๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkam Ayetleri Tefsiri => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 04 Nisan 2011, 00:41:29



Konu Başlığı: Başa Kakmanın Sadakayı Boşa Çıkarması
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Nisan 2011, 00:41:29
Verdiği Sadakayı Başa Kakan Kimsenin Durumu Ve
Başa Kakmanın Sadakayı Boşa Çıkarması
Yüce Allah buyurmaktadır ki:

Ey îmân edenler! Malını sırf insanlara gösteriş olsun diye infak eden, Allah'a {yani, Allah'ın tevhidi­ne) ve âhiret gününe îmân etmeyen {yani, amellerin karşılıklarının verileceği ölümden sonra diriliş gününü tasdik etmeyen} kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın {yani, verdiği sadakayı başa kakmak, sadaka verdiği kimseye eziyet etmektir. Başa kakmak, veri­len sadakanın ecrini yok eder}. (Bakara/264)

İşte Yüce Allah buna, îmân etmeyen kişiyi Örnek gös­termektedir. Bu şekilde îmân etmeyen bir kimse müşrik­tir. O malını imansız olarak infak etmiş demektir. Onun şirk koşması sadakasını boşa çıkarttığı gibi, başa kak­mak da mü'minin sadakasını boşa çıkartır.

Daha sonra Yüce Allah buna bir başka misal vererek şöyle buyurmaktadır:

Onun meseli, şu meseldeki gibidir: Üzerinde azıcık toprak bulunan bir kaya, derken sağanak halinde   (yani, çok ve şiddetli} bir yağmur inmiş de onu {yani, o kayayı} çırılçıplak edivermiş {yani, yağmur :p, t-hi sonunda kaya çırılçıplak olmuş, üzerinde hiç toprak kalmamış. —İşte îmân olmaksızın ya da insan­lara gösteriş olmak üzere malını harcayan müşri-ğin durumu da böyledir. Mü'min de sadaka verdiği kimseye, sadakası dolayısıyla minnet edecek olur­sa bu duruma düşer Onlar kazandıkları hiçbir şeyi ele geçiremezler (yani, infak ettiklerinin seva­bından kıyamet günü'nde hiçbir şey alamayacak-,    tıl A lardır. Tıpkı şiddetli yağan yağmurun kaya üzerin-;.v, j>:: de topraktan eser bırakmaması gibi}. Allah kâfirler topluluğuna hidâyet vermez. (Bakara/264)

Sonra Yüce Allah, rızasını umarak verdiği sadakayı başa kakmayan mü'minin yaptığı infakın durumunu söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır:

Allah'ın rızasını arayarak {yani, Allah rızası için} ve nefislerinden bir sebat {yani, kalblerinden bir _ tasdik} ile mallarını infak edenlerin meseli, yüksek bir tepede bulunan {yani, içinde ırmakların aktığı . düz ve yüksekçe bir yerde bulunan} ve kendisine   bol bol yağmur isabet ettiği için de mahsulünü iki kat-veren {yani, ağaçları iki kat meyve yüklenen}  bir bahçeye benzer. Ona sağanak yağmur isabet et­mese de bir çisinti düşer {yani, bol yağmur yağmasa da, az bir yağmur düşer. —İşte Allah için başa kakmadan ve eziyet etmeden infak edilen mal az ya da çok artış gösterir. Tıpkı bol ya da az miktar­daki yağmurun böyle bir bahçenin mahsulünü art-jı      tırmasına benzer-}. Allah yaptıklarınıza basîrdir[119] {yani, infak ettiklerinizi görendir} (Baka-ra/265) 'Yine Yüce Allah buyuruyor ki:

Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın en güzellerin­den {yani, altın, gümüş ve benzeri mallardan, bun­ların helâl ve temiz olanlarından} ve sizin için yer­den çıkardığımız şeylerden {yani, meyve, tahıl ve üzüm gibi mahsullerden} infak edin. Göz yummak-^ sızın alıcısı olmayacağınız aşağılık şeyleri seçerek vermeye yeltenmeyin (yani, kötü şeyleri vermeye kalkışmayın}. (Bakara/267)

Nebî (s.a) insanlara sadaka vermelerini emretti. Bir adam bayağısından bir salkım kuru hurma getirdi ve bu­nu diğer hurmalarla birlikte mescide bıraktı. Nebî (s.a), "Bunu kim getirdi?" diye sordu. "Bilmiyoruz" dediler. Ne­bî, bu salkımın -herkes tarafından görülmesi için- bir ye­re asılmasını emretti. Onu görenler, "Bu adam ne kötü bir iş yaptı" demeye başladı. İşte Yüce Allah'm, Göz yum-maksızın alıcısı olmayacağınız aşağılık şeyleri seçerek buyruğu bunu anlatmaktadır: yani, hurma ve benzeri adi ve bayağı şeyleri seçerek ve sadakalar arasına katarak vermeye yeltenmeyin. Bununla anlatılmak istenen şudur: Sizden birinizin bir diğeri üzerinde bir hakkı olsa kimse hakkından daha aşağı ve bayağı olanı kabul etmez. Daha sonra Yüce Allah, Göz yummaksızın alıcısı olmayacağınız buyurmaktadır ki bu da, hakkından kısmen vazgeçme, böylelikle bilerek ve bağışlamak suretiyle hakkından da­ha azmi kabul etme haline dikkat çekmektedir.

Bilin ki Allah gerçekten ganîdir {yani, sizin mallarmıza muhtaç değildir}, hamîdtir {yani, egemen­liği ve saltanatı itibariyle yarattıkları arasında çok hamdedüendir}. (Bakara/267)

Dedi: Sonra Allah onlara sadaka vermeleri halinde mallarının yerini tutacak şeyler vereceğini ve onlara mağfirette bulunacağını va'dederek şöyle buyurmaktadır:

Şeytan sizi fakirlikle {yani, sadaka verdiğiniz tak­dirde fakir düşmekle} korkutur {"mallarınızı tasad-duk ederseniz fakir düşersiniz" diye tehdit eder) ve size fahşayı {yani, çeşitli ma'siyetler işlemeyi} emreder. Allah ise size Kendinden bir mağfiret {yani, sadaka vermeniz halinde günahlarınız için bağışla­ma} ve bir lütuf {yani, sadakalarınızın yerini tuta­cak şeyler vermeyi! va'dediyor. (Bakara/268)

Bunun bir benzeri de Teğâbün sûresindedir (bkz. Teğâbün/17)

..Allah vâsidir (bu lütfü sebebiyle ihsanı bol olandır), alimdir {yani, infak ettiğiniz şeyleri hakkıyla bilendir}. (Bakara/268)

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

Sadakalarınızı açıktan {yani, alenî olarak} verirse­niz, o ne güzeldir. Şayet onları gizler de {yani, baş­kalarından saklayıp kimse görmeden} fakirlere öyle verirseniz {yani, sadakalarınızı fakirlere gizlice verirseniz} bu {yani, gizli vermek}, sizin için daha hayırlıdır (yani, açıktan vermekten daha hayırlı­dır. -Bununla birlikte, verdiğiniz sadaka gizli de olsa, açık da olsa makbuldür-}. Seyyielerinizden' örteriz {yani, gizli ve açık sadakalarınız sebebiyle günahlarınızı bağışlarız}. Allah her ne yaparsanız haberdardır.[120] (Bakara/271)

Yüce Allah buyurmaktadır ki:

Artık kim verir îyani, Allah'ın hakkını yerine getirmek üzere verir} ve ittika eder {yani, Allah'tan ittika eder}... (Leyl/5)

 (Mukâtiî) dedi: Âyet Ebû Bekr es-Sıddîk -Allah'ın se­lâmı ona- hakkında inmiştir. O, Mekke'de müşriklerin şirke döndürmek için işkence yaptıkları dokuz Müslüma-m satın almış ve onları azat etmişti (Allah ondan razı ol­sun). Onlardan biri de Bilal (r.a) idi.

...hüsnâ'yı doğrularsa {yani, Yüce Allah'ın âhirette kendisine, verdiği sadakadan daha hayırlı olan cenneti vereceği va'dini doğrularsa) Biz ona kolay olanı kolaylaştırırız {yani, ona tekrar Allah'ın hak­kını yerine getirmek üzere vermesini kolaylaştırı­rız}. (Leyl/6-7)

...Amma kim cimrilik eder ve kendisini müstağni görür... (Leyl/8)

Bu da Ebû Süfyan b. Harb hakkında inmiştir. O malı konusunda cimrilik edip Allah'ın hakkını edâ etmek için malını harcamadı ve Allah'tan müstağni olduğu duygusu­na kapıldı.

...ve hüsnâ'yı yalanlarsa {yani, Yüce Allah'ın va'di olan sadakasından daha hayırlı mal vereceği va'dini -çünkü o vakit âhirete îmân etmiyordu- tasdik etmeyip yalanlarsa), ona da en zor olanı kolaylaştırırız {yani, hayır yapmak ona ağır ve zor gelir, hayır yapma gücünü kendisinde bulamaz). Yuvarlandığı zaman {yani, ölüp de cehenneme yuvarlanacağı vakit, dünyada iken cimrilik ettiği) malıkendisine fayda vermez. (Leyl/9-11)         

Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:                 

Yine sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Afv'ı" (yani, mallarınızdan/ihtiyaçtan artanı). ıV'       (Bakara/219-220)

Dedi: Bu zekâtın farz kılınmasından önce idi. Miktarı belli bir mala sahip olan kimse malının üçte-birini alıko­yar, üçte-ikisini tasadduk ederdi. Ekin ve mahsul sahibi kimse de bir yıl yetecek kadarını alıkoyar, artanını tasad­duk ederdi. Meslek sahibi olan kimse ise günlük ihtiyacı­nı alır, artanını sadaka olarak dağıtırdı. Daha sonra ze­kât âyeti (bkz. Tevbe/103) bunu neshetti.

..Allah âyetlerini size böyle beyan ediyor ki düşü-nesiniz: dünya ve âhiret hakkında {yani, dünya iş­leri üzerinde düşünesiniz de "Dünya sınama yur­dudur ve fanidir" diyesiniz. Âhiret üzerinde de dü­şünesiniz de "Âhiret rnükâfaat yurdudur ve ebedî­dir-" deyip onun üstünlüğünü anlayarak kalıcı olan için amel edesiniz). (Bakara/219-220)

Yine Yüce Allah buyuruyor ki:

Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: "Hayrdan ne infak ederseniz anne ve babanın, ak­rabaların {daha sonra Tevbe süresindeki nafaka âyeti (Tevbe/60) bunu neshetti. Anne ve babaya ze­kât vermeyi neshederken, fakir olmaları hâlinde akrabalara zekât verme hükmünü bıraktı) yetim-.    lerin, yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Şüphe-"":'-.     siz her ne hayır işlerseniz Allah onu çok iyi bilen­dir." (Bakaia/215)

Mukâtil'in merfu olara rivayet ettiğine göre, Rasûlul-lah (s.a) şöyle buyurmuştur:

Sadakanın, zengin ve gücü kuvveti yerinde bir kimseye verilmesi uygun değildir {maksat gücü, kuvveti yerinde sağlıklı kimsedir). Aynı şekilde sa­daka Muhammed'e de, Muhammed'in âline de ve­rilmez.

Mukâtil dedi: Varlıklı ve güçlü-kuvvetli bir kimsenin insanlardan istemesi doğru değildir. Bununla birlikte böylelerine sadaka veren bir kimseye, "Sâile, at üzerinde sana gelse dahi bir şeyler ver!" sözü gereğince ecir verilir.

Mukâtil dedi: Sadakasını akrabalarına veren bir kim­se için -fakir olmaları şartını öngörmeyen kimselere gö    re— iki ecir söz konusudur. Bir ecir akrabalık bağını gö­zettiği için, bir ecir de sadaka verdiği içindir. [121]


[119] I/45a-45b: ...Ey îmân edenler... kazandıkları hiçbir şey ellerine geçmez {yani, onlar kıyamet günü, infak ettikleri şeylerin seva­bını alamazlar) (Bakara/264). Nitekim Yüce Allah şöyle buyur-%ı maktadır: Rabb'lerini inkâr edenlerin amellerinin durumu, fır-*'i:''  Unalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dün-.   yada) kazandıklarından hiçbir şey (kıyamet günü} ellerine geç-\-: mez (îbrâhîm/18). Nitekim sağanak halinde yağan yağmur da, üzerinde az bir toprak bulunan kaya üzerinde toprak namına iıj;'\ bîr şey bırakmaz. Allah kâfirler topluluğuna hidâyet vermez. (Bakara/264)

[120] I/46a: Şayet onları gizler de fakirlere öyle verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır {yani, açık vermekten daha hayırlıdır -mükâfaati da yetmiş kat fazladır—l. Seyyie / [kötülükjleriniz-den {yani, bütün kötülüklerinizi} örteriz {yani, gizli ve açık sa­dakalarınız sebebiyle örtüp bağışlarız!. (Bakara/271) Burada, min-seyyiâtikum ibaresindeki min [den] sıla/ulamadır; dolayısıyla min-seyyi'âtikum, "seyyielerinizi/bütün kötülükleri­nizi Örteriz" manasına gelir.

[121] Mukatil B. Süleyman, Ahkam Ayetleri Tefsiri, İşaret yayınları: 83-90.