๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 20 Ağustos 2010, 22:18:00



Konu Başlığı: Camiye Girilirken Ve Çıkılırken Hangi Dualar Okunur
Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ağustos 2010, 22:18:00
Camiye Girilirken Ve Çıkılırken Hangi Dualar Okunur

 

Cami, ilâhî rahmet ve mağfiretin bolca indiği, rahmet melekle­rinin en çok uğradığı kutsal yerdir. O bakımdan içerisine girilirken de, çıkılırken de İslâm'ın koymuş olduğu adaba uymak müstehabdır.  Böylece camiyi diğer yerlerden giriş çıkışımızda da ayırt etmiş oluruz.

Ebu Humayd'den ve Ebu Üseyd'den (r.a.) yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimizin şöyle buyurduğunu söylemişlerdir:

"Sizden biriniz mescide girdiği zaman şöyle desin: Allah'ım! Bize rahmet kapılarını aç. Dışarı çıkarken de şöyle desin: Allah'ım! Şüphesiz ki, senin fazl-ü keremini diliyorum."[557]

Fatıma ez-Zehrâ (r.a.)'den yapılan rivayette şöyle demiştir: Resûlüllah (a.s.) Efendimiz mescide girdiği zaman şöyle derdi:

"Bis­millah, ve's-selâmü ala Resûlillah. Allah'ım, günâhlarımı bana ba­ğışla ve rahmet kapılarını bana aç. Camiden çıktığı zaman ise şöy­le derdi: Bismillah, ve's-selâmü alâ Resûlillah; Allah'ım! günâhları­mı bana bağışla ve fazî ü keremin kapılarını bana aç."[558]

Hadislerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:

l- Camiye girerken, Allahım! Bize rahmet kapılarını aç, de­mek sünnettir.

2- Camiden çıkarken, Allahım! şüphesiz ki senin fazlü kere­mini diliyorum demek de sünnettir.

3- Camiye girerken ayrıca günâhların bağışlanmasını dilemek ve rahmet kapılarının açılmasını istemek de sünnettir.

4- Camiye girerken de, çıkarken de Resûlüllah (a.s.) Efen­dimize salâvat getirmek ve ondan önce Besmele çekmek de sünnet­tir.

Hadislerin ışığında müctehid imamların görüş ve istidlalleri:

Müctehid imamların hemen hepsi, camiye giriş ve çıkış adabnda ve belirtilen duaların yapılmasının müstehab olduğunda müttefiktirler. Cumhurun da görüşü bu merkezdedir.

Diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller:

523 nolu Ebu Humeyd ve Ebu Usey hadisini İbn Mâce sadece Ebu Humayd'den rivayet etmiştir ki, bu zatın esas adı Abdurrahman b. Sa'd es-Saidî'dir. Ebu Useyd ise Mâlik b. Rebi'a es-Sâidî el-Ensarî adındaki zatın künyesidir.

Bu konuda Îbni's-Sünnî'nin Enes (r.a.)'den yaptığı rivayette se hadis şu lâfızla tesbit edilmiştir. "Peygamber (a.s.) Efendimiz mescide girdiği zaman şöyle derdi: Bismillâhi Allahümme sallî alâ Muhammedin. Mescid'den çıktığı zaman ise şöyle derdi: Bismillâhi, Allahümme sallî alâ Muhammed'in."

Rivayetleri biraraya getirince şu sonuç ortaya çıkıyor: Resûlülah (a.s.) Efendimiz, bazan Besmele'den sonra rahmet ve mağfi­ret kapılarının açılmasını ister, bazan da kendine salâtü selâm ve­rirdi.

Gerek Ebû Humayd, gerekse Hz. Fatıma hadîslerinde Allah'ın fazlü keremini istemek tavsiye edilmiştir. İlim adamları bu tabir üzerinde birbirine yakın iki yorumda bulunmuşlardır: Birincisi, fazl-ü kerem, helâl ve bereketli rızıktır. İkincisi, faydalı ilimdir. Bi­rinci yorum Cumu'a sûresinde cuma bahsinde geçen "fazl" tabiri­nin dalâleti dikkate alınarak yorumlanmış, ikincisi ise, hadîslerde bunun manâya hamledildiği görülerek ona göre tefsir edilmiştir.

524 nolu hadîsi İbn Mâce şu tarikle rivayet etmiştir: Ebubekir b. Ebi Şeybe'den, o da İsmail b. İbrahim'den, o da Leys'den, o da Abdullah b. Hasan'dan, o da anasından, o da Resûlüllah'ın kızı Hz. Fatıma (r.a.)'den... Ancak bu rivayet zincirinde inkıta' (kopukluk) vardır, çünkü Abdullah b. Hasan'ın anası Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in kızı Hz. Fatıma'ya yetişmemiştir ve ayrıca isnad zincirinde Leys'den maksat, İbn Ebî Selim ise, o zat hakkında hayli şeyler söy­lenmiştir.[559]

Diğer yandan Ebû Davud'un Abdullah b. Amir (r.a.)'den yap­tığı rivayette ise, Resûlüllah (a.s.) Efendimizin mescide giriş ve çıkışında şöyle duâ ettiği tesbit edilmiştir:

"Eûzü billahi'1-azîm ve bi-vechihi'1-kerîm ve sültanihi'l-hadîm mine'ş-şeytani'r-racîm."

Böylece Resûlüllah (a.s.) Efendimiz günün ve olayların du­rumuna ve seyrine göre, Mescid'e girip çıkarken farklı dua ve istiâzede bulunmuştur. Bunlardan herhangi birini söylemek müstehab olduğu gibi, bilip öğrenenlerin hepsini birden söylemesi de müstehabdır.

 
Camilerin Nelerden Korunması Gerekir Ve Camilerde Neler Mübahtır?

 

Camiler ibadet, ilim ve irfan yuvalarıdır. Oralarda ancak Allah rızasına ve Resulüllah (a.s.) Efendimizin  talimatına uygun hareket edilebilir.

Ebû Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efen­dimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Kim mescidde bir adamın herhangi bir yitik eşyayı ilân ettiğini işitirse, şöyle desin: Allah onu sana çevirip vermesin!"[560]

Büreyde (r.a.)'den yapılan rivayette, şöyle demiştir: Bir adam Mescid'de yitik devesini ilân ederek, kim kızıl deveyi bulup (bize) seslenir?  dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) Effendimiz, ona:

"Onu bulmaz ol! Mescidler ancak inşâ edildiği amaç içindir..."[561]

Ebû Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Kim bizim şu mescidimize hayır (iyilik ye ilim) öğretmek veya öğrenmek için girerse, o, Allah yolunda cihât eden kimse gibidir. Kim de bundan başka şey için girerse, kendisine ait olmayan şeye göz diken kimse gibidir."[562]

Hakim b. Hizam (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Mescidlerde hadler (suçlular için takdir edilen cezalar) uygulanmaz ve kısas ve misilleme de yapılmaz."[563]

Ebû Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Camide alım-satımda bulunan bir kimseyi gördüğünüz zaman şöyle söyleyin: Allah senin ticaretini hiç de kârlı kılmasın! Camide yitik bir eşyayı ilân eden kimseyi gördüğünüz zaman, deyin ki: Allah onu sana geri çevirmesin!"[564]

Amir b. Şuayb (r.a.)'de, o da babasından, o da dedesinden ya­pılan rivayette, demiştir ki:

"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz mescidde alım-satımı, içinde şiir inşad edilmesini, yitiğin aranıp ilân edilme­sini ve cuma günü namazdan önce halka kurup oturmayı yasakla­dı."[565]

Sehl b. Sa'd (r.a.)'den yapılan rivayette demiştir ki:

"Bir adam, Peygamber (a.s.) Efendimiz'e sorup dedi ki: Ey Allah'ın Resulü! Ne dersiniz, bir adam kendi karısıyla beraber (cinsel temasta bulunan) bir adam görürse, o adamı öldürür mü?.........hadîsin son kısmında ravî diyor ki: Karısına zina isnad eden adamla karısı mescidde mülaânede bulundular ki, ben de orada hazır bulunuyordum.[566].

Saîd b. Müseyyeb'den şöyle demiştir; Ömer (r.a.) Mescid'e uğradı ki, şâir Hassan da orada şiir söylüyordu, Ömer durup ona dik­katle bakınca, Hassan şöyle dedi: "Ben yine bu Mescid'de, senden daha hayırlı bir zat hazır bulunduğu halde şiir söylemiştim" ve son­ra da Ebû Hüreyre'ye dönerek, "Allah için söyle, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bana hitapla: "Benden yana cevap ver! Allah'ım! onu Ruhü'1-Kuds ile destekleyip kuvvetlendir" buyurduğunu duymadın mı? Ebû Hüreyre (r.a.), "evet duydum" diye cevap verdi.[567]

Câbir b. Semüre (r.a.)'den yapılan rivayette, demiştir ki: En az Mescid'de yüz defa Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e şahit oldum ki, Onun ashabı kendi aralarında şiir ve başka cahiliyet dönemiyle ilgili şeyler konusunda müzâkerede bulunurlardı da bazan Resûlüllah (a.s.) Efendimiz (onların dediklerini işitirdi de) onlarla beraber tebessüm ederdi.[568]

Abbad b. Temîm'den, onun amcasından yapılan rivayette am­cası, Resûlüllah (a.s.) Efendimizi Mescid'te sırt üstü uzanıp bir aya­ğını diğeri üzerine koymuş bir halde görmüştür.[569]

Abdullah b .Ömer (r.a.)'dan yapılan rivayette, o henüz genç ve bekâr bulunduğu dönemde Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in Mescid'inde uyurdu.[570]

Ahmed b. Hanbel aynı hadîsi şu lâfızla rivayet etmiştir:

"Biz, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında gençlik günlerimizde Mes­cid'de uyur ve öğle sıcağında orada uzanıp dinlenirdik."

Hz. Aişe (r.a.)'den yapılan rivayette, demiştir ki:

"Hendek Gü­nü (Ahzab savaşında) Kureyş'den Habban b. el-Adıka adında bir adam ok atıp ashabdan Sa'd b. Muâz'ın elindeki damara isabet et­tirerek yaralamıştı. Resûlüllah (a.s.) sık sık onu sorup ziyaret et­mek için onun adına Mescid'de bir çadır kurdurdu."[571]

Abdurrahman b. Ebübekir (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlül­lah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Sizden bi­riniz bugün bir yoksula yemek yedirdi mi?"

Bunun üzerine Ebübe­kir (r.a.):

"Mescid'e girdiğimde dilenen bir dilenciyle karşılaştım, Abdurrahman'ın önünde bir parça ekmek vardı, onu alıp o yoksula verdim."[572]

Abdullah b. el-Harîs (r.a.)'den yapılan rivayette şöyle demiştir:

"Bizler, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında Mescid'de et ve ekmek yerdik."[573]

Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:

1- Cami ve mescitlerde kaybettiği şeyi aramak suretiyle ilân­da bulunmak veya bulunan şeyi ilân etmek mekruhtur.

2- Bu keraheti işleyene şöyle demek "Allah o kaybettiğini sa­na geri çevirmesin" demek müstehabdır.

3- Cami ve mescidler asıl amacına yönelik olarak kullanılır. Onun dışında başka konular için onları kullanmak mekruhtur.

4- Cami ve mescitlerde suçlular hakkında ceza uygulanmaz, meselâ içki içtiği sabit olan bir kimseye orada had vurulmaz.

5- Cami ve mescitlerde kısas ve misilleme yapılmaz.

6- Cami ve mescitlerde alım satımda bulunmak mekruhtur.

7- Cami ve mescitlerde, din ahlâk ve sağlam örfün sınırları­nı aşar şekilde şiir söylemek mekruhtur.

8- Cuma günü namazdan önce camide halka kurup oturmak mekruhtur.

9- Cami ve mescidde, karısına zina isnad edip dört şahit getiremiyen adamla karısının mülâânede bulunmasında bir sakınca yoktur.

10- Cami ve mescitlerde namaz dışında, faydalı, yönlendirici şiir söylemek, cahiliyye devriyle ilgili kötü âdetleri yerip daha fay­dalısından söz etmek caizdir.

11- Cami ve mescitlerde namaz vakitleri dışında sırtüstü uzan­mak ve o vaziyette ayak ayağın üzerine atmakta bir sakınca yok­tur.

12- Cami ve mescitlerde namaz vakitleri dışında, kirletmemek ve dikkatleri üzerine çekmemek şartıyle bir köşede uyumaya ruhsat verilmiştir.

13- Cami ve messitde, mü'minlerden bir kimsenin tedavi edil­mesine ruhsat verilmiştir

14- Cami ve mescitlerde dilenen kimseye bir şey vermekte bir sakınca görülmemiştir.

Hadislerin açık delâletinden bu hükümler anlaşılmakla beraber gerek müctehit imamların, gerekse ilim adamlarımızın tesbit, yo­rum, istidlal ve ihticaclan bazı değişik hükümler getirmiştir:

a) Hanefilere göre:

Ciddî bir mazeret yokken cami ve mescitleri yol edinmek, bir kapısından girip diğerinden çıkmak suretiyle işgal etmek tahrîmen mekruhtur. Ciddi bir özürden dolayı böyle yapmak caizdir. Cami ve mescitlere sık sık girip çıkan kimsenin bir defa tahiyyetü'l-mescid namazı kılması yeterlidir; her defasında kılması gerekli değildir.

Cami ve mescitlerde uyumak mekruhtur. Ancak yer bulamayan bir yabancı müslümanın veya i’tikâfe giren kimsenin uyumasında bir sakınca yoktur. O halde camide uyumak isteyen kimsenin önce i'tikâfe niyet etmesi uygun olur.

Fena kokusu olmayan gıda maddelerinden bir şeyleri cami ve mescitlerde yemek mekruhtur. Soğan sarımsak ve pırasa gibi kerih kokusu olan bir şeyi yemek ise tahrîmen mekruhtur.

Cami ve mescitlerde zikir ve tesbih yaparken, namaz kılanları şaşırtacak, uyuyanları uyandıracak kadar sesli yapmak mekruhtur. Böyle bir durum yoksa, o takdirde sesi yükseltmekte bir sakınca görülmemiştir.

Cami ve mescitlerde alım-satım, icare gibi mübadeleyi gerekti­ren ticari alış-verişte bulunmak mekruhtur. Hibe (bağış) caizdir. Ni­kâh akdi ise müstehabdır. Camide i'tikâfda bulunan kimsenin diğer akitleri yapmasına da cevaz verilmiştir.

Çocuk ve delilerin kirletecekleri kesinlikle biliniyorsa cami ve mescitlere sokulması tahrîmen kirletmiyecekleri biliniyorsa tenzîhen mekruhtur.

Cami ve mescitlere tükürmek, sümkürmek tahrîmen mekruhtur. Bu gibi pislikleri duvarlarına, kenarlarına, hasırlarının altına bile dokundurmak doğru değildir.

Cami ve mescitlerde kayıp eşya ilân etmek veya kayıp eşyasının bulunması için duyuru yapmak mekruhtur.

Cami ve mescitlerde öğüt, ibret, zikir, ilâhî nimeti hatırlatma, takvâ sahiplerinin sıfatlarını belirtme gibi yararlı konulan içeren veya  yansıtan şiirleri okumakta bir sakınca olmadığı gibi, tasvip edilen bir harekettir. Zamanla, milletlerin tarihiyle  ve  benzeri konularla  ilgiliyse, mübahtır.  Başkasını yermek, taşlamak, müstehcen ve ahlâk dışı konuları yansıtan şiirler ise, haramdır.                                 

Cami ve mescitlerde dilenmek haramdır, onlara oralarda bir şeyler vermek mekruhtur.                                                                           

Cami ve mescitlerde ilim öğretmek ve öğrenmek, Kur'ân talim etmek, vaaz ve nasihatta bulunmak caizdir. Ancak içeride namaz kı­lanlar varsa namazlarını teşviş etmemek yani onları şaşırtmamak, yanıltmamak için fazla yüksek sesle konuşmaktan ve anlatmaktan kaçınmak uygun olur.[574]

b) Şâfiilere göre:

Abdestli ve abdestsiz, cünüp ve gayr-i cünüp kimsenin camiden geçmesi, bir kapısından girip diğer kapısından çıkması caizdir. Ayhali olan kadının geçmesi ise, mekruhtur. Camiyi kirleteceğini biliyorsa, o takdirde geçmesi haramdır.

Cami ve mescitten geçmek isteyen kimse abdestli ise, her giri­şinde iki rek'at tahiyyetü'l-mescid namazı kılınması sünnettir.

Cami ve mescitlerde, namaz kılanları, Kur'ân okuyanları rahat­sız edecek bir horlama durumu yoksa uyumak caizdir. Aksı halde mekruhtur.

Cami ve mescitlerde, kirletmemek şartıyla yemek yemek mü­bahtır. Camileri ve mescitleri kirletme durumu varsa, tahrimen mekruhtur.

Cami ve mescitlerde namaz kılanı, Kur'ân okuyanı, uyuyanı ra­hatsız etmediği teşvişe düşürmediği takdirde yüksek sesle zikret­mek mekruh değildir, aksi halde mekruh kabul edilmiştir.

Cami ve mescitlerde alım-satımda bulunmak, onların hürmeti­ni ihlâl ediyorsa haramdır; ihlâl etmiyorsa mekruhtur. Zarurî haller müstesna. Cami ve mescitlerde nikâh akdi yapmak caizdir. İlim adamlarından çoğuna göre, itikâf halinde bulunan kimse için caiz­dir.

Cami ve mescitlere henüz temyiz çağına girmemiş çocukları ve bir de delileri sokmak, ortalığı kirletme durumları söz konusu değil­se, caizdir. Camidekileri rahatsız etmek, zarar vermek, ortalığı kirletmek gibi halleri varsa, o takdirde tahrîmen mekruhtur. Temyiz çağına girmiş çocukları sokmakta bir sakınca yoktur.

Cami ve mescitlerde kayıp eşyayı ilân etmek veya kaybolan eş­yasının bulunması için duyuruda bulunmak, namaz kılanları ve uyuyanları rahatsız edecek tonda değilse, mekruhtur; rahatsız edi­yorsa, haramdır.

Cami ve mescitlerde şeriata muhalif olmayan ölçü ve anlamda şiir söylemek, namaz kılanlan teşvişe düşürmemek kaydiyle caizdir. Aksi halde haramdır.

Cami ve mescitlerde dilenmek mekruhtur. Aynı zamanda dile­nirken namaz kılanların dikkatini bölüyorsa, haramdır.[575]

c) Hanbelîlere göre:

Cami ve mescitleri yol edinmek, abdestli olan için de, cünüb kim­se için de mekruhtur. Ayhali ve loğusa olan kadının, kirletme du­rumu olmasa bile camileri yol edinmeleri mekruhtur. Ancak orta­da bir ihtiyaç söz konusu ise, bu kerahet kalkar.

Cami ve mescitlerde, namaz kılanların ön kısmında olmamak kaydiyle uyumak, hem i'tikâfta olan kimse için, hem başkaları için mbahtır. Namaz kılanların önünde uyumak ise, mekruhtur, çün­kü uyuyan kimsenin kıble cihetinde bulunması halinde ona doğru durup namaz kılmak mekruh sayılmıştır.

Cami ve mescitlerde, yerleri ve çevreyi kirletmemek şartıyle yemek yemek mübahtır. Ancak kerih kokusu bulunan maddeleri yemek genellikle mekruh kabul edilmiştir.

Cami ve mescitlerde namaz kılanın dikkatini bölmediği takdirde sesli zikir ve tesbihte bulunmak mübahtır. Aksi halde mekruhtur. Cami ve mescitlerde alım-satımda bulunmak, icare  akdi yap­mak haramdır, yapılan akit geçersizdir. Ancak nikâh akdi sünnettir.

Cami ve mescitlere temyiz çağına girmemiş çocukları -Kur'­ân okuyup öğrenme  durumu  söz konusu değilse- sokmak mekruhtur. Kur'ân ve ilmihal bilgilerini öğrenmek içinse, etrafı kirlet­memesine dikkat edildiği takdirde caizdir. Delileri de camilere sok­mak mekruhtur.

Cami ve mescitlerde haram ve mekruh ölçü ve anlamda olma­yan şiirleri söylemek mübahtır.

Cami ve mescitlerde dilenmek, dilenene bir şeyler vermek mek­ruhtur. Dilenmeyene bir şey vermek mübahtır. Ayrıca hatibin de şuna yardım edin dediği takdirde, belirlediği kişiye camide yardım edilebilir.[576]

d) Mâlikîlere göre:

Fazla olmamak şartıyle camiden geçmek, bir kapısından girip diğer kapısından çıkmak, zaman zaman onu yol edinmek mekruh değildir. Ama bu âdet haline getirilir de sık sık geçilirse, o takdir­de mekruhtur. Camiden geçen kimsenin tahiyyetü'l-mescid nama­zı kılması da taleb edilmez.

Öğle sıcağından korunup dinlenmek üzere cami ve mescitler­de uyumak mekruh değildir. Geceleyin ise, şehir ve kasaba dışın­daki camilerde uyumakta bir sakınca yoktur. Ama şehir ve kasa­badaki camilerde, zarurî bir hal yoksa, mekruhtur. Ancak yata­cak yer bulamayan gariplerin uyuması caizdir. Aynı zamanda o gibi kimselerin kirletmemek şartıyle camilerde bir şey yemesi de mekruh sayılmamıştır. Fena koku neşreden şeyleri yemek ise mut­laka mekruhtur, hattâ haramdır.

Cami ve mescitlerde zikrederken, ilim öğretirken veya öğre­nirken sesi yükseltmek mekruhtur. Ancak şu dört hal müstesna:

1- Ders veren kimsenin talebeye sesini duyurmak için, mek­ruh değildir.

2- Namaz kılanların dikkatini bölecek tonda ise haramdır.

3- Mekke'de Mescid-i Haram'da ve Minâ'da telbiye getirip sesi yükseltmek mekruh değildir.

4- İntikal tekbirlerini sağlayan kimsenin sesini tekbîr geti­rirken yükseltmesi de mekruh değildir.

Cami ve mescitlerde alım satımda bulunmak mekruhtur. Sade­ce mala bakmak ve kontrol etmekte bir sakınca yoktur. Bağışta bulunmak, nikâh akdi yapmak da caiz kabul edilmiştir.

Cami ve mescitlere, yerinde sakin durduğu takdirde çocukları sokmak mekruh değildir. Delileri sokmak mekruhtur. Ancak etrafı rahatsız etmeyen camiyi kirletmeyen delinin girmesine cevaz verilmiştir. Temyiz çağına girmiş çocukların camiye girmesinde ise, bir sakınca görülmemiştir.

Cami ve mescitlerde Allah ve Peygamberini över mahiyette şi­ir söylemek mübahtır. Bunun gibi hayırlı işlere tahrik eden şiirler de caizdir. Diğerleri ise caiz değildir.

Cami ve mescitlerde dilenmek ve dilenene bir şey vermek men'edilir. Ancak sakada vermek bir sakınca yoktur.[577]

Diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller:

526, 527 nolu Ebû Hüreyre ve Büreyde hadîsleriyle istidlal eden İmam Mâlik ve ilim adamlarından bir cemaat, mescitte, ilim ve baş­ka sebeple sesi yükseltmenin mekruh olduğunu söylerken, İmam Ebû Hanîfe ve Muhammed b. Mesleme (ki bu zat İmam Mâlik'in ar­kadaşlarından biridir) ilmi konularda sesi yükseltmenin mekruh olmadığını belirtmişlerdir. Çünkü insanların buna ihtiyacı vardır.[578]

Hattâ Mâlikilerden bir kısmı, camilerde ücretle Kur'ân okutmak da mekruhtur. Çünkü böyle yapmak da bir bakıma alım-satım gi­bidir. Ancak ücretsiz bu hizmet sürdürüldüğü takdirde camilerde okutulmasında bir sakınca yoktur. Çocukların camiyi kirletmeleri söz konusu olduğu takdirde kerahet vardır. Diğer üç mezhep, çocuk­ların camiyi kirletmemelerine dikkat edilmek suretiyle Kur'ân okutulmalarında bir sakınca yoktur, görüşündedir,

528 nolu Ebü Hureyre hadîsinin isnadı İbn Mâce'de geçmekte­dir Raviler arasında Hatim b. İsmail üzerinde durulmuşsa da, İbn Sa'd onun sıka (güvenilir) olduğunu söylemiştir. Diğer ravileri ise sıkat   (güvenilirler) dir.

Hadiste "bizim bu mescidimize..." şeklinde bir ifade kullanılmıştır ki bu Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in Mescid'ine mi hastır yok­sa, bütün cami ve mescitleri kapsamına almakta mıdır? İlim adam­larının farklı görüşleri olmakla beraber, bütün cami ve mescitleri kapsadığı ağırlık kazanmıştır. Çünkü yeryüzündeki bütün cami ve mescitler, Resûlûllah'ın ve Müslümanların mabetleridir, "bizim" zamirinden maksat, "biz müslümanların"anlamı çıkar.

O halde cami ve mescitlere din ve dünyamız için hayırlı ve ya­rarlı olan ilim öğrenmek veya öğretmek için girilir. İbadetler ise, bu hayrın başında gelir. Sözü edilen hususların dışında cami ve mes­citleri kullanmak caiz değildir.

529 nolu hadîsi aynı zamanda Hâkim, İbn Seken ve Beyhâkî tahrîc etmişlerdir. İsnadında bir reis görülmemiştir. Ancak İbn Hacer, Bülûğü'l-Meram'da bu hadisin isnadı zayıftır, demiştir. Aynı hadisi Tirmizi ve İbn Mâce, İbn Abbas (r.a.)'den rivayet etmişlerdir ki, isnadında İsmail b. Müslim el-Mekki bulunuyor. Bu zatın hıfz bakımından zayıf olduğu tesbit edilmiştir. Hafız Bezzar ise, Cübeyr b. Mut'ım'den rivayet etmiştir ki, isnadında el-Vâkıdî bulunuyor.

Hadîs, cami ve mescitlerde şer'î cezaların uygulanmasının ha­ram olduğuna delâlet etmektedir ki, bunu asıl manasında alıp baş­ka bir manada kullanmak için hiçbir rivayet mevcut değildir.

530 nolu Ebû Hüreyre hadîsini Nesâî tahric etmiş, Tirmizî ise hasenlemiştir.

531 nolu Amir b. Şuayb hadîsini, Tirmizî hasenlemiş, İbn Huzayme sahîh olarak belirlemiştir. İbn Hacer, bunun isnadının Amir b. Şuayb'e ulaştırılmasında şüphe yoktur ve isnadı o bakımdan sa­hihtir, demiştir.

Hadîsteki nehiy, tamime mi, kerahete mi delâlet etmektedir? Tahrîm manasında hakikî ise de ilim adamlarından çoğu kerahet manâsında hamletmişlerdi. O bakımdan camide yapılan alım-satım mekruhsa da âkit sahihtir, denilmiştir. Şafiî'nin bazı arkadaşları, camide alım-satımın mekruh olmadığını söylemişlerse de, sahîh ha­dîsler bunu reddetmektedir. Hanefîlerin bir kısmı ise, fazla bir alım-satımda bulunmak mekruhsa da, azında bir sakınca yoktur, gibi bir görüş ortaya koymuşlardır ki, onların bu farklı tesbitlerinin sağlam bir delîli yoktur. Ancak ahlâk ve fazilet yansıtan, dinî hükümlere ters düşmeyen yararlı konularla ilgili şiirlerin camilerde söylenme­sine ilim adamlarının çoğu cevaz vermiştir. Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanın da buna misal teşkil edecek bir takım olaylar mevcuttur. O bakımdan hadiste geçen nehiy, belirttiğimiz ölçülerin dışında kalan şiirlerle ilgilidir. Nitekim İmam Şafiî, "Şiir de bir söz­dür; iyisi iyi, kötüsü de kötüdür." diyerek ortaya bir kıstas koymuş­tur. Ancak Şafiî'nin bu hususta şu hadîse dayandığı sanılmaktadır: Taberâni'nin el-Evsat'ta Abdullah b. Ömer  (r.a.)'dan yaptığı riva­yete göre, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Şiir de normal söz gibidir; iyisi sözün iyisi ve güzeli gibidir; kötüsü, sözün kötüsü gibidir."

Nitekim Câbir b. Semüre'nin yaptığı rivayete göre, Ashab-ı kiram camide şiir üzerinde müzakerede bulunur ve  câhiliyyye devrine ait (bazı kötü) âdetleri anlatır ve yererlerdi. Ayrıca ünlü şâir Kâb b. Züheyr, Medine'ye gelip Resûlûllah'ın Mescidinde huzura kabul edilince, o meşhur Benet Suad şiirini söylediği ba­zı rivayetlerle tesbit edilmiştir. Ne var ki, el-Irakî diyor ki:

"Biz Kâb'ın kasidesini sahîh olmayan tariklerden naklen rivayet etmiş bulu­nuyoruz." İbn İshak ise, onu munkati' bir senedle rivayet etmiştir. Bununla beraber o husustaki rivayetlerin çokluğu  kuvvet kazan­dırmaktadır.

532 nolu hadîsi Lîân bahsinde açıklayacağımızdan burada sa­dece metin ve mealine yer vermekle yetindik.

534 nolu Cabir b. Semüre hadîsini ise Tirmizî şu lâfızla rivayet ve tesbit etmiştir:

"En az yüz defa Resûlüllah (a.s.) Efendimizle be­raber oturdum, Ashab-ı kiram (o mecliste) şiirler söylerler ve câhiliyyet devriyle ilgili bazı şeylerden bahsederlerdi. Resûlüllah (a.s.) susardı ve bazan da ashab ile birlikte tebessüm ederdi." Tirmizi bu hadîsin sahîh olduğunu söylemiştir. Nitekim az yukarıda camide hangi şiirlerin okunması caizdir, hususunu belirtirken. Câbir'in bu rivayetinden söz etmiştik.

533 nolu Said b. Müseyyeb hadîsine gelince, Saîd, Hz. Ömer'e ye­tişmemiştir, o bakımdan hadîsin mursel olduğu söylenir. Ancak kuv­vetli bir ihtimalle, Said bunun daha sonra Ebû Hüreyre'den (r.a.) işitmiştir. Hasan'dan da işitmiş olabilir.

Bu konuda Tirmizî Hz. Aişe (r.a.)'dan şunu rivayet etmiştir:

"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, Şâir Hasan için Mescid'de bir minber yaptırdı da Hasan (zaman zaman) o minbere çıkar ve (Peygamber'e dil uzatan kâfirler) hicvederdi." Hâkim el-Müstedrek'te bunu tahrîc etmiş ve isnadı sahihtir, demiştir.

535 nolu Abbad b. Tamim hadîsinde, Resûlûllah'ın (a.s.) Mes­cid'de sırt üstü uzanıp bir ayağını diğerinin üzerine koyduğuna gelince, bu avret yeri açılıp görünmesin diye bir tedbir sayılır. el-Hattabi de bu ihtimal üzerinde durmuştur.[579]

İbn Battal ve diğer bazı ilim adamları bu hadîsin nesholunduğunu söylemişlerse de isbatı mümkün olmamıştır. Çünkü Hz. Peygamber'in (a.s.) sözünü ettiğimiz vaziyette Mescid'de uzandığı Müs­lim'de ve Ebu Davud'un Sünen'inde nakledilerek sübut bulmuştur. Di­yebiliriz ki, o hal ve tavır Peygamber'e (a.s.) hastır, ümmetine teş­mil edilmez, ancak Hz. Ömer ile Hz. Osman'ın da Mescid'de aynı şekilde uzandıkları keza birçok rivayetlerden anlaşılmaktadır. O ba­kımdan edeb yerlerinin açılmasını önlemeye yönelik bir harekettir ki kınanmaz. Aynı zamanda Resûlüllah'ın (a.s.) hoş gördüğü bir âmeli hoş görmemenin makul bir ölçüsü yoktur.

536 nolu Abdullah b. Ömer hadisi de camilerde uzanıp uyuma­nın cevâzına delâlet etmektedir. Nitekim Buharî'nin tahrîcine göre, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz geldiğinde Hz. Ali (r.a.) Mescid'de uyuyordu ki, üzerindeki hırkası veya üstlüğü kayıp toz bulaşmış idi. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz hem o tozu eliyle gideriyor, hem de Hz. Ali'ye "Kalk yâ Ebâ Türâb!" diye sesleniyordu. O bakımdan cum­hur camide uyumanın caiz olduğunu belirtmişlerdir. İbn Abbas ise, mekruh olduğuna kaildir. Ancak namaz için girip de vakit erken ol­duğundan uyuya kalmakta bir sakınca olmadığını söylemiştir. İbn Mes'ud'a göre, mutlaka mekruhtur. İmam Mâlik'e göre, evi olan kim­se için mekruhsa da, evi olmayan için mekruh değildir, demiştir.

537 nolu Hz. Aişe hadîsi ise, hasta kimsenin camide bir süre kalmasında bir sakınca olmadığına delâlet etmektedir. Nitekim Sa'd b. Muaz (r.a.) Mescid-i Saadet'te bir süre tedavi edildi, fakat kurtarılamıyarak vefat etti.

539 nolu Abdullah b. el-Hâris hadîsin isnadı İbn Mâce'de geç­mektedir. Ricalinin hepsi sahihse de Yakup b. Hamîd (veya Humayd) üzerinde durulmuştur. Zehebî onun babasının Humeyd olduğunu tesbitle şöyle açıklamada bulunmuştur: Buharî'nin "biz ondan an­cak hayır gördük, o aslında saduk (doğru) bir adamdır" demiştir. Ebu Zür'a'dan sorulduğunda, başını sallamıştır. Nesâî onun bir şey olmadığını belirtirken Ebu Hatîm onun zayıf olduğunu söylemiştir.[580]

Bunun gibi Bahreyn'den gelen malı, Resûlüllah'ın (a.s.) asha­bına Mescid'de taksim ettiği de rivayetler arasında bulunuyor. Buharî de aynı rivayeti nakletmiştir.

 
Çıkarılan Hükümler:

 

1- Camilerde kayıp eşya ilânı yapılması mekruhtur.

2- Sözü edilen keraheti işleyen kimseye "Allah o kaybettiğini sana geri çevirmesin!" demek müstehabdır.

3- Camiler ibâdet, zikir, ilim ve Kur'ân öğrenmek merkezle­ridir. Onları bu amacından saptırıp başka konular için kullanmak haramdır.

4- Camilerde şer'i uygulanmaz, bundan tahrîmî kerahet var­dır.

5- Camilerde zaruri durumlar dışında alım-satımda bulunmak haramdır. Hanefilere göre az bir şey satın almak da kerahet yoktur.

6- Dinî ölçülere uygun şiirler söylemekte bir sakınca yoktur. Çünkü bu durumda şiirle normal söz arasında bir fark söz konusu değildir.

7- Cuma günü namazdan önce camide halka kurup oturmak mekruhtur. Çünkü böyle yapmak cumaya gelenlerin saf kurup otur­malarına engel teşkil eder, aynı zamanda camiyi daraltır.

8- Camilerde mülââne yapılmasında bir sakınca yoktur.

9- Evi ve yatacak yeri olmayan müslümanın camide yatma­sına cevaz verilmiştir.

10- Bir yorgunluktan dolayı, namaz vakitlerinin dışında ca­milerde sırtüstü uzanmakta bir beis görülmemiştir.

11- Bazı hallerde, örneğin savaş günlerinde hasta ve yaralı­nın camilerde tedavi edilmesine ruhsat verilmiştir.

12- Camilerin içinde dilenmek mekruh veya haramdır, dilen­ciye bir şey vermek de mekruhtur.

13- Hatibin tavsiye ettiği bir adama yardımda bulunmaya da cevaz verilmiştir.

14- Dilencilik yapmadığı halde, fakir ve muhtaç olduğu bili­nen bir kimseye camide yardım etmekte bir sakınca görülmemiştir.

15- Camileri kirletmek haramdır. O bakımdan bazı hallerde kötü koku neşretmeyen bir gıda maddesinden camide yemeğe ruh­sat verilmişse de, etrafı gerek kerih kokuyla, gerekse kirletmekle rahatsız etmenin haram olduğu belirtilmiştir.


Konu Başlığı: Ynt: Camiye Girilirken Ve Çıkılırken Hangi Dualar Okunur
Gönderen: İkraNuR üzerinde 09 Nisan 2015, 22:09:49
rahmet melekle­rinin en çok uğradığı kutsal yerdir. O bakımdan içerisine girilirken de, çıkılırken de İslâm'ın koymuş olduğu adaba uymak müstehabdır.  Böylece camiyi diğer yerlerden giriş çıkışımızda da ayırt etmiş oluruz.
CAMİ'ye girerken Allah'ım! Bize rahmet kapılarını aç. Dışarı çıkarken de şöyle desin: Allah'ım! Şüphesiz ki, senin fazl-ü keremini diliyorum. Allah paylaşım için sizden razı olsun.