๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Hadisleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 26 Temmuz 2010, 19:29:21



Konu Başlığı: Alkollu İçkiler Haram Kılınıp Yasaklanmıştır
Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Temmuz 2010, 19:29:21


Alkollu İçkiler Haram Kılınıp Yasaklanmıştır
 

Alkollü, yani sarhoş eden içkilerin çok yönlü zararı vardır. Gerek sağlık, gerek ekonomik, gerek aile ve toplum ve gerekse hayatın denge ve düzenini alt-üst etme bakımından çok yönlü bir tahribe sebep olduğu artık iyice bilinmektedir.

Bunlardan başka ruh üzerinde de olumsuz tesirleri; ibadetten alıkoyma, İblis'e yakıii olma, rahmet meleklerini uzaklaştırma açısından saptırıcı etkileri unutulmamalıdır.

Günümüzde dünya ülkelerim bir kanser gibi sarıp nesli madde ve şehvet çukuruna iten bu belâ ve ibtilâdan kurtulma yolları ve çareleri araştırılmaktadır. Ne yazık ki, bunun en güzel ve olumlu çaresinin İslâm'da olduğunu görüp anlıyanlar pek azdır. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz "işin başı Allah korkusudur" buyururken, böyle bir imanın altedemiyeceği hiçbir kötülüğün düşünülemiyeceğine işarette bulun­muştur. Allah'a ve ahirete dosdoğru iman, hayatın denge ve düzenini korur., Ruhla beden arasında sağlam bir köprü oluşturur. Dünya ile ahiret hayatını birleştirip bütünleştirir. İşte Allah'ın insanlara en büyük armağanı olan İslâm dini, her yanı ve yönüyle böyle bir imanı kalb ve kafalara hikmetiyle birlikte işler. İçkinin haram kılındığına dair âyet medine'de inince, o kâmil mü'minler Allah'ın bu buyruğuna kalb ve ruh kulağını açmış ve evlerinde içki dolu küpleri çıkartıp sokaklara dökmüşlerdi.

Bundan daha güzel misal aramaya gerek var mıdır?

İnsanlar İslâm'dan, Kur'an'dan ve son nebi Hz. Muhammed'den (a.s.) uzaklaştıkça hilkatlerinin hikmetini yitirmekte ve attıkları her adımla  bir  çıkmaza  düşmekte  ve  kendilerini  madde  ve  şehvet bataklığında bulmaktadırlar. Çırpındıkça batmakta, kurtulmak istedikçe nefesleri kesilmektedir.

Şüphesiz bu bataklığı, madde cenderesini, şehvet ve içki belasını ancak Kur'an ortadan kaldırabilir. Kalbleri ve ruhları aydınlatan onun ebediyet nuru, kalb ve kafalardaki pasları giderip insanları iç aydınlığına kavuşturur.

Kur'an'ı Kerim'de alkollü içkiler üç kademede haram kılınıp yasaklanmıştır. Arap yarımadasında çok yaygın olan içkiyi, İslâm'a yeni girenlere ilk adımda haram kılmak ilâhi hikmete uygun düşmediğinden pedagojik bir metod uygulanmıştır. Önce Nahl sûresi 67. âyetle hurma ve üzümden elde edilen alkollü içkinin güzel yararlı bir nzık olmadığı bildirilmiştir. Böylece imân eden ve fakat içki müptelası olan arapların bu ifade tarzı üzerinde düşünüp sonuç çıkarmaları murad edilmiştir. Bir süre sonra Nisa sûresi 43. âyet indirilerek, içki içenlerin ne dediklerini bilinceye kadar sarhoş bir vaziyette namaza yaklaşmamaları istenmiştir. Bu da içkinin namaz ve ibadetle bağdaşamıyacağmı kalb ve kafalara işlemekte ve bu madde üzerinde daha çok düşünmelerinin gereğine işaret edilmektedir. Arkasından içki ve kumarın yarar ve zararı arasında bir kıyas yapılarak içki ve kumarın günah ve zararının çok daha büyük olduğu, ancak insanlardan yana az da olsa fayda sağladıklarıyla ilgili Bakara sûresi 219. âyet indirilerek içki ve kumarın büyük günahla birlikte zararlarının çok büyük olduğuna dikkatler çekilmiştir.

Terbiyevi bir metodla içkinin zararları, günahları işlenip kalb ve kafalar tahrim hükmüne hazır duruma getirilince de Mâide sûresi 90. âyet indirilerek içki ve kumarın kesin biçimde haram kılınıp yasaklandığı açıklanmıştır. [305]

 

Konuyla İlgili Hadisler
 

Ibn Ömer (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Kim dünyada iken alkollü içki içer ve sonra da tövbe edip ondan vazgeçmezse, âhirette (cennet) şarabından mahrum olur." [306]

Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Alkollü içkiye devam eden kimse, puta tapan gibidir." [307]

Ebû Sâid (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: Resûlüllah'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu duydum:"Ey insanlar! Şüphesiz ki Cenab-ı Hak alkollü içkiye gazap etmektedir. Umulur ki yakın gelecekte Allah içki hakkında bir emir indirecektir. Artık içkiden kimin yanında bir şey varsa onu ya satsın veya hemen ondan yararlanmaya baksın."

Râvi devamla diyor ki: Çok geçmeden Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah alkollü içkileri haram kıldı. Artık kime (içkinin tahrimiyle ilgili) âyet ulaşırsa ve onun da yanında içkiden bir şey bulunuyorsa elbette onu içmesin ve satışta da bulunmasın."                                                                                \

Bunun  üzerine  insanlar yanlarında  bulunan  içkileri  alıp sokaklara yöneldiler ve olduğu gibi sokaklara döktüler." [308]

îbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in Sakif ve Devs'de bir dostu vardı. Mekke'nin fethinde o kimse içki dolu bir tulum veya içki taşıyan bir davar ile geldi ve o içkiyi Resûlüllah'a (a.s.) hediye etmek istedi. Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) ona şöyle uyarıda bulundu: "A falan, Allah'ın içkiyi haram kıldığını bilmiyor musun?" Adam bu bilgiyi alınca dönüp yanındaki çocuğa (veya hizmetçisine) "götür de bunu sat" diye emretti. Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) Efendimiz ona: "İçkinin içilmesini haram kılan onun satışını da haranı kılmıştır" buyurdu. Adam o çocuğa emretti de içki Batha denilen yere döküldü." [309]

Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "Bir adam, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e içki dolu bir tulum (veya benzeri bir kab) hediye etmek istiyordu. Tam içkinin haram kılındığı yılda o tulum içkiyi Resûlüllah'a (a.s.) hediye etti. Resûlüllah (a.s.) ona: "Şüphesiz ki içki haram kılındı..." Bunun üzerine adam: "Onu satabilir miyim?" diye sordu. Efendimiz (a.s.): "İçkinin içilmesini haram kılan onun alım-satımını da haram kıldı." Adam bu defa: "Onu bir karşılık bekleyerek yahudiye ikram edebilir miyim?" diye sordu. Efendimiz (a.s.) ona: "İçkiyi haram kılan onunla yahudiye ikramda bulunulmasını da haram kılmıştır" diye cevap verdi. Adam: "Peki bu içkiyi ne yapayım?" diye sorunca, Efendimiz (a.s.) "Onu Batha'ya döküp boşalt" diye emretti." [310]

îbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen diyor ki:

"İçki hakkında üç âyet indi. İnen ilk âyet şu idi: "Senden içki ve kumar hakkında soruyorlar. De ki, ikisinde büyük bir günah vardır ve bir de insanlar için birtakım menfaatlar..." Bunun üzerine: 'İçki artık haram kılındı denildi. Bir başkası da: 'Ya Resûlallah! Aziz ve Celil Allah'ın buyurduğu gibi içki ve kumardan yararlanabilir miyiz?" diye sordu. Peygamber (a.s.) susup cevap vermedi. Sonra şu âyet indi: "Sarhoş olduğunuz halde, ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın." Yine "içki tayinen haram kılındı" denildi. Ashab da: 'Ya Resûlallah! Şüphesiz biz içkiyi namaz vakti yaklaşınca içmeyeceğiz öyle mi?" diye sordular. Efendimiz yine susup cevap vermedi. Sonra şu âyet indi: "Ey iman edenler! İçki ve kumar ancak ve elbette şeytan işi murdar şeylerdir." Bunun üzerine Resulü Hah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: 'İçki haram kılındı." [311]

 

Hadislerin Işığında Müctehidlerin İstidlal ve İhticacları
 

a) Hanefîlere göre, alkollü içkilerin azını da çoğunuda içmek haramdır. Ancak zorunlu durumlar müstesna. Bu da ölüm ile tehdit edilme, susuzluktan ölümle burunburuna gelme gibi zaruri hallerdir.

İçki aynı itibariyle haramdır. O bakımdan azı veya çoğu arasında bir tefrîk yapılarak ayrı hüküm ortaya konamaz. Çünkü Cenâb-ı Hak bunu "rics" kavramıyla ifade buyururken, "şeytan işi" lafızlarım da eklemiştir. Haram olmayan bir nesne ve madde hakkında "rics" tabiri kullanılmaz. İçkinin aynı haram olduğu gibi, içilmesi de haramdır.

Bunun gibi alkollü içkiyi tedavide de kullanmak haramdır. Zira Cenâb-ı Hak bizim için haram kıldığı bir şeyde bize şifa özelliği koymamıştır. Ancak zarurî durumlar müstesna. Hayatî tehlike arz eden ve herhalde alkollü madde kullanılması gereken bir hastalıktan dolayı kullanılmasına cevaz verilebilir.

Kendisi içmeyip ergen olmayan çocuğuna içiren kimse, içmişcesine günah işlemiş olur. Aynı zamanda çocuğunun ahlâkını bozacak, onu içki mübtelâsı yapacak çirkin bir davranışta bulunmuş olur.

İçki, yani alkollü içkiler, diğer bir anlatımla sarhoşluk veren içkiler kitap, sünnet ve icma ile haram kılınmıştır, inkârı küfür, kullanılması büyük gühahtır.

Yasağa ve haram hükmüne rağmen içen kimseye had cezası uygulanır. Bunda eshabın icma'ı vardır.

Alkollü içkilerin temlik ve temellükü, alım ve satımı da haramdır. Zira Rasulüllah (a.s.) bunun içilmesini haram kıldığı gibi alını-satımını da haram kılmıştır.

Başkasına ait alkollü içkiyi telef eden, döküp atan kimseden bunun karşılığında bir para ve hak tazmin edilmez. Ancak telef edilen, dökülüp atılan içki bir gayr-i müslime ait ise, o takdirde tazmini cihetine gidilir. [312]

Şarap aynı zamanda necistir. Diğer alkollü maddelerin içilmesi haramsa da aynı necis değildir. Şarabın aynısının necis olduğunu iddia eden imamlar, rics tabiriyle istidlal etmektedirler. Ancak bu tabir hem tahrime, hem de murdarlığa mı delalet etmektedir, yoksa sadece tahrime mi delalet etmektedir? Müctehidler ve ilim adamlarının-görüş ve yorumlan farklıdır. Unutmayalım ki, "Haram olan her şey aynı zamanda necistir de" diye bir kaide yoktur.

b) Şâfîilere göre, çoğu sarhoş eden her içkinin an Ja haramdır. İçki içene ceza olarak had uygulanır. Ancak çocuk, deli, harbi, zimmi ve bir de boğazına zorla akıtılan kimseler hakkında had uygulanmaz. Eline geçen bir sıvının alkollü içki olduğunu bilmez de içerse, hakkında had uygulamaya gerek yoktur. Aynı zamanda îslâm'a yeni girip içkinin haram olduğunu bilmeyen bir kimsenin içmesinden dolayı cezaya baş vurulmaz. Kendisine gereken bilgi verildikten sonra yine içerse, o taktirde had uygulanır.

Adamın boğazına ekmek ve benzeri bir yiyecek maddesi tıkanıp kalır ve ancak alkollü içkiyle açılması mümkün görülürse, o taktirde kullanılır ve bundan dolayı ceza gerekmez. Tedavi ve susuzlukta ölüm tehlikesi yoksa içki kullanmak haramdır. Sahih olan kavi de budur.

Hür kişiye içki içtiğinden dolayı kırk, köleye ise yirmi kamçı, ayakkabı ve benzeri bir şeyle vurulur.

Adamın içki içtiğine dair ya iki erkek şahadette bulunur veya kendisi içtiğini ikrar ve itiraf ederse had uygulanır. Aksi halde sadece ağzından içki koktuğu için had uygulanmaz. Had uygulaması da ancak adamın sarhoşluğu geçtikten sonra yerine getirilir. [313]

içinde başka bir katkı bulunmayan alkollü içkiyle tedavi haramdır. Ancak içkiden başka bir şeyle tedavisi mümkün görülmeyen bir hastalıkta az miktarda kullanılmasına cevaz verilebilir. îçinde başka katkı maddesi bulunan alkollü maddelerle tedaviye ise cevaz verilmiştir. Bu da adil olduğu bilinen müslüman tabibin teşhis ve teklifiyle geçerlik kazanır. [314]

c)  Hanbelüere göre de çoğu sarhoş edenin azı da haramdır. Böylece   dört   mezhebin   bu   hususta   ittifakı   vardır.   Nitekim Abdurrahman el-Ceziri diyor ki: "Diğer bütün mezheblerde olduğu gibi Hanefi mezhebinde de alkollü içkinin azı da, çoğu da haramdır. Sahih ve müfta bih olan da budur." [315]. tmam Muhammed'in de görüşü böyledir.

d) Mâlikilere göre de, sarhoş eden her şey hararadır.

Yapılan bu tesbitlerle bütün mezheblerin alkollü içkinin her türünün, azının ve çoğunun kesin haram olduğunda birleştikleri anlaşılıyor. Sahih olan da budur. Zira gerek âyetler, gerekse otuza yakın hadis içkinin kesin haram olduğunu açıklamaktadır. Bu hususta icma' da vaki olmuştur.

O bakımdan bazı zayıf, dayanaksız görüşlerin, menatsız kıyasların hiçbir geçerli yanı ve hükmü yoktur.

Nitekim nakledeceğimiz diğer hadislerle konuya daha çok ağırlık vereceğiz ve her türlü şüphe ve tereddüdün yersiz ve anlamsız olduğunu delilleriyle göstereceğiz. [316]

 

Tahliller ve Rivayetler
 

644 no'lu îbn Ömer hadisi sahih olup istidlal ve ihticaca sâlihtir. Alkollü içkiyle ilgili manevi bir müeyyide ortaya konulmuştur. Böylece hadis üç hüküm ihtiva etmektedir:

1- İçki yasaklanıp haram kılınmıştır. Bu yasak ve tahrim hükmüne riayet etmeyip içki içenlerin tevbe etmesi gerekir.

2- Tevbe edip içmemeğe azmettikleri taktirde Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

3- Tevbe etmeden o vaziyette ölen kimse ahirette Cennet şarabından mahrum kalır.

645  no'lu Ebû Hüreyre hadisini  İbn Mâce  tahric  etmiştir. İsnadındaki ricalin hepsi sika (güvenilir) dir. Ancak Muhammed b. Süleyman üzerinde durulmuştur. Bu zatın sâduk (doğru) olduğu, hadis rivayetinde bu çizgide hareket ettiği tesbitle rivayetine itibar edilmiştir. Ancak bazan hata yaptığı söylenir. O bakımdan Nesâi onun zayıf olduğunu söylemiştir. [317]

Alkollü içkiye devam edenin puta tapana benzetilmesinde bir incelik bulunuyor. Putperestlikle beyni yıkanıp şartlanan kişi nasıl bu basitlik, sığlık ve bönlükten kurtulamıyor ve kişiliğini bir yontulmuş taşın, bir heykelin önünde eğilmekle yitiriyorsa, İçkiye devam eden kimse de hayatının neşe ve kederini içkiye bağlayarak onu gönlünün tek tesellisi, nefsinin aşkı olarak kabulleniyor ve o yüzden içki şişesinin karşısında ciddiyet, vakar, şahsiyet ve bir takım meziyetlerini kaybederek onu bir bakıma il ahi aştırıyor.

Hadiste bu benzetmeyle içkinin ne kadar kötü ve şahsiyet zedeleyici bir ibtilâ olduğuna ayrıca dikkat çekiliyor.

646  no'lu Ebû Sâid hadisi hasen ve sahihtir. İçkinin Allah tarafından asla sevilmediği ifade edilmekte ve bu hususta mutlaka ilahi emrin ineceği hatırlatılmaktadır. Nitekim çok geçmeden ya hicri altıncı veyahud dördüncü yılda Mâide sûresi 90. âyet indi ve içki kesin olarak haram kılındı.                       .                                             i

Bu emir inmeden önce Resûlüllah'ın (a.s.) eshabmı uyardığı görülüyor. Ellerindeki mevcut içkiden ya hemen yararlanmaları veya putpereslere satışının yapılması tavsiye ediliyor. Zira tahrim emri inince artık ne ondan istifade etmelerine ne de satışını yapmalarına ruhsat verilmeyecektir. Nitekim Öyle olmuştur. Ayet indikten sonra Resûlüllah (a.s.) Efendimiz tahrim kükmünü eshabına duyururken şunu da hatırlatmayı ihmal etmemiştir: "Artık kimin yanında içki bulunuyorsa onu döksün. İçmesin ve satışını yapmasın."'

647 no'lu îbn Abbas hadisi de sahihtir. Müslim, Nesâî ve Ahmed rivayet etmişlerdir.                                                           

Hadisin zahiri delaletinden Resûlüllah'a (a.s.) ara-sıra içki hediye edildiği anlaşılıyorsa da, gerçekte Öyle değildir. Bu anlatım tarzından kaynaklanan ve fakat diğer sahih rivayetlerle ve Resûlüllah'ın (a.s.) hayatıyla karşılaştırıldığında Resûlüllah'ın (a.s.) bu gibi hediyeleri çok nazik bir ifadeyle reddedip kabul etmediği, en azından hediye vereni kırmamak için yanında bulunan eshabına verdiği görülür: Zira Cenab-ı hak, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'i cahiliyye devrinin bütün kötülükle­rinden, hayasızlıklarından ve sefih bir hayat yaşama adetlerinden korumuştur. O bakımdan Efendimiz hayatı boyunca ne içki içmiş, ne putların önünde eğilmiş, ne de insanın şeref ve vekarını zedeleyen bir yaşama tarzına meyletmiştir. O, Peygamberliğinden önce de sonra da hep bu korunmuşluk içinde çok nezih ve temiz bir hayat yaşamıştır.

Hadisten Şu Üç Hüküm Çıkmaktadır:

1- Hediye, kitap ve sünnete göre haram bir nesne ise kabul edilmeyip reddedilir.

2- Haranı kılman ve tahrim hükmü kıyamete kadar devamlılık arzeden içkinin hem içilmesi, hem içirilmesi, hem de hediye edilmesi haramdır.

3- îçkinin içilmesi haram kılındığı gibi alım-satımı da haram kılınmıştır.             

648 no'lu Ebû Hüreyre hadisini el-Humeydi kendi müsnedinde rivayet etmiştir. Ibn Abbas hadisiyle birleşmekteyse de bunda bazı fazlalıklar bulunuyor. İçkiyi son çare olarak bir yahudiye ikram olarak vermeyi ve karşılığında bir ikram beklemeyi ifade edene bu hususta da ruhsat verilmediği söz konusudur.                                           

649 no'lu İbn Ömer hadisi, içkiyle ilgili Kur'an'da uygulanan metod belirtilmiş ve üç kademede tahrim hükmünün gerçekleştiğine dikkat çekilmiştir. Müfessirlerin çoğu ilgili âyetlerin tefsirinde bu görüşe yer vermiş bulunuyorlar.

649 no'lu Ali b. Ebi Talib hadisini Tirmizi sahihlemiştir. Ayrıca Ebû Dâvûd ile Nesâi bunu Atâ b. Sâib'e isnadla tahric etmişlerdir. Ancak Yahya b. Main: "Atâ' b. Sâib hadisiyle ihticac edilmez" demiştir. Ayrıca bu zatın ilk yıllarında rivayet ettikleriyle son yıllarında rivayet ettiklerini birbirinden ayırıp ciddi bir tasnife tabi tutmuştur. Bu hususta imam Ahmed de ona muvafakat etmiştir. Hafız Bezzar da aynı görüşe katılmıştır. [318]

el-Münziri ise bu hadisin hem isnadı, hem de metni üzerinde farklı tesbit ve görüşlerin ortaya çıktığını söylemiştir.

îsnadındaki ihtilafa gelince: Süfyan Sevri ve Ebû Cafer er-Râzi bunu Atâ b. Sâib'den murselen rivayet etmişlerdir. Metnindeki ihtilaf ise, Ebû Dâvûd ile Tirmizi, sarhoş bir halde cemaate namaz kıldıranın Hz. Ali (r.a.) olduğunu belirtirlerken Nesâi ve Ebû Cafer en-Nuhas onlara namaz kıldıran kişinin Abdurrahman b. Avf (r.a.) olduğunu nakl etmişi erdir.

Bezzar ise kendi kitabında ismini zikretmediği bir adamın onlara namaz kıldırdığı şeklinde bir rivayet tesbit etmiştir.

Hariciler de bu zayıf rivayetleri mesned seçerek Hz. Ali'nin sarhoş bir halde namaz kıldırdığını iddia edip durmuşlardır. Oysa kimin bu vaziyette namaz kıldırdığı bir kesinlik arzetmemektedir. Hem bu olayın içki henüz haram kılınmadan önce cereyan ettiği kesindir. O bakımdan sarhoş bir halde namaz kıldıran kimse pek kınanamaz. [319]

 

Çıkarılan Hükümler
 

1- Alkollü içkiler kitap, sünnet ve icina' ile haram kılınmıştır. Tahrim hükmü kesinlik arzetmekte olup inkarı küfür, kullanılması büyük günahtır.

2- Alkollü içkilerden çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.

4- Alkollü içkilerin hepsi Kur'ân ve Hadîste, "hamr" kavramı altında toplanır ve bu kavram hepsinin ortak ismi olarak bulunuyor.

5- İçki içen büyük günah işlemiş olur. Sarhoş bir vaziyette yakalandığı takdirde tecziye edilir.

6- îki erkek şahidin şehadetiyle de bu suç sabit görülür.

7-  İçtikten sonra tevbe edip bir daHa içmemeğe azmeden kişinin affedileceği umulur.

8-  İçki içtiğinden dolayı dünyada serî had ile cezalandırılan kimseye artık âhirette ceza verilmez.

9- Ceza görmeden, tevbe etmeden o vaziyette ölen kimse âhirette Cennet şarabından mahrum kalır.

10- İçkiye devam eden kişi, puta tapan kişi gibi şahsiyetini yitirir ve içkiyi bir bakıma ilahlaştırmış olur.

11-  İçkinin içilmesi haram olduğu gibi ahm-satıtm da haramdır, yasaklanmıştır.

12- İçinde alkol bulunan bir ilacı kullanmakta bir sakınca yoktur. Bu daha çok imam Şafii'nin içtihadıdır.

13- Hayati tehlike arzeden bir hastalığın tedavisinde uzman müslüman bir doktor alkol ile tedaviye mutlaka gerek gördüğü taktirde buna cevaz verilir.

14-  Bununla bereber Allah'ın haram kıldığı bir maddede pek de şifa yoktur.

15-  Allah ve peygamberinin kesin haram kıldığı içki ve benzeri bir şeyi başkasına hediye etmek caiz değildir. [320]

 

Müctehidlerin İştidlal ve İhticacları
 

a) Hanefilere göre, nezr aynı zamanda yemin demektir. O bakımdan belirli bir şeyi adayan kimsenin onu yerine getirmediği tak­dirde keffaret ödemesi gerekir. Ancak Ebu Yusuf a göre "nezr" kelimesi adama hakkında hakiki, yemin hakkında mecazidir, imam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre, bir söz hem nezr hem de yemin olabilir. Bu .daha çok kişinin niyetine göre belirlenir.

Bir şarta bağlı yapılan adamada adam isterse adadığını yerine getirir. İsterse yerine getirmeyip yemin keffareti öder. Bir rivayete göre, Ebu Hanife ömrünün sonuna doğru keffaret verme hükmünden rücu' etmiştir. [321]

b) Şafiilere göre, inada dayalı nezrden dolayı keffaret gerekir. Mesela "eğer falan kişiyle konuşursam Allah için bir köle azad etmem veya oruç tutmam bana gerekli olsun" derse, bundan dolayı keffaret ödemesi gerekir. Diğer bir kavle göre, adadığı şeyi yerine getirmesi gerekir. Başka bir kavle göre, ikisinden hangi şıkkı arzu ederse onu gerçekleştirir.

Bu üçüncü görüşün daha açık ve uygun olduğu belirtilmiştir. [322]

Bir şarta bağlı kılınan adamada, şart yerine gelince yapılan ada­mayı yerine getirmek gerekir. Mesela "hastam şifa bulursa, Allah için* şu kadar gün oruç tutacağım veya şu kadar para dağıtacağım" diye adayan kimseye, hastası şifa bulunca adadığını yerine getirmesi vacip olur.

Mubah bir fiili işlemek veya terketmek üzere adayan kimseye bu adaması gerekli olmaz. Ancak bir yemin keffareti ödemesi vacip olur. [323]

c) Hanbelilere göre, nezr (adama) iki kısma ayrılır: Biri Allah'a taati adamaktır ki buna vefa etmek vaciptir. Diğeri Allah'a isyan et­meyi adamaktır ki buna vefa edilmez. Ancak bir yemin keffareti gere­kir. Çünkü nezr de bir bakıma yemindir. Nitekim Ukbe'nin kız kardeşi Beytü'l-Haram'a yaya olarak gitmeyi kendine adamış bulunuyordu, ama buna gücü yetmiyor, sağlığı ve yaşı elvermiyordu. Peygamber (a.s.) Efendimiz ona: "Yeminine karşılık keffaret öde" diye buyurdu.

Ebu Davud bir hadisi tahric edip sahihlemiştir.

Bunun gibi, günahı gerektiren bir fiili işlemeyi adayan kimseye de keffaret gerekir, yani bir yemin keffareti öder. Karısını boşamayı aday­an kimse de buna vefa etmeyip keffaret vermek suretiyle yemininden dolayı yükümlülüğünü yerine getirmiş olur. [324]

Müctehidlerin hepsine göre, kişinin malik olmadığı bir şeyi ada­ması sahih ve geçerli değildir. [325]

 

Tahliller ve Rivayetler
 

817 no'lu îbn Abbas hadisini Buhari, îbn Mace ve Ebu Davud tah-ric etmişlerdir. Sahih olup istidlale salihtir. İbadet anlamı taşımayan, Allah'a yakınlığa delalet etmeyen bir fiili adamanın sahih olmadığı anlaşılıyor. Güneşte ayakta durmak, konuşmamak, gölgelenmemek üzere adamada bulunan kimsenin bunlara vefa göstermemesi emredil­miş, sadece ibadet kapsamı içinde bulunan oruç adamasının geçerli olduğu ve ona vefa göstermesinin gereği belirtilmiştir. Mubah bir fiili yapmamayı adayan kimseye bundan dolayı keffaret gerekeceği söz edil­memiştir. Ancak başka rivayetler bunun bir yemin anlamında olduğuna ve yerine getirilmediği takdirde bir yemin keffareti gerektiğine delalet etmektedir.

818 no'lu Sabit b. Dahhak hadisini Buhari ve Müslim ittifakla tah-ric etmişlerdir. Senedi sahih olup istidlale salih görülmüştür. Kişinin malik olmadığı bir şeyi adamasının geçersiz olduğuna delalet etmekte­dir ve bundan dolayı bir keffaretin gerekip gerekmiyeceği belirtilme­miştir. O bakımdan ilim adamlarının cumhuruna göre böyle bir adama­dan dolayı keffaret gerekmemektedir.

819  no'lu Amr b. Şuayb hadisini Ahmed ve Beyhaki tahric etmişlerdir. Hafız îbn Hacer bu rivayete Telhis'te yer vermiş, fakat sus­up bir görüş ve tesbit beyan etmemiştir. Ayrıca Taberani de tahric edip Müsned-i Ahmed'de yer alan lafızları aynen nakletmiştir. Ancak Mec-meu'z-Zevaid'de, bu hadisin isnadında Abdullah b. Nafİ' el-Medeni bu­lunduğuna ve bu zâtın zayıflar arasında yer aldığına temas edilerek bil­gi verilmiştir. Ancak Ebu Davud'un isnadında bu zat bulunmuyor. [326]

Hadis, taat, ibadet anlamı taşımayan mubah bir fiili işlemeyi veya terketmeyi adamanın geçerli olmadığına delalet etmektedir. Zira adak, ancak Allah'ın hoşnutluğu arzu edilen bir hususta sahih ve geçerlidir.

Güneşin altında ayakta durup beklemekte bedene eziyet vardır. Allah'ın rızası ise, O'nun emir ve yasaklan çerçevesinde temiz bir ömür yaşamaktır.

820 no'İn Said b. Müseyyeb hadisini Ebu Davud tahric etmiştir. Hz, Ömer'in (r.a.) bu fetvası dört hüküm ihtiva etmektedir:

1- Allah'a günah ve isyanı gerektiren bir hususta ne yemin, ne de nezr (adak) caiz olur.

2- Hısımlar arasındaki bağları kesip onları birbirinden ayıran bir yemin veya nezr de doğru değildir. Bunu hemen bozup keffaret ödemek gerekir.

3- Kişi sahip ve malik olamadığı bir şeyi adayamaz.

4- Kişi malının tamamını Kabe'ye veya bir mabede vereceğine dair yemin ettiği veya böyle bir adamada bulunduğu takdirde bunu yerine getirmez. Yemininden dolayı keffaret öder.

Ancak hadis munkatidir. Said b. Müseyyeb bunu bizzat Ömer'den (r.a.) duymuş değildir. Ebu Davud ve Hafız îbn Hacer bu hadis hakkında bir görüş ve tesbit beyan etmemişlerdir. Ne var ki bu anlam­da bir diğer hadisi îmam Malik ile Beyhaki sahih bir senedle Hz. Aişe (r.a.) dan tahricen rivayet etmişlerdir. Şöyle ki, bir adam, Hz. Aişe'den (r.a.) "hısımlarıyla konuştuğu takdirde malının tamamını Kabe'ye ve­receğini adamış veya böyle bir yeminde bulunmuş olması" soruldu. Hz. Aişe (r.a) "malını Kabe'ye bırakmayıp yemininden dolayı keffaret öder" diye cevap vermiştir.

821 no'lu Sabit b. Dahhak hadisini aynı zamanda Taberani tahric etmiş ve Hafız İbn Hacer sahihlemiştir. Ebu Davud buna benzer bir diğer rivayeti Amr b. Şuayb'den yapmıştır. İbn Mace de îbn Abbas'dan ve Ahmed b. Hanbel de Amr b. Şuayb'den tahric etmişlerdir.

Bir hayvanı belirli bir yerde kesmeyi adayan kimse, adadığı şekilde hareket eder. Ancak o yerde bir yatır veya heykel, put ve benze­ri şirke delalet eden bir şey bulunur ve şirk ehli o yerde bayram ve şenlik yapmayı belirlemişse, artık adanan hayvanı o yerde kesmek caiz olmaz. Başka bir yerde kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Zira Allah'a karşı isyan, günah ve şirki gerektiren hiçbir adama ve ye­min geçerli değildir.

822 no'lu Hz. Aişe hadisini beşler rivayet etmiş; Ahmed b. Hanbel ile îshak bu rivayetle ihticacda bulunmuşlardır. Ancak Tirmizi bu hadi­si tahric ettikten sonra şöyle görüş beyan etmiştir: "Bu sahih değildir. Zira Zühri bu hadisi Ebu Seleme'den duymamıştır; Süleyman b. Er-kam'dan duymuştur ki bu zat metruktür, imam Ahmed "ondan rivayet yapılmaz" demiştir, ibn Main ise "o kayde değer bir şey değildir" diye­rek görüş ve tesbitini ortaya koymuştur. Ebu Davud ile Darekutni ise, onun metruk olduğuna dikkat çekmişlerdir. [327]

Bu hadisi ayrıca Nesai, Hakim ve Beyhaki İmran b. Husayn'den rivayet etmişlerdir ki, isnadında Muhammed b. Zübeyr el-Hazeli bulu­nuyor ki bu zat kavi. değildir. Hakkında farklı tesbitler yapılmıştır. Ne­sai onun zayıf, İbn Main onun bir şey olmadığım söylemiştir. Ebu Ha­tim de onun kavi olmadığına temas etmiş, Buhari onun münkerü'l-hadis olduğunu belirtmiştir. [328]

Diğer yandan bu hadisi Afrmed, eshab-ı sünen ve Beyhaki, Zühri rivayetinden naklen Ebu Seleme'den, o da Ebu Hüreyre (r.a.) den rivay­et etmişlerdir. Hafız Ibn Hacer "isnadı sahihtir, ancak malûldür, yani münkati'dir" diyerek tesbitini ortaya-koymuştur. Çünkü Zühri bunu Ebu Seleme'den rivayet etmemiştir.

Diğer bir tarikle Darekutni, Galib b. Abdillah el-Cezeri rivayetiyle Ata'dan nakletmiş, o da Hz. Aişe (r.a.) dan merfuan rivayet etmiştir. Lafzı şöyledir: "Kim günahı gerektiren hususta adama yaparsa, onun keffareti, yemin keffaretidir."

Bunun isnadındaki Galib metruktür. O bakımdan hadis istidlale salih değildir.

Diğer bir tarikle de Ebu Davud, Küreyb rivayetinden naklen tbn Abbas'dan rivayet etmiştir ki, isnadı hasendir Ancak Talha b. Yahya bulunuyor ki, bu zat hakkında farklı tesbitler yapılmıştır.

İmam Nevevi ise er-Ravza'da bu husustaki görüşünü şöyle belirt­miştir: "Günahı gerektiren bir hususta adama yoktur. Onun keffareti, yemin keffaretidir" mealindeki hadis, muhaddislerin ittifakıyle zayıftır."

Ancak Hafız İbn Hacer bu tesbite karşı çıkıp şöyle demiştir: "Oysa bu hadisi Tahavi ve Ebu Ali sahihlemişlerdir. O halde muhadddislerin ittifakı nerede kaldı?" [329]

823 dipnotlu İbn Abbas hadisini Küreyb tarikiyle îbn Abbas'dan rivayet edilmiştir. Sünen-i Ebu Davud'daki lafzı, anlatımı şöyledir: "Kim bir adamada bulunur da onu adlandırniazsa, onun keffareti, ye­min keffaretidir. Kim günahı gerektiren bir hususu adarsa, onunda kef­fareti, yemin keffaretidir. Kim de takat getiremiyeceği bir şeyi adarsa, onun da keffareti yemin keffaretidir. Kim takat getirebeleceği bir şeyi adarsa, artık ona vefa göstersin, adağını yerine getirsin."

Bu hadisin îbn Abbas'a kadar ulaşıp onda mevkuf olduğu tesbit edilmiştir ve en sahih tesbit de budur.

Aynı hadisi îbn Mace tahric etmiştir ki, isnadında kendisine güvenilmeyen ravi bulunuyor ve o rivayette şu cümle bulunmuyor: "Kim günahı gerektiren bir şeyi adarsa..."         

817 no'lu Ibn ^Vbbas hadisinde ise Ebu tsrail olayı, günahı gerekti­ren bir adamadan dolayı bir yemin keffaretinin gerekeceğine dair bir kayıt mevcut değildir ve o bakımdan ilim adamları, günahı gerektiren bir şeyi adayan kimseye keffaret gerekmez demişlerdir. Böylece cumhu­ra göre bu tür adamada keffaret gerekmez, imam Ahmed, imam Sevri, tshak, Şafîilerden bir kısmı ve Hanefîlerin çoğuna göre, keffaret gere­kir. Ashab-ı kiram ise keffaret gerekip gerekmiyeceği hakkında ihtilaf etmişlerdir. Ancak günahı gerektiren bir adamanın haram olduğunda birleşmişlerdir. [330]

 

Çıkarıkan Hükümler
 

1- Bedene ve ruha eziyet verecek anlamda adamada bulunmak sa­hih değildir.

2- Böyle bir adamada bulunan kimsenin ona vefa etmesi gerekli değildir. Ancak keffaret ödemesi söz konusudur.

3- Allah'a taati gerektiren bir adamayı yerine getirmek gerekir.

4- Kişi sahip ve malik olmadığı, olamadığı bir şeyi adayamaz. Ada­şa bile sahih olmaz, geçersiz kabul edilir.

5- Adama ancak Allah rızasına yönelik yapıhr.

6- Miras yüzünden hısımlarla ilgiyi kesmek, onlarla konuşmamak haramdır ve günahtır. Çünkü Cenab-ı Hak, her hak sahibinin hakkını, payını belirlemiştir.

7- Malının tamamım Kabe'ye veya başka bir mabede adayan kim­senin bu adağını yerine getirmemesi daha uygun olur. Bundan dolayı bir yemin keffareti öder.

Çünkü mirasçılara hiçbir şey bırakmamak hiçbir zaman tasvib edilmemiştir. Ancak malının tamamım adayan kimsenin malının üçte birini tasadduk etmesiyle bu adağı yerine gelmiş olur.

8- Put ve heykelin bulunduğu yerde bir hayvan kesmeyi adayan kimse adağını oraya götürüp kesmez. Başka bir müsait yerdp keser. Aksi halde büyük günah işlemiş olur.

9-  Müşriklerin, ateistlerin bayram ve şenlik yaptıkları yerde de adak kurbanı kesilmez. [331]


Konu Başlığı: Ynt: Alkollu İçkiler Haram Kılınıp Yasaklanmıştır
Gönderen: MELİKE 7D üzerinde 07 Nisan 2015, 18:25:48
Alkollü, yani sarhoş eden içkilerin çok yönlü zararı vardır. Gerek sağlık, gerek ekonomik, gerek aile ve toplum ve gerekse hayatın denge ve düzenini alt-üst etme bakımından çok yönlü bir tahribe sebep olduğu artık iyice bilinmektedir.


Konu Başlığı: Ynt: Alkollu İçkiler Haram Kılınıp Yasaklanmıştır
Gönderen: Haktann üzerinde 07 Nisan 2015, 18:40:05
Alkollü , yani sarhoş eden içkilerin sağlığa,topluma ve daha birçok şeye zararı vardır . İçki Çok Günahtır . Paylaşım İçin Allah Razı Olsun ...


Konu Başlığı: Ynt: Alkollu İçkiler Haram Kılınıp Yasaklanmıştır
Gönderen: Emirhan8a üzerinde 09 Nisan 2015, 01:41:51
Şüphesiz bu bataklığı, madde cenderesini, şehvet ve içki belasını ancak Kur'an ortadan kaldırabilir. Kalbleri ve ruhları aydınlatan onun ebediyet nuru, kalb ve kafalardaki pasları giderip insanları iç aydınlığına kavuşturur.


Konu Başlığı: Ynt: Alkollu İçkiler Haram Kılınıp Yasaklanmıştır
Gönderen: Kader 7/C üzerinde 09 Nisan 2015, 06:42:07
Burada yazılan çoğu şey bizin DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ kitabımızda var...Sağolsun Allah razı lsun Enes hocamızda bizlere ayrıntısına kadar anlattı...Ama bilmwdiğimiz çok olmasada birkaç şeyler vardı...Allah hepinizden razı olsun...