönderen: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2010, 05:33:56


İki müslümanın Vuruşması ve İntiharb Olayı
 

Müslümanların birbirine silah çekmesi, vuruşması, birinin diğerini öldürmesi son derece üzücü bir olaydır. Çünkü müslümanlar kardeştirler. Biri diğerine ne haksızlık eder, ne tecavüzde bulunur, ne de onu zalim ve mütecavize teslim eder. Müslümanm müslümana canı, kanı, malı, ırzı ve namusu haramdır.

O bakımdan İslâm birliğini zedeleyen, mü'minler arasına kin ve nifak sokan, kan gütme davasına yol açan bu gibi davranışlardan sakınmak farzdır. Nifak ve şikakı tesirsiz hale getirip durdurmak, birbi­rine hasım olan mü'minleri barıştırmak ve din kardeşliğini sarsan her türlü söz ve davranışın karşısına çıkmak vaciptir.

Allah'a ve ahiret gününe dosdoğru inanıp Hz. Muhammed'in (s.a.v.) getirdiği şeriate göre hayatım düzene sokan bir mü'min asla inti­har etmez. Zira hiç kimse kendi kanını akıtma hakkına sahip değildir. Hatta müctehid imamlardan bir kısmı müntehirin cenaze namazı kılınmaz demişlerdir. Bu işlenen günahın ne kadar büyük ve üzücü olduğunu yansıtmakta ve manevî bir müeyyide olarak belirlenmektedir.'[179]

 

İlgili Hadisler
 

Ebû Bekre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle buyurmuştur: "iki müslüman kılıç (silah)larıyla karşı­laşıp biri diğerini öldürdüğü zaman öldüren de, öldürülen de ce­hennem ateşindendir..." Bunun üzerine soruldu: "Şu katil, ya maktul (öldürülen) neden (ateştedir)?" Efendimiz şu cevabı ver­di: "O da arkadaşını öldürmek istiyordu." [180]

Cündeb el-Becelî (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Sizden önceki kavimlerde vücudunda yarası olan bir adam vardı. (Dayanamadı) bıçak abp elini kesti. Kan hiç durmadan aktı, tâki öldü. Bunun üzerine Cenab-ı Hak (peygambere vahyederek şöyle) buyurdu: "Kulum benden önce davranıp canına kıydı, ben de cenneti ona haram kıldım." [181]

Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Kim kendini keskin bir aletle öldürürse, keskin aleti elinde olup onunla karnına batıra batıra cehennem ateşinde ebediyen kalır. Kim de kendini zehirleyerek öldürürse, zahiri elinde onu yudumlaya yudumlaya cehennem ateşinde edebî kalır. Kim de bir dağdan kendini yuvarlayarak öldürürse, o da cehennem ateşinde edebiyen yuvarlana yuvarlana kalır." [182]

Mikdad b. Esved (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:

Hesûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e dedim ki: Ya Resûlallah, ne dersiniz, kâfirlerden bir adamla karşılaşır ve o da benimle vu­ruşur, kılıçla iki elimden birini keser ve sonra benden bir ağaca sığınıp "ben Allah'a teslim aldum" (İslâm'a girdim) der, ben bu durumda o bu sözü seyledikten sonra onu öldürebilir miyim? "Efendimiz: "Hayır onu öldürme..." diye buyurdu. Mikdad (r.a.) diyor ki, Resûlüllah'a (s.a.v.): "O benim bir elimi kestikten son­ra, ben de onun elini kestikten sonra bu sözü seylerse onu öldü-re bilir miyim?" diye sordum. Efendimiz: "Hayır onu öldürme.

Çünkü o, sen onu öldürmeden önce senin yerinde ve sen de henüz o, o kelimeyi söylemeden önce onun yerindesin demektir" diye buyurdu. [183]

Câbir (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:

"Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Medine'ye hicret ettiğinde Tufayl b. Amr'le birlikte onun kavminden bir adam Peygamber'e (s.a.v.) (katılmak üzere) hicret ettiler. Adam Medine'nin ha­vasına uyum sağlayamadı, yani oranın havası ona yaramadı, derken enlice keskin bir aletle parmaklarının (veya bileğinin) damarlarını kesti de kesilen yerden kan fışkırıp akmaya başladı ve bu yüzden öldü. Sonra Tufayl b. Amr onu rüyasında gördü, heyeti güzeldi.-Ancak iki elini örtüp gizlemiş durumdaydı. Tu­fayl ona: "Rabbm sana nasıl davrandı?" diye sormuş, o şu cevabı vermiş: "O'nun peygamberine hicret ettiğimden dolayı beni mağ­firetine mazhar kıldı." Tufayl ona: "Ellerini örtüp gizler halde seni görüyorum, o neden?" diye sorunca, adam şu cevabı vermiş: "Bana, senin kendine ait (organı) ifsat etmeni biz düzeltmeyiz" denildi...

Sonra Tufayl gördüğü bu rüyayı Resûlüllah'a (s.a.v.) an­lattı. Resûlüllah (s.a.v.): "(Allah'ım), ellerinden dolayı da onu bağışla" diye duâ etti. [184]

İlim adamlarının hemen hepsi bu rivayetlerle istidlal ederek, müslumanm müslüman kardeşiyle vuruşmasının haram, büyük günah olduğunu, biri diğerini öldürme azmi ve gayreti içindeyken mağlup düşüp Öldürüldüğü takdirde hem katilin, hem de maktulün cehennem­likler sınıfına gireceklerini belirtmişlerdir. Aynı zamanda intiharın, hastalık ve illete dayanamayarak bir organı kesmenin, kan damarlarını tahrip etmenin de aynı tahrîm ve kebâir kapsamına girdiğinde görüş birliği izhâr etmişlerdir. [185]

 

Tahliller ve Rivayetler
 

768 no'lu Ebû Bekre hadîsi sahih olup istidlal ve ihticaca sâlihtir. Bunun manası ise, hem katilin, hem de maktulün ateşe müstahik ol­masıdır. Ama yine durumları Allah'a kalmıştır, dilerse azab ettikten sonra diğer günahkâr muvahhidler gibi onları cehennem'den çıkartır, dilerse cehenneme sokmadan bağışlar.

İlim adamlarından bazısı bunu, din kardeşiyle vuruşmayı mubah sayanlara hamlederek ayrı bir yorumda bulunmuşlardır. Aslında böyle bir yoruma gerek yoktur. Zira haramı helâl sayıp tevbe edip pişmanlık duymadan ölen veya öldürülen kimsenin küfür üzere öldüğü ve Öylesinin cehennem ehlinden olduğu dinî bir hüküm olarak bulunuyor. O bakımdan vuruşup birinin diğerim öldürme olayı küfür kapsamına değil, büyük günahlar kapsamına girmekte ve ona göre kıyamet gününde çok ağır bir ceza va'dedilmektedir.

Gerek Haricîlerin, gerekse Mu'tezile'nin bu hadîsle istidlal etme­lerinin kendi görüş ve iddialarım kuvvetlendirme açısından isabetli bir istidlal değildir.

Birbiriyle vuruşan müslümanlarm arasını bulmaya, barış sağlamaya çalışmak vacibdir. Bir taraf tecavüzüne devam edecek olur­sa, onu yola getirinceye kadar barış isteyenlerden yana tavır alıp savaşmak gerekir. Hucurat sûresi 9. âyetle bilhassa müminlere bu va­zife verilmekte ve bir emir mahiyetinde vücup ifade edilmektedir. Zira haklıya yardım, mütecaviz azgınları durdurmak için savaş vaciptir. Ashab ve Tabiînin de görüş ve içtihadı bu merkezdedir,

769 no'lu Cündeb hadîsi de sahîh olup istidlale salihtir. Hadîs, in­tihar eden kimsenin çok büyük bir günah işlediğine ve o sebeple Allah'ın varlığını, birliğini tasdik eden tevhîd ehlinden çok günahkâr olanlarla birlikte uzun süre cehennemde kalacaklarına delâlet etmekte­dir. Böylece cennetin öylesine haram kılınması sonsuz değildir, uzun süreyle ilgilidir. İlim ehlinin cumhuru da aynı görüştedir.

Nitekim 772 no'lu Cabir hadîsi bu manayı desteklemekte ve inti­har eden mü'minin bir bakıma azap çektiği, ama diğer yandan Peygam-ber'i (s.a.v.) izleyerek Medine'ye hicret ettiğinden dolayı bağışlandığı kaydedilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in Tufayl'in rüyasını takrir buyurması ve onu müntehir (intihar eden) arkadaşı içirt duâ ve mağfiret dileğinde bulunması da ayrı bir karine ve delil olarak cumhurun görüşünün isabetini ortaya koymaktadır.

Buharı ve Müslim'in rivayetinde Ebû Hüreyre (r.a.) diyor ki: "Resülüllah (s.a.v.) Efendimiz'le birlikte savaşa katılıp hazır bulunduk. Müslüman olduğunu iddia eden bir (münafık) kişi hakkında Resülüllah (s.a.v.) Efendimiz "o cehennem ehlindendir" buyurdu. Savaş başlayıp o adam savaşa hazır olunca cidden müthiş bir savaş verdi ve yaralandı. Bunun üzerine denildi ki: "Ya Resûlallah! Siz az önce o kişi cehennem ehlindendir, buyurdunuz. Oysa gerçekten o çok çetin bir savaş yaptı ve öldü..." Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "O ateşe gitti..." buyurdu. Bu yüzden müslümanlardan bir kısmı neredeyse şüpheye düşeceklerdi, derken biri gelip şu bilgiyi verdi: "O adam hemen ölmedi, ağır bir yara almıştı. Gece olunca yaranın verdiği ıstıraba dayanamayarak kılıcının ucunu tutup kendini onun üzerine yüklemek suretiyle intihar etti." Bu haber Resûlüllah'a (s.a.v.) ulaşınca, şöyle dedi: "Allahu Ekber... Ben şehadet ediyorum ki ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm..." Sonra Bilâl'a insanlara şunu duyurmasını emretti: "Cennet'e ancak müslüman bir nefs (can) gidebilir... Ve Cenâb-ı Hak şüphesiz ki bu dini facir adamla da kuvvetlendirir..." [186]

Bu hadîs, dış dörünüşüyle müslüman olup kalbiyle vicdanıyla müslüman olmayan bir münafığın veya ilâhî sınırları fütursuzca aşan bir facirin cehennemlik olduğuna delil sayılmaktadır. Kişi Allah'a, Pey­gamberine ve âhiret gününe inandığı halde ilâhî sınırları aşıp günah peşinde koşmak suretiyle fâcir sıfatını almışsa, cehennemde devamlı değil, uzun süre kalır. İçten kâfir, dıştan müslümansa, cehennemde ebe­diyen kalır.

770 no'lu Ebû Hüreyre hadîsi de buna yakın şekilde yorumlanmıştır.

771 no'lu Mikdad hadîsi üzerinde hayli durulup az farklı yorumlar yapılmıştır.  Hadîs  sahîh  olup  istidlale  sâlih  görüldüğünden  son cümleleri üzerinde dikkatle durulması gereği duyulmuştur. Müslüman-la savaşan bir kafirin kanı mubahtır. Ancak savaş esnasında hidâyet nasip olur da "ben İslâm'a girip Hakk'a teslim oldum" derse, artık onun kanı haram olur. Buna rağmen onunla vuruşmakta olan müslüman vurup onu öldürürse, çok tehlikeli bir fiil ve büyük bir günah ortaya koymuş olur. Onun yerine geçer, yani günah ve ölçüyü dikkate almadan tecavüz etmiş sayılır...  İslâm'a giren kâfiri haksız yere    öldüren müslüman hakkında kısas hükmü uygulanır. İşte onu öldürdüğü tak­tirde onun yerine geçerden maksat budur.

Böylece savaş esnasında da İslâm'a girdiğini ilân eden bir müşrike karşı artık silah kullanılmaz. Zira o adamın samimi olup omadığını o sırada anlamak âdeta mümkün değildir. Artık zahire göre amel etmek gerekir. Nitekim Resülüllah (s.a.v.) Efendimiz: "Biz zahire göre hükmederiz. Sırları (kişilerin kalp ve kafalarındaki gizli niyet ve düşünceleri) Allah daha iyi bilir..." buyurmuştur.

O bakımdan Resülüllah'ın (s.a.v.) hükümleri hep zahir idi, zahire göre hükmederdi. [187]

 

Çıkaılan Hükümler
 

1- İki müslümanm birbirini öldürmek üzere silâhlı vuruşmada bulunması haramdır ve büyük günahlardan biridir.

2- İki  veya  daha  fazla  müslümanlarm  silahla  vuruşmaya başlaması halinde diğer müslümanlarm aracı olup onları barıştırması, aralarında sulh te'sis etmeleri vaciptir.

3- İki müslüman birbirini öldürmek üzere silâhlı vuruşmada bulu­nur da biri diğerini öldürürse, her ikisi ,de cehennemliktir. Cezalarını çektikten sonra cennete girerler.

4- Bununla beraber durumları Allah'a aittir, dilerse affeder, dilerse azâb eder,

5- İntihar haramdır ve büyük günahlardan biridir.

6- Kendi canına kıyan kimse, bunun cezasını âhirette görür. Ancak Cenâb-ı Hak dilerse onu -dünyada işlediği çok güzel amellerin­den dolayı- bağışlar.

7- Şöhret için, beğeni kazanmak için savaşan kimseye uhrevî mükâfat yoktur.

8- İçinde kötülük, amelinden fîsk-u fücur bulunan kimse savaşta öldürülecek  olursa,   şehidlik  mertebesi   onun  kul hakkı hâriç günahlannı temizler. Ama münafık ise şehidlik mertebesine erişmez ve âhirette ona bir fayda sağlamaz.

9- Bir organını kesmek suretiyle intihar eden kimse, âhirette öylece sakat kalır. Ancak Cenâb-ı Hak dilerse onun iyi bir amelinden dolayı onu bağışlayabilir.

10- Müslümanla kâfir savaşırken kâfir vurup müslümanm bir eli­ni kestikten sonra "ben İslâm'a girdim, Hak'a teslim oldum" derse, artık o müslümanm ona karşı silah kullanması ve vurup öldürmesi helâl ol- . maz.

11- Aynı şekilde kâfir olan kişi müslümanm elini, müslüman da onun elini kestikten sonra kâfir İslâm'a girerse, artık öldürülmez. Müslüman onu bu vaziyette öldürürse kısasen katledilir.

12- Bir kişi İslâm'a girdiğini açıklar veya iki şehadet kelimesini getirirse artık onun müslüman olduğu kabul edilir. Kalben İslama girip girmediği o sırada araştırılmaz veya samimi olmadığı düşüncesiyle ha­reket edilmez. Çünkü zahire göre hüküm verilir.

13- O bakımdan Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nübüvvet gözüyle birçok gizli tarafları bildiği halde zahire göre hüküm verirdi.

14- Buna kıyasla hâkim keramet sahibi olup davacıyla davalıdan hangisinin haklı ve haksız olduğunu bilse bile, beyyine ve zahirî delil­lere göre hükmetmekle yükümlüdür. Kerametine göre hükmedemez.

15- Böylece keramet dinde delil sayılmamıştır. Rüya delîl sayılmadığı gibi...

16- Kişinin günahı ne kadar çok olursa olsun, tevhîd ehlinden ise ebediyen cehennemde kalmaz. Günahına göre azap çektikten sonra çıkar.

17- Çünkü Cenâb-ı Hak kendisine şirk koşmaklığı bağışlamaz. Yani bir kişi Allah'ın varlığını, birliğini inkâr eder veya putları da ilâh kabul eder ve tevhîd dinine dönmeden ölürse, artık onun bağışlanması söz konusu olamaz.                 

18- Bundan başka günahları, Cenâb-ı Hak dilediği kimseler hakkında bağışlar. Yeter ki kul ölmeden önce tevbe ve istiğfarda bu­lunup ciddî bir pişmanlık duysun. [188]

 

Diyetler
 

Diyet, kelime olarak aslı "vidyet" dir, Kelime hafiflesin diye başındaki "vav" harfi hafzedilip ona bedel sonuna bir "h" harfi -ki "t" ol­arak yazılır- konmuştur.

Türkçemizde buna "kan bahası" denir. Öldürülen veya yaralanan bir kimseye verilmesi hükmolunan mal veya nakit karşılığı olarak Arapça'da, daha doğrusu İslâm hukunda "diyet" kavramına yer verilir ve özel bab olarak cinayetler bahsinde işlenir.

Hatâen öldürmek veya ölüme sebep olmak veyahut kasde benzer öldürme olayında katilin veya onun baba tarafından yakınlarının veya vârislerinin maktul   tarafına diyet ödemeleri gerektiği gibi, kasden öldürme olayında da maktulün vârislerinden birinin kısastan vaz­geçmesiyle de diyet gerekir.

Ancak gerek kasde benzer Öldürme olayında, gerekse hatâen öldürme veya ölüme sebebiyet verme olaylarında neden ne kadar diyet ödenir? Aşağıdaki hadîslerin ışığı altında müctehidleriri tesbît, görüş ve içtihatları bu soruyu cevaplamakta ve gereken bilgiyi vermektedir.

Diyet olarak ödenmesi gereken mal veya nakit hayli yüksektir. Bunun sebebi caydırıcı müeyyide oluşturmak ve kan gütme'davasına imkân kapısını açık tutmaktır. Diğer hukuk sistemlerinde bu tür bir müeyyideye pek rastlanmaz. İslam hukukuna has bir müeyyide olarak bilinmektedir. [189]

 

İlgili Hadisler
 

Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'den o da babasından ve dedesinden yaptığı rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Yemen halkına bir mektup yazdı ve bu mektupta şuna da yer verildi: Kira mucip (haklı) bir sebeb olmaksızın bir mü'mini öldürür de öldürdüğüne dair beyyine bulunursa, şüphesiz o Öldürme kaved'dir, (yani kısas gerektirir). Ancak öldürülenin velîleri (diyete) razı olurlarsa, (artık kaved düşer).

Şüphesiz ki nefiste (bir adamın canına kıymakta) yüz deve diyet vardır. Burnun tamamı kesildiğinde diyet vardır. Dilde diyet vardır, iki dudakta diyet vardır. İki yumurtalıkta diyet vardır. Zeker (penis) de diyet vardır. Omurga kemiğinde diyet vardır. Bir ayakta yarım diyet vardır. Beyne kadar inen (ama beyni zedelemeyen) yaralamada üçte bir diyet vardır. Karın içine geçen yaralamada üçte bir diyet vardır. Kemiğin çatlama ! veya kırılmasında onbeş deve diyet vardır. El ve ayak parmak­larından herbiri için on deve diyet vardır. Dişte beş deve diyet vardır. Kemiğin açılıp görünmesine sebep olan yarada beş deve diyet vardır.

Hem kadına karşılık erkek kısasen öldürülür. Devesi ol­mayıp da altını olanlar (cana karşılık) bin dînar diyet vermesi gerekir." [190]

775 no'lu hadîsi aynı zamanda îbn Huzaynıe, İbn Hibban, İbn Cârûd ve Hâkim tahrîc etmişlerdir. Beyhakî de mavsûlen tahrîc etmiştir. Ebû Dâvud ise bunu el-Merâsil'de tahrîc etmiş bulunuyor. [191]

Ayrıca hadîsi, hadîs imamlarından Ahmed, Hâkim, İbn Hibban ve Beyhakî sahîhlemiştir. Hafızların ve ilim adamlarının bu hadîsin sa­dece "Kadına karşılık erkek kısâsen öldürülür" cümlesi üzerinde ihtilâf

etmişlerdir.

Böylece hadîste yer alan anlatımdan diyetin vacip olduğu ortaya çıkıyor. İmam'Şafiî de aynı görüştedir. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Şafiî'ye göre, deve bulunduğu halde ondan, bulunmadığı taktirde kıy­meti diyet olarak verilir.

Deve ve nakitten başka olarak taraflar bir anlaşma yaparlarsa kıymet taşıyan bir mal da diyet olarak taktir edilebilir.

İlim ehlinden bir cemaat ise diyet, deveden yüz, sığırdan ikiyüz, koyundan ikibin, altından bin miskal taktir edilir. Gümüşten ise farklı görüş ve tesbitler ortaya çıkmıştır: el-Hadf ye göre onbin dirhem taktir edilir. İmam Mâlik ile İmam Şafiî'ye göre oniki bin dirhem taktir edilir. [192]

 

Müctehid İmamların İstidlal ve İhticacları
 

a) Hanefîlere göre, mugallaza (ağır) diyet -ki bu kasde benzer Öldürmeden dolayı taktir edilen diyettir- yirmi beşi iki yaşma ayak ba­san dişi deve, yirmi beşi üç yaşma ayak basan dişi deve, yirmi beşi dört yaşma ayak basan dişi, yirmi beşi de beş yaşma ayak basan dişi deve olmak üzere yüz deveden ibarettir. Bunların hepsinin de dişi ve gebe ol­ması şarttır.

İmam Muhammed'e göre, otuzu dört yaşma ayak basmış, kırk tanesi altı yaşma ayak basmış, otuz tanesi de beş yaşma ayak basmış gebe deve olmak üzere yüz deveden ibarettir.

Deveden başka tağliz yoktur. Yani altın veya gümüşten verilen diyette mugallaza (ağır) söz konusu değildir.

Hafif diyet ise, hatâen öldürme, hata mecrasında cari olan öldürme ve bir de katle sebebiyette taktır edilen diyettir. Altından bin dînar, gümüşten onbin dirhemdir, İmam Mâlik ile İmam Şafiî'ye göre, gümüşten oniki bin dirhemdir.

Deveden ise, yirmisi iki yaşma ayak basmış, yirmisi üç yaşına ayak basmış, yirmisi dört yaşma ayak basmış dişi, yirmisi de iki yaşma ayak basmış erkek olmak üzere yüz taneden ibarettir. [193]

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, diyet sadece sözü edilen üç şeyden (deve, altın ve gümüş) verilir, tmameyne göre, sığır, koyun ve giyim eşyasından da verilebilir. Sığırdan ikiyüz inek, koyundan bin tane, her biri iki elbiseden (iki parçadan ibaret olan) ikiyüz hülle (ağır babalı hırka ve entari-ceket, pantolon) bu cümledendir.

Kasde benzer Öldürme, hatâen ve hata mecrasında carî öldür­menin keffareti ise mü'nıin bir köle azâd etme (hürriyetine kavuş­turma) dır. Bunu bulamadığı taktirde iki ay üstüste oruç tutmaktır. Bu­nun dışında başka bir yol yoktur, yani altmış fakiri doyurma bu mese­lede geçerli sayılmamıştır.

Öldürülen kadın ise onun diyeti, erkeğin diyetinin yansıdır. Zim-mi'nin diyeti müslümanm diyeti gibidir. [194]

Burunda, konuşmayı engelleyecek şekilde dilde veya çoğu harfleri telaffuz edenıiyecek kadar dilin kesilme ve yaralanmasında; cinsel te­ması engelleyecek şekilde belde, idrarı tutmayı engelleyecek şekilde kızlık zarının zedelenmesinde, zeker (penis) de, penisin baş kısmının kesilip yaralanmasında, aklî dengeyi bozan darbede... işitmeyi engelleyecek şekilde kulakta, görmeyi engelleyecek şekilde gözde, koku al­mayı engelleyecek şekilde koklama duygusunda, tad almayı engelleye­cek şekilde tad alma duygusunda, bir daha çıkmamasıyla sakalda, baştaki saçta, kipriklerde, iki gözde, iki kulakta, kadının göğsünde, iki elde diyet vardır. Bunun gibi iki ayakta da diyet vardır. Hulasa Bütün bunlar vücut ve yüzün güzelliğini bozduğu, kişiyi sakat bıraktığı için diyet kapsamına alınmıştır.

Bu saydıklarımızdan vücutta çift olan azadan her birinden dolayı yarım diyet gerekir. Nitekim Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Amr b. Hazm'e "iki gözden dolayı tam diyet, bir gözden dolayı yarım diyet gerekir..." buyurduğu sahih rivayetle sabit olmuştur. Vücutta dört bölümü olan (göz kapakları gibi) her kapaktan dolayı dörtte bir diyet gerekir. El ve ayak parmaklarından her birinden dolayı on deve diyet gerekir. Parmakların her eklem yerinden dolayı yirmide bir diyet gerekir. Her dişten dolayı da yirmide bir- dryet gerekir. Bunlar gibi men­faatini kaybeden her azadan dolayı da diyet gereklidir. [195]

b) Şâfiîlere göre, hür müslimin kasden öldürülmesinde (velîleri kısastan vazgeçtikleri taktirde), otuzu dört yaşma ayak basmış, otuzu beş yaşma ayak basmış, kırkı da gebe olmak üzere yüz dişi deve diyet gerekir.

Hatâen Öldürmede ise, yirmisi iki yaşına, yirmisi üç yaşma ayak basmış dişi deve, yirmisi üç yaşma ayak basmış erkek deve, yirmi tane dört yaşma, yirmi tane de beş yaşma girmiş deve diyet olarak verilir.

Mekke hareminde veya haram ayları sayılan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb'de hatâen adam öldürecek olur veya mahremi sayılan annesini, kızkardeşini yine hatâen öldürecek olursa otuzu iki yaşma giren dişi, otuzu üç yaşına giren dişi, kırkı da dört yaşma giren dişi olmak üzere yüz deve diyet verir.

Hatâen Öldürmeden dolayı -isterse öldürülen mahremi olsun ge­reken diyeti- katilin akilesinin hemen ödemesi gerekir.

Kasden öldüren kimsenin -kısastan vazgeçildiği taktirde- gereken diyeti acilen ödemesi gerekir. Bunun gibi kasde benzer öldürmeden do­layı da yüz deveyi üç guruptan oluşturarak akilenin acilen ödemesi de gerekir. Develerden bir kısmının hasta veya kusurlu olmaması lâzımdır. Ancak maktulün vârisleri kabul edip rıza gösterdikleri tak­tirde bir sakınca yoktur.

Deveye muadil bir malın taktir edilmesi veya kıymetinin belirle­nip verilmesi ise tarafların rızasına bağlıdır. Katil yüz deveyi tamamen te'min edemediği taktirde noksan kalanlar için bir fiat taktir edilerek diyet tastamam ödenir.

Kadın ve hunsâ (eşcinsel)in diyeti gerek Öldürme, gerekse yarala­ma hususunda erkeğin diyetinin yarısıdır. Yahudi ve hıristiyamn diyeti ise müslümamn diyetinin üçte biri nisbetindedir. [196]

c) Hanbelîlere göre de diyet, Kitap, Sünnet ve İcmâ' ile Sabit ulmuştur. İlim adamları diyetin deveden verilmesi üzerine binleş-mişlerdir. Hür müslüman kimsenin diyetinin de yüz deve olduğuna icma' vaki olmuştur. Ancak deve temininde zorluk ortaya çıktığında altın veya gümüş olarak taktir edilebilir. Altından bin miskal, gümüş­ten ise oniki bin dirhem verilir. Bunun dışında sığır ve elbise olarak da verilmesi caizdir. Sığırdan ikiyüz tane, kat elbise olarak da ikiyüz; kat belirlenir. Koyundan diyet vermesi halinde ikibin koyun taktir edilip.

ilim adamları altın ve gümüş dışında kalan şeyler hakkında farklı bir rakam ortaya koymamışlardır. Altın ve gümüşte ise Ebû Hanîfe, iki arkadaşı ve İmam Sevrî farklı bir rakam belirlemişlerdir. Onlara göre

gümüşten onbin dirhem verilir. Zayıf sıska, hasta ve sakat deve fidye, olarak kabul edilmez.

Öldürme kasden meydana gelmiş ve kısastan vazgeçilmişse, o takr tirde katilin malından yirmi beşi iki yaşma girmiş dişi, yirmi beşi üç yaşma girmiş dişi, yirmi beşi dört yaşma girmiş dişi, yirmi beşi de beş yaşına girmiş dişi olmak üzere yüz deve verilir.

Öldürme olayı kasde benzer şekilde meydana gelmişse, yüz deve üç yılda akile tarafından üç taksitle ödenir. [197]                           

Ancak İbn Şirin, Zührî, el-Hâris, İbn Şübrüme, Katade ve :Ebû Sevr'e göre, hatâen Öldürmede de diyet katilin malından ödenir, akileye yükletilmez. Zira bu onun bir fiilidir ki cezasını kendisinin karşılaması gerekir. Bunlara karşı, Hanefıler, Şafiî'ler, Hanbelîler, îshak, İbn Münzir, Şa'bî, Nahaî ve Sevrî'ye göre diyeti katilin akilesi (baba ta­rafından olan yakınları) öder.                                                         

Öldürme olayı hatâen meydana gelmişse, akile üzerine diyet ola­rak yüz deve gerekir. Bu da üç yıllık bir süre içinde beş kısım halinde Ödenir.

İmam Mâlik ile İmam Şafiî'ye göre, bu durumda katil hit şey ödemez,  diyetin tamamı akile tarafından karşılanır.  İmam Ebû Hanîfe'ye göre, katil de akile arasında yer alıp adam başına düşen mik­tarı öder.

Ağır diyet ancak Mekke haremi dahilindeki öldürmeden dplayı taktir edilir. [198]                                                                         

d) Mâlikîlere göre, kitap ehlinin diyeti müslümanlann diyetinin yarısıdır. Mecusîlere gelince onların diyeti, erkek ise sekizyüz dirhem, kadın ise dörtyüz dirhemdir.

Bir müslüman bir zimmî'yi hatâen öldürürse, diyeti katilin akile-sine yüklenir. Bunu da üç yıllık süre içinde üç kısımda öderler.

Ergen bir adamla ergen olmamış bir çocuk birleşip bir adamı kas-den öldürürlerse, çocuğun akilesi diyetin yarısını öder, ergen olan adam ise kısasen Öldürülür. Adam kasden, çocuk hatâen vurup bir adamı öldürürlerse hüküm yine aynıdır.

Diyet olarak yüz deve verilir. Deve bulunmadığı taktirde altın ve gümüş verelir. Altından bir miskal, gümüşten ise oniki bin dirhem tak­tir edilir. [199]

Yaralama ve kesme olaylarında taktir edilen diyet:

Hanefi'lerin tesbit ve ictihadlarını az yukarıda belirtmiş bulunuyo­ruz. Şâfiîlere göre, başta kemik gözükecek şekilde açılan yara ile yüzde bu ölçüde açılan yaradan dolayı beş deve diyet gerekir. Kırma cinaye­tinden dolayı on deve diyet gerekir. Beyne kadar dayanan yaralamadan dolayı diyetin üçte biri, yani otuz dört deve gerekir. Karın nahiyesinde-, ki yaralama iç kısma kadar nüfuz ederse, diyetin üçte biri gerekir. İki kulaktan dolayı da on deve diyet gerekir. Her gözden dolayı yarım diyet gerekir. İsterse göz şaşı veya kör olsun farketmez. Her müslimin her dişinden dolayı beş deve diyet gerekir. [200]

Diğer azanın kesilme, yaralama ve kırılması durumunda taktir edilen diyet Şâfülerin görüş ve içtihadına uygun bir ölçüde bulunuyor. O bakımdan detayına inmeye gerek görmüyoruz. [201]

 

Rivayetler ve Tahliller
 

Bu bapta rivayet edilen altı hadîs daha bulunuyor. Onları meâlen nakletmekte fayda mülahaza etmekteyiz. Zira böylece rivayetlerin tam­amından konuyu daha iyi anlama imkânları doğar.

Amr b. Şuayb'den, o da babasından ve dedesinden rivayet etmiştir: Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz burun bütünüyle kesildiği taktirde kâmil akl (diyet) e, sadece iki parmak ucuyla tutulabilen yum-şak kısmı kesildiği taktirde akl (diyet) in yarısına hükmetti. Göz hakkında yarım akl (diyet), ayak hakkında yarım akl, el hakkında yarım akl, beyne ulaşan yara hakkında aklın üçte bi­riyle, kemik zarını sıyırır şekildeki başta meydana gelen yaralamaktan dolayı onbeş deve ile hükmetti." [202]

îbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle buyurdu: "Şu ve şu müsavidir. Yani serçe, yüzük ve baş parmak diyet hususunda eşit sayılırlar." [203]

İbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle buyurdu: (Diyet hususunda) dişler de müsavi sayılır­lar. Yani ön dişlerle yan ve öğütücü dişler eşittirler." [204]

Ebû Musa (r.a.) dan yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz parmaklardan dolayı develerden onar onar (diyet ve­rilmesiyle) hükmetti." [205]

Amr b. Şuayb'den, o da babasından ve dedesinden rivayet etmiştir. Dedesi, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu haber ver­miştir: "Her parmaktan dolayı (diyet olarak) on deve gerekir. Her dişten dolayı da beş deve gerekir. Parmaklar bu-hususta eşittirler. Dişler de eşittirler. " [206]

Yine Amr b. Şuayb'den, o da babasından ve dedesinden rivayet etmiştir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle, buyurmuştur: "Dişlerden dolayı deveden beşer beşer (diyet) gerekir." [207]

Amr b. Şuayb'den, o da babasından ve dedesinden yaptığı rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, görme hassesini yitirmiş olup darbeden silik* hale gelen ve kendi çanağında sabit kalan gözden dolayı tam gözün üçte bir nisbetinde diyet gerekir; hare­ketsiz kalan felçli elden dolayı kesildiği taktirde sağlam elin üçte bir nisbetinde diyet gerekir; Çürüyüp kararan dişin yerin­den çıkarılmasından dolayı sağlam dişin üçte bir nisbetîndeki diyet gerekir" buyurmuştur. [208]

Altı Hadîsin Tahlili

786 no'lu Amr hadîsinin isnadında Muhammed b. Râşid ed-Dimeş-kî el-Mekhulî bulunuyor. îlim adamlarından bir cemaat bu zat hakkında görüş ve tesbitlerini ortaya koymuşlardır. .Onlardan bir kısmı onun sika olduğunu söylemiştir. Ebû Hatim onun sadûk olduğuna, Nesâî isi kaviy olmadığına dikkat çekmiştir. Ancak Ahmed b. Hanbel onun güvenilir olduğunu bildirerek rivayetine itimad edinilebileceğine işarette bulunmuştur. [209]

787 no'lu İbn Abbas hadîsini Tirmizî sahîhlemiştir. Böylece diyet hususunda beş parmak arasında farklı bir nisbet olmadığı belirlenmiş oluyor. Koparılan veya kesilen parmak ister serçe, ister orta, isterse başparmak olsun farketmez.

788 no'lu İbn Abbas hadîsini aynı zamanda Hafız Bezzar ve İbn Mâce tahrîc etmişlerdir. İsnadmdaki ricalin hepsi sahihtir. Böylece 670 nolu hadîsle birleşmekte ve biri diri diğerini kuvvetlendirmektedir.

789 no'lu Ebû Musa hadîsini ayrıca îbn Hibban ve îbn Mâce tahric etmişlerdir. Ebû Dâvud ile el-Münzerî bu hadîsle ilgili bir görüş beyan etmeyip susmuşlardır, isnadında bir beis görülmemiştir. [210]

790  no'lu Amr hadîsini Tirmizî dışında diğer beşler tahrîc etmiştir. îsnadmdaki ricalin hepsi rical-İ sahihtir. O bakımdan istidlale sâlihtir. Böylece her parmaktan dolayı diyet olarak on devenin ve her dişten dolayı beş devenin gerekli olduğu anlaşılmaktadır.

791 no'lu Amr hadîsi hakkında Ebû Dâvud ve el-Münzerî bir görüş ve tesbit ortaya koymamışlardır. Ancak Amr'e kadar ulaşan ricalin hep­si sikadır. O bakımdan istidlale sâlih görülmüştür. Bu da yukarıdaki hadîsleri kuvvetlendirmekte ve her dişten dolayı beş deve diyet veri­leceğini hükme bağlamakta, aynı zamanda dişler arasında bu konuda bir fark olmadığını göstermektedir.

792 no'lu Amr hadîsini aynı zamanda İbn Huzayme ve îbn Cârûd tahrîc edip sahîhlemişlerdir.

Dış organların hemen hepsi hakkında gereken diyet nisbeti belir­lenmiş bulunuyor. îç organlara gelince, onları dış organlara kıyas et­mek çok zordur. O bakımdan ilim adamlarının görüş ve içtihatları bu hususta farklı olmuştur. Ayrıca darbeden dolayı konuşma yeteneğini yi­tiren kimseye de diyet vermek gerekir. Aynı zamanda cinsel ikdidarını kaybedenin de durumu böyle. Nitekim Amr b. Şuayb'm yaptığı rivayete göre, bir adam diğer bir adama dayak attı ve o yüzden dayak yiyen işitme, görme, evlenme (cinsel temas) ve aklî yetenek ve hasselerini kaybetti. Bunun üzerine Hz. Ömer bunlardan her Diri için bir diyet ge­rekli görerek dört diyet verilmesini hükme bağladı.

Bu rivayetin isnadmdaki ricalin hepsi sahihtir. Böylece sadece dış organların kesilip kırılmasından, koparılmasından dolayı diyet gerek­miyor, ,aynı zamanda bu organlar hasselerini kaybettiği durumlarda da diyet gerekiyor. Bunlardan her biri için on deve diyet olarak alınır.

Ayrıca Muhammed b. Mensur'un Cafer b. Muhammed'e isnaden yaptığı rivayette, aldığı darbeden dolayı idrarını tutamayan bir adam için Hz. Ali diyet verilmesinde hükmetmiştir ki bu diyet de on deveden ibarettir. [211]

 

Çıkarılan Hükümler
 

1- Kasde benzer Öldürmeden dolayı muğallaza (ağır) diyet gerekir. (Bu daha çok Hanefîlere göredir).

2- İki, üç, dört ve beş yaşlarına ayak basmış yüz devenin hepsinin de gebe olması gerekir. Bu ağır diyettir.

3- Deveden başka mal ve nakitte tağliz yoktur.

4- Hata, cârin mecra hatâ ve katl-i sebebîden dolayı hafif diyet gerekir. Bu da yüz deveden ibarettir. Ancak hepsinin gebe olması şart' değildir.

5- Diyet olarak altın veya gümüş taktir edildiğinde, altından bin dinar, gümüşten on bin dirhem verilir.

6- İmam Şafiî'ye göre, gümüşten on iki bin dirhem verilmesi gere­kir.                                                                             

7- Hafif diyet kapsamına giren yüz devenin yirmi tanesi erkek, seksen tanesi dişi olarak taktir edilmiştir.

8- İmam Ebû Hanîfe'ye göre, diyet sadece deve, altın ve gümüşten verilir.

9-  İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, sığır, koyun ve elbiseden de verilebilir.

10- Sığırdan ikiyüz, koyundan bin elbiseden ise ikiyüz kat takdir edilir.

11- Kasde benzer öldürme ile hatâen ve mecrada olan öldürmeden dolayı keffaret de gerekir.

12- Keffaret, mü'min bir köle azad etmek, bu olmadığı taktirde iki ay üst üste oruç tutmaktır. Altmış miskin ve fakiri doyurmakbu keffar-ette geçerli sayılmamıştır.

13- Öldürülen kadının diyeti erkeğin diyetinin yarısıdır.

14- Zımnimin diyeti müslümanm diyeti kadardır.

15- Vücut ve yüzün güzelliğini bozan her  darbeden dolayı diyet gerekir.

16- Duyuları iptal eden darbeden de dolayı diyet gerekir.

17- Vücutta çift olan organlardan her biri için yarım diyet gerekir.

Meselâ iki gözden dolabı tam diyet, bir gözden dolayı yarım diyet gere­kir.

18- Dört bölümden ibaret olan organ meselâ göz kapakları alt üst olmak üzere dört kısımdır. Her birinden dolayı dörtte bir diyet gerekir.

19-E1 ve ayak parmaklarından her biri için on deve, bu par­makların eklem yerlerinden kesilmesi halinde her eklem için beş deve diyet gerekir.

20- Şâfıîlere ve Hanbelîlere göre, mugallaza (ağır) diyet diye bir ayrım yoktur. Otuzu dört yaşma, otuzu beş yaşma, kırkı da gebe olmak üzere yüz deve takdir edilir. Bu kasden öldürülüp kısastan vazgeçilen hür müslümamn diyetidir.

21- Hatâen Öldürmeden dolayı ise yirmisi iki yaşında, yirmisi üç yaşmaayak basmış dişi; yirmisi dört, yirmisi beş, yirmisi üç   yaşma ayak basmış deve olmak üzere yüz deve diyet  olarak taktir edilir. Bu Şâfîüere göredir.

22- Mekke hareminde veya mahremi olan birini öldüren kimsenin, otuzu iki yaşma, otuzu üç yaşma, kırkı da dört yaşma girmiş dişi deve ödemesi gerekir.

23- Kasden öldüren kimsenin kısası affedildiği taktirde gereken diyeti hemen ödemesi gerekir.

24- Kasde benzer veya hatâen öldürmeden dolayı gereken diyet üçe taksim edilerek ödenir. Bunlar da Şânüerin görüş ve içtihadıdır.

25- Deveden başka altın, gümüş ve başka bir malın diyet olarak taktir edilmesi tarafların rızasıyla geçerli olur.

26- Yüz devenin tamamını temin edemediği taktirde noksan ka­lanların bedelini öder.

27- Yahudi ve hıristiyanm diyeti müslümamn diyetinin üçte biri nisbetindedir. Bu da daha çok İmam Şafiî'nin görüş ve içtihadıdır.

28- Öldürme olayı kasde benzer şekilde cereyan etmişse, akile bu­nun üç yılda üç taksitle öder. Bu daha çok Hanbelüerin görüşüdür. Ha-taen öldürmede de durum böyledir. Malikîlere göre, kitap ehlinin diyeti müslümamn diyetinin yarısıdır.

29- Ergen adamla, ergen olmayan çocuk birleşip bir adamı kasden öldürürlerse, çocuğun akilesme diyetin yarısı yüklenir. Ergen olan ise kısasen öldürülür. Bu, İmam Mâlik'in içtihadıdır. [212]


Konu Başlığı: Ynt: İki müslümanın Vuruşması ve İntiharb Olayı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 19 Mart 2016, 13:37:18
  Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetüllah.
 
1- İki müslümanm birbirini öldürmek üzere silâhlı vuruşmada bulunması haramdır ve büyük günahlardan biridir.

2- İki  veya  daha  fazla  müslümanlarm  silahla  vuruşmaya başlaması halinde diğer müslümanlarm aracı olup onları barıştırması, aralarında sulh te'sis etmeleri vaciptir.

3- İki müslüman birbirini öldürmek üzere silâhlı vuruşmada bulu­nur da biri diğerini öldürürse, her ikisi ,de cehennemliktir. Cezalarını çektikten sonra cennete girerler.

4- Bununla beraber durumları Allah'a aittir, dilerse affeder, dilerse azâb eder,

5- İntihar haramdır ve büyük günahlardan biridir.

6- Kendi canına kıyan kimse, bunun cezasını âhirette görür. Ancak Cenâb-ı Hak dilerse onu -dünyada işlediği çok güzel amellerin­den dolayı- bağışlar.

7- Şöhret için, beğeni kazanmak için savaşan kimseye uhrevî mükâfat yoktur.

8- İçinde kötülük, amelinden fîsk-u fücur bulunan kimse savaşta öldürülecek  olursa,   şehidlik  mertebesi   onun  kul hakkı hâriç günahlannı temizler. Ama münafık ise şehidlik mertebesine erişmez ve âhirette ona bir fayda sağlamaz.

9- Bir organını kesmek suretiyle intihar eden kimse, âhirette öylece sakat kalır. Ancak Cenâb-ı Hak dilerse onun iyi bir amelinden dolayı onu bağışlayabilir.

10- Müslümanla kâfir savaşırken kâfir vurup müslümanm bir eli­ni kestikten sonra "ben İslâm'a girdim, Hak'a teslim oldum" derse, artık o müslümanm ona karşı silah kullanması ve vurup öldürmesi helâl ol- . maz.

11- Aynı şekilde kâfir olan kişi müslümanm elini, müslüman da onun elini kestikten sonra kâfir İslâm'a girerse, artık öldürülmez. Müslüman onu bu vaziyette öldürürse kısasen katledilir.

12- Bir kişi İslâm'a girdiğini açıklar veya iki şehadet kelimesini getirirse artık onun müslüman olduğu kabul edilir. Kalben İslama girip girmediği o sırada araştırılmaz veya samimi olmadığı düşüncesiyle ha­reket edilmez. Çünkü zahire göre hüküm verilir.

13- O bakımdan Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nübüvvet gözüyle birçok gizli tarafları bildiği halde zahire göre hüküm verirdi.

14- Buna kıyasla hâkim keramet sahibi olup davacıyla davalıdan hangisinin haklı ve haksız olduğunu bilse bile, beyyine ve zahirî delil­lere göre hükmetmekle yükümlüdür. Kerametine göre hükmedemez.

15- Böylece keramet dinde delil sayılmamıştır. Rüya delîl sayılmadığı gibi...

16- Kişinin günahı ne kadar çok olursa olsun, tevhîd ehlinden ise ebediyen cehennemde kalmaz. Günahına göre azap çektikten sonra çıkar.

17- Çünkü Cenâb-ı Hak kendisine şirk koşmaklığı bağışlamaz. Yani bir kişi Allah'ın varlığını, birliğini inkâr eder veya putları da ilâh kabul eder ve tevhîd dinine dönmeden ölürse, artık onun bağışlanması söz konusu olamaz.                 

18- Bundan başka günahları, Cenâb-ı Hak dilediği kimseler hakkında bağışlar. Yeter ki kul ölmeden önce tevbe ve istiğfarda bu­lunup ciddî bir pişmanlık duysun.
  Paylaşım için Rabbim Razı olsun kardeşim..